Politika

Destici: Cumhurbaşkanı'nın hükümeti savunma gibi anayasal bir görevi mi var?

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici: Hele ki hükümeti savunması, "Hükümeti yıpratmaya çalışıyorlar" diyor...

18 Ekim 2015 22:33

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın KKTC'ye su taşıyacak Anamur'daki Alaköprü Barajı'nın açılış töreninde muhalefet partilerine yönelik olarak sarfettiği sözlerine tepki gösterdi. Destici, "Cumhurbaşkanı'nın hükümeti savunma gibi anayasal bir görevi mi var?" diye sordu.


Adana Edi's Premier Otel'de düzenlenen basın toplantısında Destici, parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanlığı makamının sembolik olduğunu hatırlatarak, Anayasa'nın değişmediğini vurguladı. Türkiye ile KKTC'nin çok önemli bir projesinde bile Cumhurbaşkanı'nın muhalefeti eleştirdiğini belirten Destici, şunları kaydetti: “Hele ki hükümeti savunması. 'Hükümeti yıpratmaya çalışıyorlar.' diyor. Ben şimdi anlamadım.Cumhurbaşkanı'nın hükümeti savunma gibi anayasal bir görevi mi var? Bırakın görevi Davutoğlu ve ilgili bakanlar savunsun. Hükümete getirilen eleştirileri Davutoğu savunabilir. Her gün bir yerde miting yapıyor, her gün televizyonlarda. Bağımsız diye atadıkları bile il il gezip AK Parti'ye oy devşiriyorlar. Bu kadar imkanları varken,Cumhurbaşkanı buradan muhalefet partilerine 'hükümeti eleştirmeyin' tavsiyesinde bulunuyor. Tavsiyenin de ötesine geçerek, 'hükümeti yıpratmaya çalışıyorlar' diyor. Elbetteki muhalefet hükümetin yanlışlarını söyleyecek.” 
 

Türkiye yüzlerce bakan çıkarabilir



Ankara’daki bombalı saldırı sonrası kamuoyundan gelen 'Bakanlar istifa etsin' yönündeki talebine yönelik Erdoğan'ın dün sarf ettiği sözlerden rahatsızlığını yansıtanMustafa Destici, “Gerçekten bir ihmal gösteriliyorsa, zafiyet varsa ve bunun da bedelini millet ödüyorsa, kalmasın ortada bakan falan. Türkiye 75 milyonluk bir ülke. Bırak 3, 5; yüzlerce yeni bakan çıkarabilir. Türkiye'nin böyle bir problemi yok. Ama ülkenin bir türlü demokratikleşememe, karşısındakinin eleştirine, fikrine, düşüncesine saygı gösterememe gibi bir problemi var.” değerlendirmesini yaptı.

Bu seçim döneminde Cumhurbaşkanı'nın biraz sessiz kaldığını; ancak dünkü konuşmalarının siyaseten kabul edilebilir bir şey olmadığının altını çizen Destici, “Parlementer sistemdeki bir Cumhurbaşkanı'nın yapması gereken bir konuşma değil. Çünkü Cumhurbaşkanının bütün siyasi partilere eşit durması lazım. Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü; devletin varlığını öne alan konuşmaları ve uygulamalar yapması gerekir. Öncelikle tarafsızlığını muhafaza etmeli.” diye konuştu. 
 

'Cumhurbaşkanı gerginlik istiyor'



Erdoğan'ın “Yatıyorlar, kalkıyorlar ana muhalefeti kaçak saray, yavru muhalefeti kaçak saray. Kaçak saray kadar başınıza taş düşsün.” biçimindeki ifadelerine karşı çıkan BBPlideri, şöyle devam etti: “Bu üslup Cumhurbaşkanı'na yakışmadı. Son dönemlerde Saraytartışmaları gündemden düşmüştü. Cumhurbaşkanı şimdi bizzat kendisi saraytartışmalarını gündemi getirmiş oldu. Ben bunu bilinçli bir şekilde yaptığını düşünüyorum.Cumhurbaşkanı gerginlik istiyor. Toplum ayrışın, kutuplaşsın bizde buradan siyasi bir menfaat elde edeli mi istiyoru dün çok net bir şekilde vurgulayarak, hepimize göstermiş oldu. Bir Cumhurbaşkanı'nın ağzından bu sözler dökülebilir mi? 'kuzu kuzu geleceksin....' Tahrik ediyor. Gelecek adamı da gelmemesi için tahrik ediyor. Bunu dinleyen bir muhalefet partisi genel başkanı 'gelmiyorum' diyecek. İşi oraya doğru götürüyor. Halbuki daha yumuşak ve kucaklayıcı bir üslupla bu işi toparlaması gerekirken; toplumun en çok birlik, beraberlik ve kardeşliğe ihtiyacı olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı'nın böyle bir dil ve üslup kullanması gerçekten kabul edilebilir değil. Çok manidar; bunu da sehven yapmadığını biliyoruz. Önceden planlayarak, kurgulayarak yaptığını hepimiz biliyoruz. Niye yapmış diye düşünüyorum; AK Parti'nin tekrar iktidar olmayacağı gözüküyor. Yarın tekrar Davutoğlu'na hükümeti kurma görevi verdiğinde, hükümet kurulamazsa; diğer parti liderlerini tahrik ediyor ki; 'siz saraya gelmeyin ki, ben tekrar partime görevi vereyim' gibi bir açık bir tahriki var. İnşallah parti genel başkanlarımız Cumhurbakanı'nın bu sözlerinegüler geçerler. Ancak gülünüp geçilecek bir söz. Ciddiye alınacak bir tarafı yok.”
 

'Türkiye PKK ile müttefik hale getirildi'


Çözüm sürecinin sonunda PKK'nın Güneydoğu'da halkın nezdinde meşrulaştığını ve AK Parti'nin bölge insanını PKK'nın kucağına ittiğine dikkat çeken Destici, PKK'nın aynı zamanda batıda meşrulaşıp, oranın desteğini almaya başladığına işaret etti. Destici, “Geldiğimiz noktada PYD adı altında; PKK eşittir PYD. Dolayısı ile Amerika PYD'yi müttefik kabul ettiğini açıklayınca otomatikman PKK ile de müttefik oldu. Biz de Amerika ile müttefikiz, üstlerimizi açmışız. Dolayısı ile Türkiye'de bu iktidar, dolaylı yoldan aynen Davutoğlu'nun dediği gibi 360 derece döndürerek, PKK ile de müttefik haline getirdi. İşin doğrusu bu.” dedi.
 

'Türkiye terörle mücadelede sınıfta kaldı'



AK Parti hükümetinin terörle mücadelede sınıfta kaldığını ileri süren Destici, şunları söyledi: “Terörü bırakma noktasında bırakın bir başarı yakalamayı, tam tersine teröristi, PKK'yı daha da büyütüp, meşrulaştırdılar. Sadece Türkiye'nin içiyle sınırlı kalmadı;Suriye'nin kuzeyinde neredeyse bir devlet olacak yapıya getirdiler. Evet batı bunun mimarı. Ama Türkiye'yi yönetenlerde bu sürece göz yumdular veya engelleyemediler. Bu süreci durduracak politikalar üretmediler. Adımlar atamadılar. Onun için bu hükümetin terörü çözmesi mümkün değil. Diyorlar ya 'eğer tek başına iktidar olsaydı, bu terör hadiseleri olmazdı, bu kadar şehit olmazdı...' Bu tamamen büyük bir yalan ve palavra; çünkü PKK istediğini almıştı."
 

'Türkiye yönetilemez konuma gelmiştir'



Türkiye'nin artık yönetilemez bir konuma geldiğini ileri süren BBP Genel Başkanı Destici, son yaşanan iki olayın iktidarın iflasını gösterdiğini dile getirdi. Destici, şu görüşleri kaydetti: “Ankara'nın göbeğinde iki canlı bomba, Adıyaman'da araca biniyor, Gölbaşı'na geliyor; orada iniyor. Ankara'nın önemli semtlerinden birisinde kahvaltı yapıyorlar. Sonra orada taksiye binip, olay yerine gidip, kendilerini patlatıyorlar. Bütün bunları yaparlarken, tüm düzenekler üzerlerinde. Birincisi bu. İkincisi Rusya'nın Hazar'dan Suriye'deTürkiye'nin desteklediği muhaliflerin mevzilerini vurması. Hala bizimkiler 'yok kırgınım, üzgünüm' laflarıyla işi geçiştiriyor. Adam bir devlet adamı tavrıyla ülkesinin çıkarlarını düşündüğünde, sen onu sarayda ağırlamışın, yemek yedirmişsin hiç umruna değil. Adam devleti için neyi doğru görüyorsa onun gereğini yapıyor. Onu yaparken de hiç kimseyi umursamıyor; Amerika'yı da... Ve Hazar'dan vuruyor. Buna Amerika'nın PYD'ye yaptığı silah yardımını ekleyebiliriz. Türkiye buna sesiz kalıyor; gıkını bile çıkaramıyor. Bu üçhadise iktidarın iflas ettiğini net bir şekilde gösteriyor.”
 

İnsanlar konuşmaktan korkuyor



“Yasakları kaldıracağım." diyen AK Parti iktidarının şu anda 'yasakçı' bir anlayışı benimser hale geldiğini aktaran Destici, insanların konuşmaktan korkar hale geldiğini bildirdi. Destici, yayın yasaklarına ilişkin şöyle konuştu: “İnsanlar tweet atmaktan korkuyor. Sosyal paylaşım sitelerinden bir şey paylaşmaktan korkuyorlar. Hatta cep telefonlarından bir şey izlerken veya bir habere girerken, endişe ettiklerini söylüyor. Çünkü daha sonra bu da takip ediliyormuş. 'Kim hangi siteye girdi, hangi haberi okudu, paylaştı...' Bu anlamda toplumda o kadar baskı ve karamsarlık var ki; insanlar cep telefonlarından veya bilgisayarlarından beli haber sitelerinde haberleri okumaya, paylaşım yapmaya çekinir, korkar bir hale gelmişler. Halbuki öyle bir çağdayız ki; yasaklarla sonuç almak mümkün değildir. Ankara'daki patlama hadisesi. Zaten olay tüm çıplaklığıyla ortada. Daha neyin yasağını yapıyorsun? Bizce olsa olsa hükümet zafiyetleri ve ihmalleri daha fazla gözükmesin ve ben buradan da seçim öncesinde bir oy kaybı yaşamayayım. Bunun için böyle bir yasak getirdiğini düşünüyorum. Televizyon sahibinin aracının kurşunlanması; bir saldırı var. Toplum bunu da öğrensin. Bu saldırı niye olmuş. Burada ne var? Devletin güvenliği mi? Bir gazetenin patronuna silahlı saldırı yapılmış. Hepimiz bunu kınıyoruz. Kimsenin kimsenin arabasını kurşunlamaya hakkı yoktur. Ama bırak da toplum öğrensin. Niye o kurşunlama yapılmış, niye öyle bir hadise yaşanmış? Çünkü başta şöyle bir algı verildi. Sanki bu da bir habercilik sonucu, yaptığı haberlerden dolayı bu kurşunlama gerçekleşmiş gibi bir hava verildi. Fakat daha sonra işin renginin öyle olmadığı ilgili bir takım haberler ve bilgiler gelmeye başlayınca yasak kondu. Yani bir korumacı, bir kalkan ve zırh giydirilerek, toplum bu hadisenin aslını öğrenmesin. Hayır öğrensin; Ahmet Hakan'a saldıranları da öğrenelim. Bunun arkasında kimler var; bunlar da ifşa olsun ki, bir daha böyle bir şeyi kimse yapamasın. Ya da kim onun arabasını kurşunlamış, niye kurşunlanmış; bütün bunları toplum öğrensin, doğru bilgilensin. Bazı televizyon kanallarının dijitürk ve başka platformlardan çıkartılmasını da asla demokratik bir ülkede yaşanabilecek hadiseler olarak görmüyorum. Tamamen yasakçı bir zihniyetin ürünü olarak değerlendiriyorum. Hukuk bir temeli yok. Siyasi mülahazalarla bu kararların verildiğini ve uygulandığını düşünüyorum.”