Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından, anayasayı bekleme odasına almasından ve dolayısıyla fiilen başkanlık sistemine geçmesinden bu yana yaşanan darbe girişimi ve terör saldırıları da başkanlık sisteminin ülkemize neler vadettiğinin bir fragmanı" dedi.
Özgür Mumcu'nun "Hayır’da birleşelim" başlığıyla yayımlanan ( Nisan 2017) yazısı şöyle:
Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre daha istikrarlı olduğu iddiası ne kadar doğru? Hele söz konusu 16 Nisan’da oylayacağımız gibi bir “başkancı” sistemse?
İktidar çevreleri başkanlığı istikrarın anahtarı gibi sunuyor. Gelgelelim bu anahtarın kilitte kırıldığı çok örnek var. Bize önerilen anayasa değişikliği, kuvvetlerin kesin ayrılığına dayanan başkanlık sistemi değil, kuvvetlerin tek bir kişide yoğunlaştığı başkancı ya da başkansever sistem. Bu sistem en çok Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde geçerli. Bu ülkelerin siyasi tarihinin bir darbeler tarihi olduğu akıldan çıkarılmamalı.
Latin Amerika başkanlık sistemlerinde istikrar konusunda yapılmış bir çalışma var. Profesör Kathryn Hochstetler’in Comparative Politics dergisinde 2006 senesinde yayımlanmış makalesindeki verilere göre 1978-2003 tarihleri arasında Latin Amerika’daki başkanların yüzde 23’ü dönemleri bitmeden görevden ayrılmış. Başkanların yüzde 40’ı ise ciddi toplumsal eylemlerle ve siyasi çalkantılarla karşı karşıya kalmış. 2003’ten sonraki gelişmeler de çok farklı değil.
Bu istikrarsızlığı yaratan ise kuvvetlerin tek elde toplanması, denetimsiz kalan başkanın halkın çıkarlarına aykırı neoliberal ekonomik politikalar uygulaması ve başkanın da karıştığı büyük yolsuzluklar olarak belirtiliyor. Beş başkandan birinin dönemi bitmeden görevden ayrıldığı aslen istikrarsızlık yaratan bir sistemden bahsediyoruz.
Başkanlık Demokrasisi’nin Çöküşü (The Failure of Presidential Democracy) başlıklı mukayeseli inceleme ise adından anlaşılacağı üzere başkanlık sistemlerinde hükümetlerin parlamenter sisteme göre daha sıklıkla yıkıldıklarını örneklerle ortaya koyuyor.
Kaldı ki dünyanın gelişmiş ve zengin devletlerinin büyük bir çoğunluğu parlamenter sistemle yönetilmekte.
Başkanlık sisteminin istikrar getirdiğini söylemek bir hayli boş bir vaat. Bizde önerildiği şekliyle başkanlık sistemi başkanın diktatörleşmesinin yolunu açacak bir denetimsizlikle sakat. Hadi başkan iyi niyetli çıktı diktatörleşmedi diyelim. O vakit de başkanlığın kendi doğasından kaynaklanan istikrarsızlık sorunu ortaya çıkıyor.
Başkanlığın tarihi geleneğimize daha uygun olduğu iddiası da temelsiz. Aksine Osmanlı-Türk Anayasal geleneği parlamenter sistem üzerine kuruludur. Şayet kast edilen padişahlık ise, saray içi güç oyunlarıyla tahttan indirilen Osmanlı padişahlarının ne kadar çok sayıda olduğunu hatırlamak yeterli.
Gücü bir kişide yoğunlaştırırsanız, siyaset göz önünde Meclis’te değil kapalı kapılar ardında sarayda yapılır. Bu da haliyle entrikalara, kumpaslara ve saray içi darbelere yol açar. Böylelikle demokratik yollarla seçilmemiş, siyasi gücü sarayda kaptıkları yere göre belirlenen birtakım insanlara iktidarı ele geçirme fırsatı verilmiş olur.
Özetle, 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliği geçerse istikrarsızlığın ve saray içi ayak oyunlarının kapısı ardına kadar açılır.
Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından, anayasayı bekleme odasına almasından ve dolayısıyla fiilen başkanlık sistemine geçmesinden bu yana yaşanan darbe girişimi ve terör saldırıları da başkanlık sisteminin ülkemize neler vaat ettiğinin bir fragmanı.
Türkiye gibi farklılıklar barındıran ve fay hatları gerilmiş toplumların yönetimde istikrar için ihtiyacı olan toplumsal uzlaşıdır. Bunu sağlayacak olansa çoğulcu parlamenter demokratik sistemdir.
Tarih ve siyaset bilimi bize açıkça bunu söylüyor. Göz göre göre memleketimizi uçurumdan aşağı atmamak için toplumun her kesiminin Hayır’da birleşmesi şart. Gelişmiş, zengin ve uzlaşmış bir toplum için Hayır’da birleşelim.