Haberde 2002 yılında bir ilkbahar günü, ismi bilinmeyen bir Fransız kadın, bir feribotta denize bir yığın giysi attı. Ardından denize müge çiçekleri ve gözyaşı damlası şeklinde bir şişe bıraktı. Giysiler kadının 13 yaşında ölen oğlu Maurice’ e aitti. Şişenin içinde annenin oğluna yazdığı bir mektup vardı. Anne mektubunda “Bu mektubu hiçbir rüzgâr, hiçbir fırtına hatta ölüm bile yok edemez” diyordu.
Anne oğluna hitaben yazdığı mektupta, “Senin yokluğuna o kadar çok kızgın olduğum için beni affet… Sanırım bir hata oldu ve Tanrı’nın bu hatayı düzeltmesini bekliyorum… seni ölümden koruyamadığım için beni affet. Parmaklarımdan kaydığın o korkunç anda söyleyecek kelime bulamadığım için beni affet…” diyordu.
Oğlunun ölümünün acısıyla harap olan anne oğluna, “Benim hayatım oğlumun doğumuyla başladı. Ve ölümüyle bitti. Tanrı bana hayat verdikçe sonuna kadar yaşamaya ve hayatın her anının zenginliğini ve huzurunun tadını çıkarmaya sana söz veriyorum. Zaman geldiğinde birbirimizi bulacağımızı biliyorum” dedi.
Guardian’daki habere göre mektubun sahibi mektubu birinin bulacağını düşünmemişti. Ama birkaç hafta sonra Liebrich’in arkadaşı Sioux Peto Şişeyi İngiltere’nin güneybatısında bulunan ve Manş Denizi’nin yanındaki Kent Kumsal’ında buldu. Mektup Fransızca’ydı ve Karen Liebreich Fransızca biliyordu. Liebreich mektubu İngilizce’ye çevirdi.
Mektuptan anlaşıldığına göre Maurice büyük ihtimalle boğularak ölmüştü.
Yazar Liebreich ile röportaj yapan Guardian’daki habere göre mektubun tercümesi esnasında gözyaşlarına hakim olamayan. Liebreich, “Sulugözlü, biri değilimdir. Ama mektup çok güzel ve dokunaklıydı.” dedi.
Röportajda Liebreich’in mektubu aldığı gece uyamadığını ve sonraki günler çocuklarına daha korumacı biri olduğunu fark ettiğini söylüyor. Liebreich “çocuklarınız küçükken, günlük hayatın sıradanlığı içinde kaybolabiliyorsunuz… Bu sıradanlık içinde çocuklarınızın ne kadar kıymetli olduğunu unutabiliyorsunuz. Bu mektup gibi bir şey size onların ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.”
Liebreich şişeyi bulduğu o tarihten itibaren üç yıl boyunca mektubun yazarını aradı. Anneyi bulmak için ciddî bir araştırma yapan Liebreich gazetelere, şişe üreticilerine, doktorlara, el yazısı uzmanlarına, psikologlara, psikoterapistlere, gizli servis elemanlarına, edebiyat profesörlerine, adli tıp uzmanlarına, özel dedektiflere ve hatta falcılara danıştı. Birçok kişi mektubu yazdığını iddia etti. Fakat Liebreich mektubun gerçek sahibine ulaşmak için “Şişedeki mektup” (The Letter in the Bottle) adında bir kitap yazdı. Liebreich kitap sayesinde mektubu yazan anneyi buldu. Anneyi bulan Liebreich kitabın annedeki yaraları tekrar açmış olabileceğini, fakat kitabın büyük bir hassasiyetle hazırlandığını söyledi. Liebreich, ismini vermemeye söz verdiği anne ile yakın bir dostluk kurdu.