Gündem

Demirel, 28 Şubat'ı savundu

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 28 Şubat'la ilgili olarak, "Bugün olsa aynı kararlara yine imza atarım" dedi.

15 Mayıs 2009 03:00
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 28 Şubat'la ilgili olarak, bugün olsa aynı kararlara yine imza atacağını söyledi.

Süleyman Demirel, NTV’de 14 Mayıs Perşembe günü yayınlanan 'Yorum Farkı' programındaki tartışma nedeniyle açıklama yapma ihtiyacı duyduğunu belirtti ve NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün 28 Şubat ve Demokrat Parti'nin cumartesi günkü kongresiyle ilgili sorularını yanıtladı.

'Yorum Farkı'nda Mehmet Barlas ile Emre Kongar arasındaki konuşmaya değinen ve Barlas'ı haksız bulduğunu belirten Süleyman Demirel, "28 Şubat'ın üzerinden 12 sene geçti. Bu zamanında da tartışıldı. Birçok kez anlatmamıza rağmen bu tartışma bitmiyor. Ne olduğunu bir daha anlatalım.

Birçok konuşmacı ve yazar yanıltıcı işler yapıyor. Bunlardan biri sizin televizyonunuzdaki programda oldu. Mehmet Barlas ile Emre Kongar arasındaki konuşmalar enteresandı. Sayın Barlas'ın ifadeleri bana göre yanlış ve yanıltıcıydı. Ve buradan bize bir aydınlatma ihtiyacı göründü. Bu sebeple beynda bulunmak istiyorum" dedi. ntvmsnbc'nin haberine göre, Demirel şöyle konuştu:

28 Şubat süreci neydi? 'Postmodern darbeydi...', bu nedir?, onun üzerinde duralım...
Sayın Barlas'ın söylediği gibi bir muhtıra yoktur ortada. Olay,, anayasanın 118. maddesine göre kurulan MGK'nın, Şubat 1997 toplantısında alınmış kararları söz konusu ederek yapılan tartışmalardır. Kararları alan kurul anayasal bir kuruldur. Kararların altında bütün üyelerin imzası vardır. Bunlar kimdir; Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, başbakan ve yardımcıları, kurula üye olan bakanlar.

Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli güvenlik meselesini tartışan önemli bir kuruldur. Bu kurul kararlar almıştır ve kararlar kimsenin baskısıyla alınmamıştır. Böyle olsa altında Başbakan, yardımcıları ve diğer bakanların imzaları olmaması lazım. Kararlar alındıktan sonra MGK Genel Sekreterliği bu kararları hükümete gönderir, hükümet de bunu icra etmek üzere ilgili makamlara dağıtır. Kararlar üzerinde bir komisyon çalışması da devamlı şekilde yapılmıştır. Bu kararlar halen geçerlidir.

Neyi tartışıyorlar anlamak mümkün değil. Anayasal bir kurul, yetkileri dahilinde karar almış, hükümet o kurula dahil, kararlar halen geçerli; ne tartışılıyor? Kimi, neyi kötülüyorsunuz burada. Ben bu kurulun başı olarak, kurulun görev yapmasını sağlamışım. Böyle bir konunun tartışılmasını ve ittifakla karara bağlanmasını sağlamışım. Hükümet de almış icra etmiş...

Darbe nasıl olur?

Bakın darbe şöyle olur: Bir takım kurumları götürür; evvela hükümeti götürür. Hükümet 28 Şubat'ta duruyor, sonrasında da duruyor; ve hükümet 118 gün sonra duruyor. Eğer bu darbeyse hükümet meselesi 118 gün sonra çıkmaz. Meclis ve bütün kurumlar yerinde duruyor. Kimseye bir şey denmemiş ve kimseye dokunulmamış...

Neyin darbesi bu? diye soruyorum. Anayasal kurul görevini yapmış, siz bunu darbe sayıyor, vatandaşın kafasına sokmaya çalışıyorsunuz. Eğitimi 8 seneye çıkaran karar da buradadır... Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının gereklerini ortaya koyan kararlardır.

Rötarlı darbe olur mu?

İkinci kısım ise, 'hükümet değişmiştir', ne zaman değişti? 18 Haziran 1997 tarihinde hükümet başkanı bana istifasını getirmiştir. Mart, Nisan, Mayıs aradan geçmiştir. Böyle rötarlı darbe olur mu? Ben Sayın Erbakan'a sordum, 'Niçin istifa ediyorsunuz?' dedim. 'Türkiye'de gerginlik var' dedi. İstifaya zorlayan birisi var mı? Hayır...

Biz siyaset yapıyoruz ve siyasetçinin bir takım şeyleri zamanında anlaması lazım. 'Gerginlik var, benim hükümetim istifa etsin gerginlik ortadan kalksın.' Gerginliğin ortadan kalkmasını sağlamak hükümetlerin görevidir. Ben istifayı kabul ederim ve sonra yeni bir hükümet kurma çalışmalarına girişiriz. 'Yeni hükümeti benim ortağım kursun', o senin işin değil. Sen istifa edersin, gidersin. Yeni bir hükümetin kurulma hadisesi cumhurbaşkanının işidir.

Ben 10 hükümetin altına imza attım, 7 tane de benim hükümetim oldu. Nasıl olur; o günkü şartlara bakarak güvenoyu alacak bir hükümet lazımdır. Sen Başbakan olarak 'gerginlik var Türkiye'de' diyorsun; sebebini de hükümetten biliyorlar ve onun için istifa ediyorsun. İstifadan sonra Başbakan Yardımcısı Başbakan olursa gerginlik ortadan kalkar mı? Bunu düşünmek benim işim.

'Güvenoyu alacak kadar imzası var', böyle hükümet kurulmaz. Ne zaman kurulur; Cumhurbaşkanı görevi verir, tasdik eder, Meclis'te de güvenoyu alırsa olur. Alıp alamayacağını da Cumhurbaşkanı bilmek durumundadır. Güvenoyu alamayacak hükümetin kurulmasına yardımcı olmaz.

Varsayalım Cumhurbaşkanı yanlış bir şey yaptı. Yani güvenoyu alacak gruba vermedi de başkasına yetki verdi. O zaman o hükümet güvenoyu alamaz. Biz bunu 77 seçimleri sonrası yaptık. Ecevit'e yetki verildi ve 226 şartı vardı. Ecevit bu rakamı bulamadı ve 229 ile biz kurduk; güvenoyu aldık.

28 Şubat MGK toplantısının ardından 118 gün geçtikten sonra hükümet çekilmiş, yeni hükümet kurulmuş ve güvenoyu almış. Ne yanlışlık var burada. Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve kanunları aynen uygulanmış.

Murat Akgün: 27 Şubat akşamından haziran ayına kadar, hiç eksik ya da hatalı yaptığınız bir şey olduğunu düşündünüz mü?

Hiç düşünmedim. Lazım olanı yaptım, bugün de bunun dışında başka bir şey yapmazdım. Netice itibarıyla istifa edilmiş ve yeni hükümet kurulmuş. Ay'dan getirmemişiz ki hükümeti; yine Meclis içinden kurulmuş. Meclis dışından gelip de 'kuracağız' dense, 'bu kadar taraftarımız var' dense... O sayı beni alakadar etmez. Onu sayacak olan Meclis Başkanı'dır. Ben 'filanca adam imza atmış'a bakmam; niye atmış cumhurbaşkanı bilmez onları. Ben böyle bir hükümetin kurulamayacağı, güvenoyu alamayacağı, Türkiye'ye yararlı olamayacağı kanaatindeydim. Başka bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti çıkardık.

Murat Akgün: '28 Şubat Ergenekon'un başlangıcıdır' deniyor, katılıyor musunuz?

Onu anlattım... Anayasal kurumun almış olduğu açık kararlardır ve halen yürürlüktedir. Bu boş bir laftır. İpe sapa gelmeyen bir laftır. Benim ortaya koyduklarım dışında bir şeyi olan varsa gelsin...
Murat Akgün: 90'lı yıllarda asker-siyasetçi ilişkilerinde gerekli adımları attığınızı düşünüyor musunuz?

Asker, Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli bir kurumudur. Bu ülkenin askeridir. Askerin yeri anayasada tarif edilmiştir. Yerinden çıkarsa anayasa ihlali olur. Asker bunu yapmış ve zaman zaman devlete müdahale etmiştir. Biz bunların muhatabıyız. Ama asker 12 Eylül'den sonra yeniden anayasa yapmış, meclis kurmuş, anayasayı halka götürmüş ve anayasa tasdik edilmiştir. Demokrasi diyorsanız; işte halkın yüzde 92 oyuyla yapılan anayasa... Bunu saymıyor musunuz? Asker darbe yaptıktan sonra getirdiği anayasayı tasdik ediyorsunuz, darbeyi yapanı 9 sene ülkenin başında cumhurbaşkanı olarak muhafaza ediyorsunuz, sonra darbeye muhatap olanları suçluyorsunuz. Ne biçim iş bu, öyle şey olur mu?

Murat Akgün: Cumartesi günü Demokrat Parti'nin kongresi var. Sizin Hüsamettin Cindoruk'tan yana ağırlık koyduğunuz yorumları var. Kazanamazsa aklınızdan geçen alternatif var mı? Siz bizzat bir şeylere atılır mısınız?

Türkiye'de siyaset işlemiyor. Partiler rejimi yara almıştır. Merkez dağılmıştır. Vatandaş diyor ki; iktidar partisine oy veriyorum çünkü alternatifi yok. Demokratik sistemde alternatif yok deniyorsa, o sistem değildir. Demokrasi, iktidar alternatifinin olduğu sistemin adıdır. Diğeri seçilmiş faşizm oluyor.

Neden alternatif yok, çünkü orta dağılmış. Cindoruk 'ortayı toparlayayım' diyor. Partiye genel başkan hevesi içinde değil, öyle olsaydı bu zamana kadar o partinin başına 5 -10 kez geçerdi. Hizmet yapmak istiyor ve bu iyi anlaşılmalıdır.

Partinin başına geçip oturmak değil, ortadaki dağınıklığı toparlamak istiyor. Yüzde 3.9'a inmiş oyu büyütüp, iktidar alternatifi haline getirmenin yollarını açacaktır. Bu Türkiye'de partiler sistemine hizmettir; bir partiye, o partinin mensuplarına değil. Türkiye'de rejimin işlemesine hizmettir. Bunu yapabilecek; Türkiye'de bir elin parmaklarını geçmeyen insanların başında gelen Cindoruk'tur. Ben kendisine güvenirim ve herkesin de güvenmesi lazımdır.