T24 - BM'nin Mavi Marmara raporunun ABD basınına sızmasının hemen ardından Türkiye, İsrail'e yönelik sert yaptırımlar içiren bir dizi karar aldı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı 5 maddeden oluşan yaptırımlara göre Türkiye İsrail ile diplomasi seviyesini 2. katip düzeyine çekti. Kararlar arasında en dikkat çekici madde ise "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestliği güvenliğinin sağlanması için her türlü önlemi alacaktır" vurgusu oldu. Ankara, İsraille tüm askeri anlaşmaları askıya alırken, Gazze ablukasının kaldırılması için uluslararası girişimlerde bulunacağını ve Mavi Marmara baskınının tüm mağdurlarının hak arama girişimlerine her türlü desteği vereceğini açıkladı. Yaptırım kararları arasında ekonomik ve ticari ilişkilerden hiç bahsedilmemesi de dikkat çeken unsurlardan biri oldu.
DAVUTOĞLU'NUN AÇIKLAMALARINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
BM raporunda sadece TAZMİNAT var
Gül: BM raporu bizim için 'yok hükmü'ndedir
CHP: Türkiye ile İsrail Akdeniz'de karşı karşıya gelebilir
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk İsrail ilişkilerinde bugün gelinen noktanın sorumlusunun İsrail hükümeti olduğunu vurgulayarak, "İsrail hükümeti, gereken adımları atmadıkça bu noktadan geri dönülmesi söz konusu olmayacaktır" dedi.
Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı basın toplantısında Türk-İsrail ilişkileri konusunda Hükümetçe alınmasına karar verilen tedbirleri sıraladı. Bu çerçevede Davutoğlu, Türk-İsrail diplomatik ilişkilerinin 'İkinci Katip' düzeyine indirileceğini, İkinci Katip düzeyinin üzerindeki tüm görevlilerin önümüzdeki Çarşamba günü ülkelerine gönderileceğini bildirdi.
Türkiye ve İsrail arasındaki askeri anlaşmaların askıya alındığını belirten Davutoğlu, ''Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı olan sahildar devlet olarak Türkiye'nin seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacağını'' vurguladı.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Türkiye, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır. İsrail'in 31 Mayıs 2010 tarihi itibariyle Gazze'ye yönelik olarak uyguladığı ablukanın Uluslararası Adalet Divanı'nda incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu'nu harekete geçirmek için girişimlere başlıyoruz" dedi.
Davutoğlu, Türkiye'nin, İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine gereken her türlü desteğin verileceğini de bildirdi. Türkiye'nin çatışmayı değil barışı, zulmü değil adaleti hakim kılmak isteyen bir anlayışın temsilcisi olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bunun içindir ki nasıl Bosna'daki, Kosova'daki katliamlara karşı sesimizi yükselttiysek, Gazze'ye yapılan insanlık dışı saldırılara karşı da tepkimizi gösterdik" diye konuştu.
Bugün İsrail hükümetinin bir tercih yapması gerektiğine işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"İsrail'i yönetenlerin, gerçek güvenliğin, ancak gerçek barışın inşa edilmesiyle mümkün olabileceğini görmeleri gerekmektedir.
Yine anlamalılardır ki, gerçek barışın inşasının yolu, dost ülke vatandaşlarını katletmekten değil, dostlukların güçlendirilmesinden geçmektedir. Ancak, mevcut İsrail hükümetinin bu yalın gerçeği görmekten, Ortadoğu coğrafyasındaki devasa değişimlerin sonuçlarını idraktan aciz olduğu açıktır. Bu vesileyle, aldığımız ve alacağımız tedbirlerin, sadece mevcut İsrail hükümetinin tutumuyla bağlantılı olduğunu özellikle vurgulamak isterim."
Amaçlarının tarihe mal olmuş Türk-Yahudi dostluğuna halel getirmek değil, bilakis İsrail hükümetinin bu istisnai dostluğa sığmayan bir yanlışını düzeltmek olduğunu vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'nin bölgesel ve küresel barış ve istikrarı olumsuz etkileyen gelişmelerin önlenmesi, cereyan etmiş bulunan olumsuzlukların ise telafisi doğrultusunda her zaman samimi ve yapıcı bir tavır içinde olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'nin bu konuda talep ve beklentilerini net bir şekilde ortaya koyduğunu ve üzerine düşeni yaptığını dile getiren Davutoğlu, "Tekrar altını çizmek istiyorum. Bugün geldiğimiz noktanın sorumlusu İsrail hükümetidir. İsrail hükümeti, gereken adımları atmadıkça bu noktadan geri dönülmesi söz konusu olmayacaktır" dedi.
Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığında yaptığı basın toplantısında, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak, İsrail hükümetinin, Türk halkından özür dilemek, saldırılarda ölenlerin ailelerine ve yakınlarına tazminat ödemek perspektifiyle Türkiye ile görüşmeye hazır olduğunu bildirmesi üzerine dört tur görüşme süreci gerçekleştirildiğini belirtti.
BM Genel Sekreteri'ne sitem
Bu görüşmelerde müzakereyi yürüten Türk ve İsrail heyetleri arasında, Türkiye'nin özür ve tazminat taleplerini karşılayan anlaşma metinleri üzerinde birkaç kez mutabakat oluştuğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Nitekim ilk kez 2010 Aralık ayında İsrail'de gerçekleşen orman yangınına Türkiye'nin katkısı üzerine, İsrail Başbakanı'nın talebiyle Cenevre'de gerçekleşen görüşmeler neticesinde iki ayrı anlaşma metni üzerinde, ad referandum mutabakata varıldı. Bu mutabakat İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından da onaylandı. Bilahare anlaşmanın imzalanması konusunda İsrail Bakanlar Kurulu içinde anlaşmazlıklar nedeniyle bu anlaşma uygulamaya konulamadı.
Bu süreçte Palmer Komisyonu'nun raporunun yayımlanmasındaki ertelemelerin hepsi, bunu özellikle söylüyorum, çünkü çok ciddi bir basın manipülasyonu ile karşı karşıyayız, Palmer Komisyonu'nun raporunun yayımlanmasındaki ertelemelerin hepsi, İsrail hükümetinin, özür ve tazminat konusunda iç mutabakatı sağlamak için zamana ihtiyacı olduğunu bildirmesi üzerine, yani İsrail hükümetinin talebi sonucunda gerçekleşmiştir. İsrail'in son defa önerdiği 6 aylık uzatma talebi ise tarafımızdan kabul edilmemiştir. Çünkü bu uzatmaların her birinin zamana konuyu yayma amacına yönelik olduğu ortaya çıkmıştır.
Gerek Türkiye'nin gerek İsrail'in taraf olmadığı ve sadece Başkan Palmer ve yardımcısı Uribe'nin imzalarını taşıyan raporun henüz BM Genel Sekreteri'ne resmen sunulmadan önce 1 Eylül günü itibarıyla basına sızdırılmış olması da, kuşkusuz bu bağlamda oldukça düşündürücüdür. Ben bu konuyu BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-mun'la da açık bir şekilde konuştum. Kendisi, kendilerine dahi iletilmemiş bir raporun detaylarını daha bilmediklerini ve bu sızma karşısında gerçekten büyük bir üzüntü ve şaşkınlık içinde olduklarını ifade ettiler. Maalesef bu süreçte İsrail tarafı hiçbir zaman devlet ciddiyeti içinde ve mahremiyeti içinde davranmamıştır."
Hukuk dışı saldırı
Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı basın toplantısında, İsrail'in bundan yaklaşık 15 ay önce, 31 Mayıs 2010 günü, Gazze'ye insani yardım götüren 32 ülkeden yüzlerce yolcunun katıldığı uluslararası yardım konvoyuna Akdeniz'in uluslararası sularında bir saldırı düzenlediğini hatırlattı.
İsrail askerlerinin, bu saldırıda 8'i Türk ve biri Amerikan vatandaşı olmak üzere dokuz sivili öldürdüğünü, diğer birçok yolcuyu yaraladığını, ayrıca gemi ve yolcuları zorla İsrail'e götürdüklerini ifade eden Davutoğlu, bu kişilerin, İsrail'in elinde tutsak kaldıkları iki gün boyunca her türlü kötü muameleye maruz kaldıklarını söyledi.
Bu hukuk dışı saldırının üzerinden yaklaşık 15 ay geçtiğini ancak somut gerçeklerin değişmediğini, bunları tekrarlamakta fayda gördüğünü dile getiren Davutoğlu, "İsrail'in bu saldırısı uluslararası sularda gerçekleşmiştir. İsrail askerlerince öldürülenler masum sivillerdir. Katledilen insanlar, İsrail'in uluslararası hukuka ve insanlık değerlerine aykırı Gazze ablukası altında zulüm gören Filistin halkının feryadına ses veren, bu insanlara yardım götürmek isteyen sivillerdir" diye konuştu.
Savaşın insanlık tarihinin acı bir gerçeği olduğunu vurgulayan Davutoğlu, savaşın herşeyden önce en kutsal değer olan insanın yaşam hakkına karşı en ağır tecavüz olduğunu kaydetti.
Nitekim bütün medeniyetlerin, savaşın dahi belirli kurallara bağlanması için "adil savaş" kavramını geliştirdiğine işaret eden Davutoğlu, bunun için de BM Şartı'nda askeri güç kullanımının çok sıkı şartlara bağlandığını vurguladı.
Yine, yaşam hakkının kutsallığına olan inanç dolayısıyla savaşın meşru olduğu hallerde dahi, masum sivillerin öldürülmesinin savaş suçu olarak kabul edildiğini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"İsrail ise, savaşta değil, barış zamanında, askeri değil, sivil bir yardım konvoyunda, zalim bir abluka altında inleyen masum bir halka yardım götürmek için barışçıl bir eyleme katılan sivil insanları katletmiştir. Tablo budur. Üstelik bunu, kendi topraklarında, karasularında değil, uluslararası hukukun en temel ilkelerinden biri olan seyrüsefer serbestisinin hakim olduğu uluslararası sularda gerçekleştirmiştir.
İsrail'in işlediği suç basit bir suç değildir. Çiğnenen uluslararası hukuktur. Çiğnenen insanlık vicdanıdır, en temel insani değer olan yaşam hakkıdır.
Değiştirilemeyecek bir gerçek vardır. O da yardım konvoyundaki bir gemideki sivillere saldırmanın, silahsız kişilere ensesinden defalarca ateş edip öldürmenin, bir insanlık suçu olduğudur. Hiçbir kisve bu suçu örtemez, mazur gösteremez.
Bir hususun daha bilinmesi gerekmektedir. Hiçbir devlet hukukun üstünde değildir. Dünya artık değişmektedir. Sivil insanları katledenler, insanlığa karşı suç işleyenler er ya da geç adalet önüne çıkmakta ve yargılanmaktadır.
Ne Mavi Marmara'ya saldırı emrini veren İsrail hükümeti ne de bu saldırıyı gerçekleştirenler hukukun üstündedir ya da yargıdan masundur. Hepsi hukuk karşısında hesap verme konumundadır. Kaldı ki, insanlık vicdanında mahkum olmuşlardır."
'İsrail'in bedel ödemesinin vakti geldi'
İsrail’in hukuk dışı eylemine karşı Türkiye’nin tutumunun ilk andan itibaren çok net ve ilkeli olduğunu belirten Davutoğlu, "Taleplerimiz bilinmektedir. Koşullar yerine getirilmedikçe İsrail ile ilişkilerimiz normalleşmeyecektir. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle İsrail kendisine tanınan bütün fırsatları heba etmiştir. Artık İsrail hükümetinin kendini uluslararası hukukun üstünde gören, insanlık vicdanını hiçe sayan, gayri meşru eylemlerinin sonuçlarına katlanmasının ve bir bedel ödemesinin vakti gelmiştir. Bu bedel her şeyden önce Türkiye’nin dostluğundan mahrum kalmaktır" dedi.
'Tek sorumlu İsrail hükümeti'
Bu noktaya gelmesinin tek sorumlusunun İsrail hükümeti ve İsrail hükümetinin sorumsuz eylemleri olduğunu söyleyen Davutoğlu, Türkiye’nin talepleri karşılanana kadar şu aşamada alınmasına karar verilen tedbirleri şöyle sıraladı:
"1- Türk İsrail diplomatik ilişkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecektir. İkinci katip düzeyi üzerindeki tüm görevliler, başta büyükelçi olmak üzere en geç Çarşamba günü ülkelerine geri döneceklerdir.
2- Türkiye ile İsrail arasındaki tüm askeri anlaşmaların tümü askıya alınmıştır.
3- Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye, Doğu Akdeniz’de seyrü-sefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır.
4- Türkiye İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır. İsrail’in 31 Mayıs 2010 tarihi itibariyle Gazze’ye yönelik uyguladığı ambargonun Uluslararası Adalet Divanı’nda incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu’nu harekete geçirmek için girişimlere başlıyoruz.
5- İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine gereken her türlü destek verilecektir."
Davutoğlu, "Biz Türkiye olarak her zaman çatışmayı değil barışı, zulmü değil adaleti hakim kılmak isteyen bir anlayışın temsilcisiyiz. Dış politikamız da bu temel anlayışa dayanmaktadır. Bunun içindir ki dün nasıl Bosna’daki Kosova’daki katliamlara karşı sesimizi yükselttiysek, bugün de Gazze’ye yapılan insanlık dışı İsrail saldırıları karşısında tepkimizi gösterdik" dedi.
Öte yandan, İsrail hükümetinin bir tercih yapması gerektiğini ve bu tercihi yapma vakti geldiğini belirten Davutoğlu, "İsrail’i yönetenlerin gerçek güvenliğin ancak gerçek barışın inşa edilmesi ile mümkün olacağını görmeleri gerekmektedir. Yine anlamalıdırlar ki gerçek barışın inşasının yolu dost ülke vatandaşlarını katletmekten değil, dostlukların güçlendirilmesinden geçmektedir" diyerek şöyle devam etti:
"Ancak mevcut İsrail hükümetinin bu yalın gerçeği görmekten, Ortadoğu coğrafyasındaki devasa değişimlerin sonuçlarını idrakten aciz olduğu da açıktır. Bu vesileyle aldığımız ve alacağımız tedbirlerin sadece mevcut İsrail hükümetinin tutumu ile bağlantılı olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Amacımız tarihe mal olmuş Türk Yahudi dostluğuna halel getirmek değil, bilakis İsrail hükümetinin bu istisnai dostluğa sığmayan bir yanlışını düzeltmeye, onları yönlendirmek sevk etmektir."
Türkiye’nin bölgesel ve küresel barış ve istikrarı olumsuz şekilde etkileyen gelişmelerin önlenmesi ve olumsuzlukların telafisi doğrultusunda her zaman samimi ve yapıcı bir tavır içinde olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Bu konuda talep ve beklentilerin başından beri net bir şekilde ve ilkeli bir üslupla ortaya koymuş üzerine düşeni yapmıştır. Tekrar altını çizmek istiyorum. Bugün geldiğimiz noktanın sorumlusu İsrail hükümetidir. İsrail hükümeti gerekli adımları atmadıkça bu noktadan geri dönülmesi söz konusu olmayacaktır" şeklinde konuştu.
Davutoğlu'na iki destek telefonu
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabi ile telefonla görüştü. Edinilen bilgiye göre, Davutoğlu'nu telefonla arayan her iki yetkili de Türkiye'nin son İsrail politikasına ilişkin desteklerini dile getirdi. Mahmud Abbas ile Davutoğlu, Türkiye'nin son İsrail politikası ile ilgili görüş alış verişinde bulundu. Arap Birliği Genel Sekreteri Arabi de Türkiye'yi bu yeni açıkladığı politika nedeniyle tebrik ederek, Davutoğlu'na destek verdiğini belirtti. Arabi, bu destek çerçevesinde Arap Birliği'nin ilk toplantısında bu konuyu özel gündem maddesi olarak birliğe taşıyacağını kaydetti.