Gündem

Darbe girişimi ve OHAL gölgesinde işçi eylemleri azaldı, devlet müdahalesi arttı

Emek Çalışmaları Topluluğu'nun 2016 İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu ve değerlendirmesi...

21 Temmuz 2017 18:50

Emek hareketine destek vermek isteyen araştırmacılar, akademisyenler ve sendika uzmanları tarafından 3 yıl önce kurulan Emek Çalışmaları Topluluğu’nun (EÇT) hazırladığı ‘2016 İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu’, geçen hafta yayımlandı. 2015 yılında ivme kazanan seçim dalgası ve çözüm sürecinin sona erdirilmesinin eylemlerin seyrine tesir ettiği, 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişimi ve beş gün sonra ilan edilen OHAL’in de bu etkiyi derinleştirdiği tespitinde bulunan rapor, 2016 yılındaki işçi eylemliliklerinin bir önceki seneye göre yüzde 30 oranında azaldığını ortaya koydu. 

Aynı dönemde eylem süreleri kısaldı, uzun süren eylemlerin sayısında da düşüş gözlemlendi. 2016’nın ilk yarısında işyeri temelli eylemlerin aylık ortalaması 53’ken, OHAL’in ilanından sonra bu rakam yüzde 34’e geriledi.

Protesto yönteminde ilk iki; basın açıklaması ve fiili grev

İşyeri temelli eylemlerin sebeplerine bakıldığında ilk sırayı yüzde 30’la ‘işten atılma’ alırken, ikinci sırada yüzde 21’le ‘ücret gaspı’ geldi. İşten çıkarmanın daha zor olduğu kamu kurumlarında yaygın bir biçimde uygulanan ‘yıldırma, keyfi davranış ve ceza’ ise yüzde 13’le en çok protesto edilen üçüncü başlık oldu. 

“Görece kolay örgütlenmesi, kısa sürmesi ve barındırdığı riskin düşük olması” nedeniyle basın "açıklaması ve yürüyüş", Türkiye’deki işçiler açısından en çok tercih edilen eylem çeşidi olurken, hemen ardından “patron üzerinde baskıyı artıran, şiddetli ve sert bir tepki” olarak nitelendirilen "fiili grev" geldi.

“Sendikasız eylem yapmak zorlaştı”

Çalışma Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu verileri, Türkiye’deki ücretli çalışanların yüzde 18’inin sendikaya üye olduğunu gösterirken; raporda incelenen eylemlerin yüzde 72’si sendikalı işçiler tarafından gerçekleştirildi. 2016’da herhangi bir kurumla bağı olmayan eylemlerin sayısında 9 puanlık düşüş yaşanırken, raporu hazırlayan EÇT ekibi 2016 yılında sendikasız/örgütsüz bir şekilde eylem yapmanın daha da zorlaştığı tespitinde bulundu.

OHAL sonrasında gündeme gelen KHK’larla işten çıkarılanların sayısına paralel bir şekilde işyeri temelli eylemlerde memurların ağırlığı arttı; bu mücadelede öncü rol üstlenen Eğitim-Sen, eylemlerin yaklaşık 3’te birinde sendika olarak sorumluluk aldı. 

KHK’lara yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerin genel tablo içindeki ağırlığı 6 aylık bir sürede yüzde 7’ye ulaştı, devletin işçilerin hak arayışına müdahalesi de yüzde 5’ten yüzde 22’ye çıktı.  

İşçi eylemleri daha önce de olduğu gibi büyük şehirler ve etrafında kümelenirken, çevre illere ilerledikçe eylem yapma kapasitesi azaldı. Aynı zamanda, Temmuz 2015’te tekrar başlayan çatışma ortamının belli illerde eylem yapma koşullarını ortadan kaldırdığı tespiti de EÇT’nin hazırladığı çalışmada dile getirildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "OHAL'i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz" açıklamasıyla aynı günlerde yayınlanan ve tamamını buradan okuyabileceğiniz 40 sayfalık 2016 İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu’nu daha detaylı bir biçimde ele almak için Emek Çalışmaları Topluluğu’na yönelttiğimiz sorular ve cevapları şu şekilde:

- İşçi sınıfı eylemlerine baktığımızda son yıllarda işçi eylemlerinin sıklığını, yöntemleri, katılımı neler etkiliyor, ülkedeki siyasi atmosferin yönlendiriciliği nasıl?

Türkiye’deki siyasi gelişmelerin eylem dinamiklerine doğrudan etki ettikleri iddialarımız arasında yer alıyor. Raporda sunduğumuz iki yıllık dönemi kapsayan aylık eylem dağılımları da bu etkilerin ne kadar çarpıcı olduğunu gösteriyor. 

 

“2015’ten 2016’ya eylem yapma kapasitesi düştü”

2015 yılında başlayan seçim dalgası ve çözüm sürecinin sona erdirilmesi, 2016’daki eylemlerin seyrine tesir etti. 2016 Temmuz’unda yaşanan darbe teşebbüsü ve ilan edilen OHAL de bu etkiyi derinleştirdi. OHAL’in ilanı ve sonrasında kamuya ait işyerlerinde gerçekleşen kitlesel işten çıkartmalar bir başka eylem dalgasını tetiklese de, ne yazık ki 2015’ten 2016’ya, iniş çıkışlarla da olsa emekçilerin eylem yapma kapasitesinde bir düşüş olduğunu gözlemliyoruz.

- 2016’da Türkiye’de işçi sınıfının her gün ortalama iki tekil eylem yaptığı tespitinde bulunuyorsunuz. Bu eylemler basında yeteri kadar yer buluyor mu? 

Eylemleri takip ederken emek alanına özel ilgisi olan çevrimiçi haber sitelerine öncelik veriyoruz. Yerel ve ulusal basılı medyayı da bir ajans takip merkezi üzerinden tarıyoruz. Raporun kapsamını sadece basına yansıyan eylemler oluşturuyor. Kamuoyu ile paylaştığımız eylem sayısı, ülkede gerçekleşen eylemlerin sadece bir kısmını gösteriyor. 

İşyerinde yemek boykotu gerçekleştiren, iş çıkışında alkış protestosu yapan veya tarım işçisi olup da ücret gaspı nedeniyle eyleme geçen işçilerin eylemleri, zaman zaman emeğe yakın basının bile radarından uzakta gerçekleşiyor. Yine de, emek mücadelesine daha fazla yer açan basını da taradığımız için gerçek sayılara yaklaştığımızı düşünüyoruz. Gerçekleşen tüm eylemlerin ne kadarını kayıt altına aldığımıza dair gerçekçi bir oran vermek ise maalesef mümkün değil. 

Geçen iki yılı değerlendirdiğimizde ana akım medyanın ülkedeki eylemlere ilgisinin oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. Beş büyük şehir dışında kalan bölgelerde basının sağladığı bilginin ne kadar tutarlı ve kapsayıcı olduğunu ölçemiyoruz. Ayrıca, yereldeki bilgiyi aktaran ufak ölçekli gazetelerin kapanıyor oluşu da söz konusu bölgelerdeki eylemleri takip etmede bir başka güçlük olarak karşımıza çıkıyor. 

Taşeron işçilerin mücadelesi

- İşçi sınıfı eylemliliklerinin yoğun olduğu 2014 yılında taşeron işçilerin ağırlığı gözüküyor. Sonrasında bu etki azalsa da taşeron işçilerin hareketlenmesi, işçi eylemliliklerindeki yükseliş trendini etkiliyor. Türkiye’de taşeron işçilerin durumu için ne söyleyebilirsiniz?

Raporda yer alan 2013 ve 2014 yıllarına ait verileri İrfan Kaygısız’ın DİSK-AR dergisi için yaptığı araştırmadan aldık. İki çalışma arasında yöntemsel açıdan tam olarak bir örtüşme olmasa da, bu karşılaştırmanın son dört yılda Türkiye’deki emek mücadelelerinin genel eğilimlerini ortaya koymak açısından uygun olacağını düşündük.

2015’ten 2016’ya toplam eylem sayısında yaklaşık yüzde 30’luk bir düşüş olduğunu tespit ediyoruz (1,116’dan 728’e iniyor). Raporun ana gövdesini oluşturan işyeri temelli eylemlere baktığımızda ise 2015 yılında 628 işyerinde 990, 2016’da ise 420 işyerinde 529 tekil eylem gerçekleştiğini görüyoruz. Eylem sayılarında düşüş olmasına rağmen taşeron işçilerin 2016’daki iş yeri temelli eylemlerde konumlarını muhafaza ettiklerini söyleyebiliriz. Taşeron işçiler bu iki yılda sırasıyla işyeri temelli eylemlerde yüzde 31 ve 30’luk oranlara sahipler. 

Kamu işletmelerinde çalışan taşeron işçilerin kadrolu çalışma ve sendikalaşmak için yaptığı eylemler özel bir vurguyu hak ediyor. Taşeron işçilerin verdikleri bu mücadeleler son yıllarda ülkedeki emek gündemini belirleyen önemli gelişmelerdendi. Hatırlayacağınız üzere, 2015 yılındaki seçimlerde taşeron işçilere kadrolu çalışma vaadi partilerin programlarında yer almıştı. Bu hamleyi, taşeron işçilerin gayretlerinin bir sonucu olarak da görebiliriz. 

“KHK’larla işten çıkarmalar ülke çapında bir eylem dalgası yarattı”

- İşyeri temelli eylemlerin istihdam durumuna göre dağılımına baktığımızda memurların oranının bir önceki seneye göre arttığını görüyoruz. Kamuda eylemliliğin artışında neler etkili oldu?

İşyeri temelli eylemlerde memur istihdam grubunun oranı 2015’te yüzde 17 iken 2016’da yüzde 26 oldu. Artışı memurların özel gündemiyle ilişkilendirebiliriz. OHAL sonrası yayınlanan KHK’lar ile kitlesel işten çıkartmalar halen daha devam ediyor. 2016 yılında yaşanan bu gelişme ülke çapında bir eylem dalgası yarattı. Özellikle KESK’e bağlı memur ve kamu işçisi sendikaları tepki göstermek için işyerleri önlerinde, farklı kent ve ilçe merkezlerinde eylemler örgütlediler. 

- OHAL sonrasında KHK’lara yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerin toplam eylemlere oranının yüzde 7 olduğu tespitinde bulunmuşsunuz. Bu oranın 2017’de ne yönde değişim göstereceğini düşünüyorsunuz?

Türkiye’de yaşanan istisnai hal düşünüldüğünde; eylemlerin 2017’deki seyrine ve nedenlerine dair bir öngörüde bulunmak oldukça zor. Hükümetin tavrı, kamuoyunun tepkisi ve emek alanındaki kurumların mücadelesine göre değişimin yönü belli olacak. 

- İşçi eylemlilikleri açısından senelerdir öne çıkan yöntemin basın açıklaması olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu eylem tarzının başarı oranına dair herhangi bir değerlendirmeniz var mı?

Yürüyüş ve basın açıklaması, görece kolay örgütlenebilen, kısa süren ve eylemciler açısından düşük riskler barındıran eylem türleri. Dolayısıyla, Türkiye’deki emekçiler tepkilerini ortaya koymak için genellikle bu yöntemi tercih ediyorlar. 

Çalışmamızın belki de en önemli eksikliği, sonuçlara dair bir incelemeye yer verememesi. Kullandığımız kaynaklarda karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi de eylemlerin sonuçlarına dair tutarlı bilgiye ulaşamamak. Elimizdeki veri şu aşamada eylem türleri ve sonuçlarına ilişkin sağlıklı bir çıkarım yapma imkânı vermiyor maalesef. İleride kapasitemizi artırıp, iletişim ağımızı genişleterek ve eylemleri daha yakından takip ederek bu noksanı gidermeyi hedefliyoruz. 

"Fiili grev, patron üzerindeki baskıyı artırır”

- Basın açıklamasının hemen ardından en çok tercih edilen eylem biçimi olarak fiili grev geliyor. 2016’da Türkiye’de gerçekleşen her 5 işçi eyleminden bir tanesinde fiili greve gidilmiş. Bu tercihi nasıl değerlendiriyorsunuz?

2016 yılında özel kadrolu ve taşeron işçilerde fiili grevin bir eylem türü daha sık kullanıldığını tespit ettik. Bu tercihin iki sebebi olduğunu düşünüyoruz. Birincisi şu, yasal grev ancak işyerinde örgütlü sendikanın toplu iş sözleşmesi yetkisine resmen sahip olduğu koşullarda örgütlenebiliyor. Ülkemizde bu koşulun sağlandığı işyeri sayısı nispeten az. 

İkincisi, fiili grev patronun hamlesi karşısında emekçilerin işyerinde üretimi durdukları, örgütlülüğü yüksek bir eylem türü. Fiili grev, taleplerin hızlıca karşılanması için patron üzerinde baskıyı artıran şiddetli ve sert bir tepki. Dolayısıyla da başat bir eylem türü olarak öne çıkıyor. 

“Özel şirketlerde çalışan taşeron işçilerin eylem nedenleri..." 

- Özel şirketlerde taşeron işçisi olarak çalışanların gerçekleştirdiği eylemlerin neredeyse yarısı fiili grev formunda. Bu ‘radikal’ oranın sebepleri nelerdir?

Özel taşeron işçilerin yaptığı işyeri temelli eylemlerde başat üç iş kolu inşaat, maden-taş ocakları ve enerji. Bu işkollarında çalışma koşulları görece kötü ve örgütlülük düşük. 2016’da işteyken ücret gaspı, işten atma, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin asgari düzeyde sağlanamaması bu istihdam grubunda üç ana eylem nedeni oldu. Eylemlerin çoğunluğu hiçbir kurumun dahli olmadan, işçilerin kendi iradeleri ile gerçekleştirildi.

Çalışma koşullarının kötü olduğu, işveren ve işçi arasında müzakereyi sürdüren aracı bir kurumun bulunmadığı işyerlerinde üretimi durdurmanın; hakları korumak için kullanılan yegâne yöntem olduğu düşünülebilir. Son iki yıla bakıldığında özel taşeron işçiler için fiili grev tam da bu nedenle en fazla başvurulan eylem türü olmuştur. 

“İşten çıkarmanın güç olduğu kamuda mobbing var"

- İşyeri temelli eylemlerin sebeplerine bakıldığında ‘işten atmanın’ yüzde 30’la ilk sırada geldiği görülüyor. Ücret gaspı ise yüzde 21 ile ikinci sırada. Yüzde 13’le üçüncü sırada gelen 'yıldırma, keyfi davranış ve ceza' başlığında memur eylemliliklerinin oranının yüzde 76 olması nasıl açıklanabilir? 

İşçilerde genel olarak “yıldırma keyfi davranış ve ceza” bir eylem nedeni olarak üst sıralarda yer almıyor. Patron işyerinde keyfince belirlediği kurallara uymayan, mücadele veren işçileri yasal kılıfına uydurarak rahatlıkla işten atabiliyor. İşçilerin eylem nedenlerinde işten atma bu sebeple birinci sırada yer alıyor. 

Memurlarda işten çıkartmak daha güç, dolayısıyla amirler mobbing uyguluyor. “Yıldırma ve keyfi ceza” bu istihdam grubunda bir eylem nedeni olarak yüksek oranda gözlemleniyor. Memurlar, işçilere kıyasla iş güvencelerine sahipler fakat çıkartılan KHK’larla bu hak fiilen ellerinden alındı. Hükümetin gündeminde birkaç yıldır memurların iş güvencesini de içeren devlet memurları kanununun değiştirilmesi yer alıyor. Henüz adım atmadı ama niyeti olduğunu biliyoruz. 

“Ücretlilerin yüzde 18’i sendikalı, eylemlerin yüzde 72’sini onlar gerçekleştirdi”

- 2016’da kurumsuz eylemlerde 9 puanlık bir düşüş yaşandığını belirterek, sendikasız bir şekilde eylem yapmanın zorlaştığı yorumunda bulunuyorsunuz. Sendikaların eylemlerdeki varlığının yarattığı katkı konusundaki gözlemleriniz neler?

Sendikaların varlığı önemli, eylemlere katılım oranları da fazla. Eyleme çıkmak için işçilerin örgütlü olmasının önemli bir koşul. Türkiye’de sendikalıların oranı ile sendikalıların eylemlere katılım oranı arasında ciddi bir fark var. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) ve ÇSGB (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) verilerinden hareketle şunu söyleyebiliriz: 

2016 yılında tüm (kayıtlı ve kayıtdışı) ücretli çalışanların yüzde 18’i bir işçi ya da memur sendikasına üyeydi. Eylemlerin ise yüzde 72’si sendikalı işçiler tarafından yapılmış. Bu aradaki fark, yani ücretlilerin yüzde 18’i olan sendikalıların eylemlerin yüzde 72’sini yapmış olması, sendikalı olmanın hakkını eylem yaparak arama cüretini göstermede ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. 

Öte yandan sendikaların örgütlemediği eylemlerin yüzde 49’u üretimi durduran ya da yavaşlatan eylemlerken, bu oran sendikaların örgütlediği eylemlerde yüzde 32’ye düşer. Sendikaların tarihsel olarak işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıkları daha az kavgacı yöntemlerle çözüme kavuşturma maksadıyla kurumsallaşmış yapılar olduklarını düşünecek olursak bu sonuç normal karşılanabilir. Herhangi bir sendikanın dâhil olmadığı mücadelelerde, işçiler üretim sürecini etkileyecek eylem türlerine daha sık başvurmaktadır.

“Eğitim-Sen OHAL koşullarında öncü rol üstlendi”

- Hak arama mücadelesinde 2016’nın öne çıkan sendikal odakları olarak Eğitim-Sen, İnşaat-İş, Birleşik Metal-İş (BMİS) ve Genel-İş hakkında neler söyleyebilirsiniz? 

Bahsettiğiniz sendikalar 2016’da ait oldukları iş ve hizmet kollarında birinci sıraya sahiptirler. Metal işkolundaki büyük işyerlerinde örgütlü olan Birleşik Metal-İş, 2015’te yakaladığı eylemci tavrını 2016’da da muhafaza etti. Genel-İş de özellikle taşeron işçilerin kamu kuruluşlarında verdikleri sendikalaşma mücadelelerinde aktif rol oynadı.

Örgütlülüğün yüzde 3.1’le en düşük olduğu inşaat işkolunda yer alan ve diğer örneklere kıyasla ufak ölçekli bir sendika olan İnşaat-İş, 2015’teki 7 tekil eylem sayısını, 2016’da 40’a çıkartarak dikkate değer bir mücadele sergiledi. 

2016 yılı işyeri temelli eylemlerin sendika dağılımında yüzde 34’le birinci sırada bulunan Eğitim-Sen de OHAL koşullarının memurlarda yarattığı eylem dalgasında öncü rol üstlendi.

“DİSK’in ağırlık kaybetmesinin iki sebebi var"

- Eylemliliklerin sendikalara göre dağılımında DİSK’in payının yüzde 39’dan yüzde 27’ye düşmesi ve bağımsız sendikaların hak mücadelesine katkısını yüzde 4’ten yüzde 14’e çıkarması, sendikal mücadelede dengelerin değiştiği anlamına mı geliyor?

DİSK’in eylemlilikteki payının azalmasının iki sebebi var, bağımsız sendikalardaki ve KESK’teki yükseliş. Bağımsız sendikalardan birkaç tanesi bu yıl irade koyarak daha fazla aktifleşti; İnşaat-İş, DGD-Sen gibi… KESK’in oransal yükselişinin arkasında ise OHAL koşulları ve yayınlanan KHK’lar var. 

Konfederasyon düzeyinde Türk-İş’in eylemlerdeki oranı hafif bir düşme göstererek yüzde 27’den yüzde 24’e indi. Hak-İş ise geçen yıla göre sabit kaldı. 

“Çözüm sürecinin bitmesi, darbe girişimi ve OHAL, eylem sürelerini etkiledi”

- 2016’da hem uzun süren eylemlerin hem de eylem sürelerinin azalmasının sebepleri neler? 

Türkiye’deki siyasi gelişmeler eylemleri doğrudan etkiliyor. 2015 yılında başlayan seçim dalgası, çözüm sürecinin sona erdirilmesi ve 2016’daki darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen OHAL, eylemleri belirleyen önemli gelişmeler. Bu ortam içerisinde 2015’te ortalama 20 olan eylem süresi, 2016’da 10 güne geriledi.

“Çatışma ortamı, belli illerde eylem yapma koşullarını ortadan kaldırdı”

- 2015 ve 2016 verilerine bakıldığında işçi eylemliliklerinin yoğunluklu olarak aynı kentlerde gerçekleştiği görülüyor. Eylemlerin ülke geneline yayılımının homojen olmamasının sebepleri ve etkileri konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Eylemler genellikle büyük şehirlerde gerçekleşiyor. Son iki yılda İstanbul, İzmir ve Ankara’nın ilk üç sırada yer aldıklarını görüyoruz. Sermayenin yoğunlaştığı, işyerlerinin ve işçi nüfusunun kümelendiği alanlar olarak büyük şehirlerin eylemlerde başı çekmesi pek şaşırtıcı değil. Çevre illere doğru ilerledikçe eylem yapma kapasitesi azalıyor. Ek olarak, Temmuz 2015’te başlayan çatışma ortamının belli illerde eylem yapma koşullarını ortadan kaldırdığını söyleyebiliriz. 

“OHAL kapsamında yasal grevler erteleniyor”

- OHAL’in ardından işyeri temelli eylemlere devlet müdahalesi oranının yüzde 5’ten yüzde 22’ye çıktığını aktarıyorsunuz. Bu artışın 2017’de de devam etmesini bekliyor musunuz? 

Rakamlar bize OHAL döneminde eylemlere devlet müdahalesinin daha cüretkâr bir şekilde uygulandığını gösteriyor. Müdahaleler, eylemleri sınırlama veya topyekûn iptal etme şeklinde gerçekleşiyor. Eylem türlerini sınırlama, ülkedeki gelişmelere ilişkin örgütlenmeye çalışılan kitlesel eylemlerin engellenmesi ve yasal grevlerin ertelenmesi akla gelen müdahale örnekleri arasında. Ayrıca, kolluk kuvvetlerinin eylemlerde şiddet uyguladığını da gözlemledik. Eylemcilerin direncini kırmak için direniş alanını dağıtmak ve gözaltına almak şiddetin uygulandığı müdahale tipleri olarak düşünülebilir.

2017 için bir tahminde bulunmak yerine, sene içerisinde şimdiden üç büyük sektördeki yasal grevlerin Bakanlar Kurulu kararıyla ertelendiğini hatırlatmakla yetinelim. 

Eylemler, muhalefet partileri ve AKP

- TBMM’deki ve Meclis dışındaki partilerin işçi eylemliliklerine yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kimi durumlarda milletvekilleri eylemlerde yer alarak destek veriyor veya ihtilaf anında arabuluculuk görevi üstleniyor. Muhalefet partileri eylemlere daha sık dâhil oluyor. İşçi mücadeleleri ile bağı olan siyasi parti ve oluşumlar da aktif rol alıyor eylemlerde. Hükümet partisinin milletvekilleri de istisnai olsa da bazı vakalarda arabuluculuk yaparak katkı sunabiliyorlar. 

- Raporda çalışmalarınızı aylık olarak da düzenli bir şekilde gerçekleştirmek istediğinizden bahsetmişsiniz. Planladığınız bu çalışmayla ilgili daha fazla detay verebilir misiniz?

Orta vadede aylık raporlar yayınlamayı hedefliyoruz. Şu anda sürdürdüğümüz çalışma niceliksel bir araştırmanın ürünü. Elimizdeki veriyi niteliksel çalışmalarla da zenginleştirmek istiyoruz. Aylık raporlarda o dönem öne çıkan ve ilgi çekici bir vakanın sesini duyurmak, gelişmelerini yakından takip etmek, bu mücadelenin esas öznelerini tanımak; taleplerine ve düşüncelerine yer vermek istiyoruz. 

Biz aslında yeni kurulmuş bir grubuz ve sadece iki yıldır faaliyetteyiz. Bu gibi hedefleri ve hatta hayalleri gerçekleştirmek için emek meselesini merak ve dert edinen katılımcılara ihtiyaç duyuyoruz. Herkesin becerilerini bu alanda işe koşabileceği, bu alanlardaki üretimi çeşitlendirecek bir oluşum inşa etme gayesindeyiz. Kapımız herkese açık. 

Emek Çalışmaları Topluluğu'nun hedefi ve çağrısı

- Raporda gönüllülere de bir çağrı var. ‘Veri temelli politika yapma kapasitesinin artırılmasının’ işçi sınıfı mücadelesine nasıl bir katkı sunduğunuz düşünüyorsunuz? Sizce bu destek nasıl artırılabilir?

Emek Çalışmaları Topluluğu olarak esas niyetimiz emek alanında çalışan insanlar ve kurumların arasındaki ilişkiyi güçlendirebilecek bir zeminin oluşmasına mütevazı bir katkı sunmak. Bu işe başlamadan önce bu alandaki insanlar ve kurumlarla bir dizi toplantı gerçekleştirip, emek alanındaki boşlukları tespit etmeye çalıştık.  Düzenli yayınlamaya çalıştığımız raporlar bu anlamda bir açığı kapatıyorsa ne mutlu. 

Devleti dışarıda bırakırsak, veri toplama, çok da anlaşılır sebeplerden, Türkiye’de pek yaygınlaşmış bir faaliyet değil aslında. Bunun için çalışan ve bize de yol gösteren oluşumlar var elbette. Yaptığımız işte süreklilik sağlamanın bu anlamda önemli olduğunu düşünüyoruz. Çalışmalarımızla emek alanında yer alan kurumların çeşitli stratejiler belirlerken bakacağı, bu meseleyi dert edinen insanların katkı sunabileceği, farklı bileşenlerin bir araya gelmesine vesile olacak bir mecranın oluşmasına katkı sağlamak istiyoruz. 

Araştırmanın mevcudun resmini çıkarmanın yanı sıra yeni sorular sormayı da mümkün kılması çok kıymetli. Diğer yandan sınıfın bilgisini biriktirmeye yönelik girişim anlık siyasi şoklara karşı kendimizi kurban gibi hissetmemizin önüne geçer. Uzun vade perspektifimizi kazanmamızı sağlar. Veri kimi zaman sayılar olur kimi zaman saha bilgisi olur. Bu girdiyi işleme konusunda işin çok ufak bir kısmını yapıyoruz. Bu girdileri farklı sorularla işlemek, farklı verilerle ilişkilendirmek de mümkün. Bu açıdan bu yükü paylaştığımızda çok daha çeşitli işler yapabileceğimize inanıyoruz.