Gündem

Demirtaş: Dolmabahçe mutabakatına bağlı hissediyorsa hükümeti desteklemeye hazırız

“Silahlar susmalı ki çözümü siyasi zeminde konuşabilelim”

12 Nisan 2016 22:51

HDP lideri Selahattin Demirtaş, AKP ile tekrar masaya oturabileceklerini belirterek "Hükümet hala Dolmabahçe mutabakatı ile ilgili kendini bağlı hissediyorsa biz HDP olarak tümüyle onu desteklemeye hazırız" dedi.

Demirtaş, Almanya’dan, Türkiye’de demokrasi ve barış sürecinin yeniden canlandırılması konularında daha aktif bir politika izlemesini beklediklerini söyledi.

Demirtaş, Kandil ve Abdullah Öcalan'ın da çözüm için görüşülmesi gereken aktörler olduğunu belirterek "Parlamentoda yasa, Anayasa yapılmadığı müddetçe sorunlar çözülmez. Yasa, Anayasa Kandil'de yapılmaz, parlamentoda yapılır, bu işin öncülüğünü yapması gereken de parlamentodur, TBMM'dir" ifadelerini kullandı.

Berlin’de siyasi temaslarda bulunan Demirtaş’ın DW Türkçe’ye yaptığı açıklamalar şöyle:

Sayın Demirtaş, Almanya’da üst düzey siyasi temaslarda bulunuyorsunuz. Beklentinizi aktarır mısınız?

Partimin hem Türkiye, hem Ortadoğu, hem AB ile ilişkilerdeki politikalarını, çözüm önerilerini, yaklaşımlarını birinci elden, birinci ağızdan paylaşmak için buradayız. Görüşme yaptığımız Alman yetkilileri doğrusu ortaya koyduğumuz perspektif konusunda son derece etkilendiklerini, makul gördüklerini belirtiyorlar. Mülteci krizi, sorunu başta olmak üzere bunu ortaya çıkaran nedenler, Suriye’de yaşanan savaş, Türkiye’de yaşanan çatışmalar ve şehirlerde patlayan bombalar, terör eylemleri… Bütün bunlar hepimizi ortak bir işbirliğine, ortak bir çözüm arayışına iten gerekçelerdir. Biz Almanya Hükümeti’nin bu konularda yetersiz, eksik yaklaşımlar içerisinde olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’deki muhalefeti yok sayan, muhalefetin görüş önerilerini, eleştirilerini görmezden gelen bir politika başarılı olamaz. Sırf mülteci sorununu çözmek adına Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin üstünün örtülmesi, Alman Hükümeti'nin AB adayı bir ülke olan Türkiye’yi eleştirmekten imtina etmesi kabul edilebilir bir durum değil ve yanlıştır. Gelecekte daha büyük problemlere yol açar. Özellikle Suriye'de ve Türkiye'de barış sürecinin canlandırılması, hayata geçirilmesi konusunda Almanya'nın daha etkili ve aktif bir müdahilliğinin olması gerektiğini belirttik.

Şiddet olayları, terör saldırıları, pek çok can kaybı... Türkiye'de bahar aylarında şiddetin büyükşehirlerde de tırmanabileceği yönünde endişeler dile getiriliyor. Türkiye nereye doğru sürükleniyor?

Evet, bizim de bu tür kaygılarımız var. Hükümetin barış konusunda hiçbir adım atmamış, tedbir almamış olması kaygılarımızı daha da artırıyor. Umut ediyoruz ki Türkiye toplumunun ortak korkusu ve kaygısı, öngörüsü gerçekleşmez, savaş tırmanmaz. Fakat Cumhurbaşkanı ve Başbakanın barış konusunda ketum tutumu, barış diyen herkesi suçlayan, neredeyse "barış olsun çocuklar ölmesin" diyen herkesi terörist ilan eden ve ‘daha fazla operasyon yapacağız’, ‘ya baş eğeceksiniz ya da baş vereceksiniz’, ‘şehirleri yakıp yıkacağız gerekirse boşaltacağız' diyen bir anlayış Türkiye’ye barış getiremez. O yüzden kaygılarımız artmış durumda. Fakat barış isteyenlerin sesini daha da yükseltmesi gereken bir döneme girdik. Şiddet politikalarına teslim olmamamız lazım.

HDP'nin barış ortamına dönülebilmesine dönük somut inisyatifleri var mı?

Silahlar susmalı ki çözümü siyasi zeminde konuşabilelim. Ölümler oldukça, her gün eylemler, askeri operasyonlar, PKK'nin bombalamaları, saldırıları oldukça barışı siyasi zeminde konuşabilmek çok mümkün değil. Silahlar susmalı, çözüm, müzakere masasına dönülmeli, hükümetle değil parlamentoyla, çözüm adına atılması gereken adımlar şeffaf, açık bir şekilde konuşularak, işin muhataplarıyla da tartışılarak, İmralı'da, Kandil'de ikna süreçleriyle, tartışmayla bir silahsızlanma, Kürt sorununda siyasi çözüm süreci rahatlıkla gerçekleştirilebilir. Bütün bunlardan Türkiye kaybetmez, daha fazla kazanır. Demokrasisi kazanır, en azından evlatlarımızı, gençlerimizi yitirmeyiz ve çok daha güçlü bir aydınlık yarın umudu yaratmış oluruz. Biz vazgeçmiş değiliz barış arayışından.

Avrupa’da uzun süre Cumhurbaşkanı Erdoğan, geniş kamuoyu desteği nedeniyle Kürt sorununa çözümü sağlayacak isim olarak görüldü. Bugün gelinen aşamada sizce Erdoğan hala kilit isim mi?

Tabi ki Erdoğan bölgede güçlü bir liderdir. Halen öyledir. Fakat liderler açısından gücü nereden elde ettiği ve ne için kullandığı önemlidir. Şimdiye kadar Erdoğan belki halktan aldığı gücü ve desteği Türkiye'de Kürt sorununun çözümü, barış için kullanma vaadinde bulunuyordu ve bu güçlü pozisyonu kamuoyunda bir rahatsızlık uyandırmıyordu. Şimdi ama elde ettiği güç, halktan aldığı güçten çok muhalefeti ezerek, yargıyı, devlet organlarını ele geçirerek, parlamento üzerinde baskı uygulayarak ya da bürokrasiyi ele geçirerek elde ettiği bir güçtür ve bu gücü demokrasi için kullanmıyor. Erdoğan'ın bu kafayla Türkiye'de Kürt sorunu değil en basit toplumsal sorunu bile çözebileceğine inanmıyorum. Kürt sorununun aktörleri, tarafları var. Kandil de, Abdullah Öcalan da aktördürler, kesinlikle görüşülmesi lazım ama bu işin nihai çözüm zemini parlamentodur. Parlamentoda yasa, Anayasa yapılmadığı müddetçe sorunlar çözülmez. Yasa, Anayasa Kandil'de yapılmaz, parlamentoda yapılır, bu işin öncülüğünü yapması gereken de parlamentodur, TBMM’dir.

PKK'nın Güneydoğu’daki şiddet eylemlerinin HDP’yi zor duruma düşürdüğünü düşünüyor musunuz? PKK, Kandil sizi zora sokuyor mu?

Yapılan eylemler bütün siyasi alanı daraltan bir olguya sahip. Bunu görmemiz lazım. Fakat hükümetin orantısız bir şekilde kullandığı ordu, polis şiddeti siyasetin önünü açıyor mu ki PKK'ninki kapatıyor. Hayır. Savaşın kendisi siyasi alanı daraltıyor.

HDP'nin bölgedeki hâkimiyetini, gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bölgedeki hâkim güç sizin kanaatinizce kim?

Bizim hiç kimse üzerinde, Kürt halkı da dâhil bir hâkimiyet iddiamız yok. İnsanlar bize oy verdi diye biz onların hükümdarı değiliz. Ama hani bölgedeki güç dengeleri açısından eğer konuşmak gerekirse, otoriteden söz ediyorsak, devlet ve PKK arasında neredeyse yarı yarıya bir güç dengesi oluşmuş durumda.

Suriye’deki gelişmeler, PYD’nin kazanımları, Suriye'de olası bir Kürt devletinin oluşum süreci sizin için ne ifade ediyor?

Selahattin Demirtaş: Kürtler ile Türkiye'de barış süreci olacaksa, ki olmalı, Suriye'deki ya da Irak'taki Kürtlerden bağımsız olarak olabilir mi? Türkiye’de 20 milyon Kürt yaşıyor, sen Suriye’deki Kürtlere Türkiye’den düşman gibi bakarsan Türkiye'deki Kürtlerde nasıl bir barış duygusunu geliştirebilirsin? Türkiye’nin PYD’den, Suriye’deki Kürtlerden korkmaması lazım. Şu anda yeni sınırların çizilmesinden değil, federal bir Suriye'den yana olduklarını ifade ediyorlar. Suriye'nin bütünlüğü içerisinde federal bir modelden yana olduklarını söylüyorlar. Tercihleri öyleyse kaderlerini öyle belirlemek istiyorsa saygı duyarız. Bu bizi HDP olarak ancak mutlu eder. Türkiye açısından bir tehdit, bir tehlike olarak görmüyoruz işin doğrusu. Tam tersine Türkiye ile son derece iyi geçinebilecek, ekonomik, kültürel, sosyal son derece güçlü ilişkiler kurabilecek bir federal bölge oluşabilir orada, tıpkı Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan federal bölgesi gibi Türkiye ile iyi ilişkiler de kurabilir, kurması da gerekir.

Türkiye'nin Kürtlerin Suriye'deki bu kazanımlar nedeniyle endişeye kapıldığı, sürecin bu nedenle rafa kaldırıldığı yorumlarını yapan uzmanlar var. Suriye'de ayrıca uluslararası güç mücadelesi var sizce Kürtler için nasıl bir gelecek öngörüyorlar?

ABD, Rusya birçok bölgesel güç Suriye’de bir tür üçüncü dünya savaşı, bir tür paylaşım savaşı yürütüyorlar. Bu güçlerin, Suriye halkının geleceğini belirlemede asli etkili unsur olmamaları lazım. Halklar kendi kaderini belirlemeli, Türkiye olarak onlara destek olmalı, iç barışlarını sağlamaları konusunda destek olmalıyız. Ama AKP Hükümeti son beş yıldır Suriye'nin içini nasıl daha fazla karıştırabilirim diye uğraştı ve çok daha fazla kan dökülmesine yol açtı. Çok daha fazla mülteci akınının ortaya çıkmasına yol açtı. Bugün geri dönüp baktığımızda pişmanlık var mı? Hayır. Zannedersiniz ki dünyanın en muhteşem, başarılı dış politikasını uyguladılar da övünüyorlar. Bu enkazla övünüyorlar. Bu enkazın sorumlulardan biri de Erdoğan-Davutoğlu ikilisidir.

Türkiye'deki Kürtlerin PYD'nin Suriye'deki kazanımları ışığında Türkiye'deki çözüm esaslarını yetersiz bulduğunu çözüm sürecinin bu nedenden ötürü sekteye uğradığı değerlendirmesini yapanlar da var. Çözüm sürecinde hedeflenen sonuçlar sizler için yeterli miydi? Müzakerelerin nihai, somut hedefi neydi?

Suriye’deki gelişmeler tabi ki çok dikkatle izlediğimiz gelişmeler. Fakat Türkiye’deki çözüm sürecinin nasıl sonuçlanacağı Dolmabahçe mutabakatında çok açık bir şekilde kamuoyu ile paylaşıldı. İşin esasının ne olacağı orada ifade edildi. Hükümet hala Dolmabahçe mutabakatı ile ilgili kendini bağlı hissediyorsa biz HDP olarak tümüyle onu desteklemeye hazırız. Orada Türkiye'nin bölünmesi, parçalanması yok. Federal bir model önermesi de yok. Ama demokrasi var ve AKP'nin en çok korktuğu şey… Erdoğan'ın duyduğu zaman tüylerinin diken diken olduğu kavram… Çünkü o artık bir tür diktatörlük, bir tür tek adamlık istiyor… Mezhepçi bir anlayışla Türkiye’yi yönetmek istiyor. Demokrasi ona uygun bir yönetim biçimi değil. Bu net olarak ortaya çıkmış oldu…