Dr. Alev COŞKUN - Cumhuriyet
Kim ne derse desin, dava yeni bir kanala girmiştir.
Kuşkusuz, davadaki sanıklar ve avukatları Bedirhan Şinal’ın sözlerini ele alıp bunların açığa çıkması için büyük gayret sarf edeceklerdir.
Yıllar sonra, yaşadığımız bugünlerin siyasi tarihini yazacak olan tarihçiler ve siyaset bilimciler, kuşkusuz titizlikle Ergenekon ve Balyoz davalarına da bakacaklar; bu sıra dışı davaları analiz edeceklerdir.
Ergenekon adı verilen dava dördüncü yılına girdi. Bu dava ile ilgili olarak muvazzaf ve emekli asker, gazeteci, yazar, hukukçu, sivil toplum örgütü yöneticisi, birçok saygın kişi “Ergenekon Terör Örgütü”ne üye olmakla suçlanıyorlar...
Birinci Ergenekon davasında 27’si tutuklu 108 sanık yargılanıyor.
Danıştay’a yapılan saldırı ile Cumhuriyet gazetesine atılan “molotofkokteyli” sanıkları da bu davanın kapsamı içine alındı.
Ergenekon davasının 4 Ağustos 2011 Perşembe günü, 191. duruşmasında çok önemli bir gelişme oldu.
Sanık Bedirhan Şinal, Cumhuriyet gazetesine atması için polisin kendisine el bombası verdiğini ileriye sürdü.
Dava önemli
Bu dava Cumhuriyet gazetesi yönünden çok önemlidir. Gazetemizin başyazarı merhum İlhan Selçuk bu davanın baş sanığı olarak sorguya çekilmiş, evine gece sabaha karşı saat 04.00’te baskın yapılmış ve kendi gazetesine bomba attıran örgüt başı olarak suçlanmıştı.
Davanın seyri değişir
Ancak sanık Şinal’ın mahkeme önündeki son konuşmaları, son derece önemli ve davanın seyrini değiştirecek bir çıkıştır. Bu nedenle tarihe not düşmek açısından sanık Bedirhan Şinal’ın söylediklerini burada bir kez daha, özetleyerek anımsatalım:
“Bugüne kadar davanın diğer sanıkları hakkında haksız suçlamalarda bulundum. 2007 yılında Organize Şube’ye bağlı ekipler beni baskı altına aldılar ve bazı olaylarda beni kullanmaya başladılar, bazı olayları üstlenmemi istediler. Polisler, aslında 1992 olan doğum yılımı 1988 olarak değiştirdiler ve yaşımı büyüttüler. Yaşım büyütüldükten sonra cezaevine girmem gerekiyordu. Organize Şube tarafından bana bir silah verildi. Ben bu silah ile Haydarpaşa Garı’nda yakalandım. 16 yaşındayken tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildim.
Daha sonra tahliye edildim. Polisler her şeyi planlamıştı, sadece dosyada bir oyuncu eksikti. Oyuncu olarak da ben seçildim. Tahliye olduktan sonra irtibatlı olduğum polisler benimle irtibata geçerek, tehditler ederek Bayrampaşa’daki bir bombalama olayını üstlenmemi istediler. Olayı üstlendim, polisler bana olayın detaylarını anlattılar. Ancak soruşturmaya bakan savcı olay yerini tespit etmemi istedi. Olay yerini tespit edemediğim için savcı, ‘Sen bu olayın içinde değilsin’ diyerek beni serbest bıraktı. O olay öylece kapanmış oldu.
Daha sonra Cumhuriyet gazetesine bomba atmam için bana baskı yapıldı. Sivil polisler el bombası verdi. Daha sonra bomba atarsam oradaki insanlara ne olacağını düşünerek böyle bir işi yapamayacağımı söyledim. Bunun üzerine tekrar plan yapıldı ve molotofkokteyli atmamı söylediler.
Olay günü mahalleden 13-14 yaşında iki çocuğu da yanıma alarak Cumhuriyet gazetesine gittim, molotofu attım. Evime gidip yattım. Beş saat sonra polisler tarafından gözaltına alındım. TEM Şube Müdürlüğü’nde bana öğrettikleri şekilde olayı üstlenmemi istediler. Bana para yardımları da geliyordu.
İlhan Selçuk’u tehdit ettim ama ben onu tanımam. İlhan Selçuk’a tehdit mektubunu bana yazdıranlar bu komployu bana kurduranlardır. Veli Küçük’ü, Muzaffer Tekin’i işin içine sokmamı istediler. Ben birkaç defa polisle yaptığım anlaşmadan caymak istedim. Bundan endişe ettiler. Davanın sanıklarının burada olmasının nedeni, Türkiye Cumhuriyeti Emniyeti içinde örgütlenmiş çetenin üretimidir. Size bunları anlattıktan sonra benim can güvenliğimin de olmayacağını biliyorum!”
Ertesi gün (Cuma-5 Ağustos 2011) sanık Şinal, bir gün önce ileriye sürdüğü konuyla ilgili olarak kendisine molotofkokteyli veren polislerin isimlerini de açıkladı.
Bu konuşmalar sarsıcıydı, dava ile ilgilenenler açısından adeta bir deprem etkisi yapmıştı.
Gazetelerin tutumu
Şinal’ın bu ifadelerini Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık ve Yeniçağ gazeteleri manşetten duyurdular.
Holding basını, ifadelere adeta sansür uyguladı. Akşam gazetesi Şinal’ın ilk duruşmadaki önemli iddialarını birinci sayfadan “dikkat çekmeyecek küçüklükte” verirken, Milliyet, Vatan, Habertürk, Taraf ve Zaman ise Şinal’ın ifadelerini birinci sayfadan görmediler. Hürriyet, orta sayfada büyük puntolarla haberin hakkını vermeye özen gösterdi.
Kimi gazeteler, sanık Şinal ertesi gün polislerin isimlerini verdiği halde konunun can alıcı noktalarını “es” geçerek Şinal’ın, Dink davasının sanığı Yasin Hayal’le arkadaş çıktığını vurguladı. Sabah ve Yeni Şafak ise Şinal’ın ilk duruşmadaki ifadelerini hiç görmediler, gazetede hiç yer vermediler.
Oysa asıl konu, Şinal’ın ileriye sürdüğü, kendisine “Cumhuriyet’e bombayı polislerin attırmak istemesi” noktasındaki iddiasıydı.
Konu Meclis’e taşınıyor
Sanık Bedirhan Şinal’in mahkeme ifadesi büyük yankı yaptı... Sanığın “Gaziosmanpaşa’da Hakan adlı bir işadamının tekstil atölyesinde Terörle Mücadele Şubesi’nden polisler bana Cumhuriyet gazetesine atmam için bir el bombası ve silah verdi” beyanını anımsatan CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce konuyu ele aldı ve sordu:
“İsimsiz ihbarların dikkate alınmaması konusunda Başbakanlık genelgesi bulunduğu halde insanların özgürlüklerini elinden alan yargı, mahkeme önünde verilen beyanın gereğini yapacak mı?”
Böylece İnce, konuyu siyasal olarak kamuoyuna taşıdı.
Bir adım sonra, CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl, konuyu bir soru önergesine dönüştürdü.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde:
“Sanık Şinal Cumhuriyet gazetesine karşı yaptığı saldırının polis tarafından organize edildiğini, bomba ve silahları da polislerden aldığını açıklamıştır. Konuyu ele alıp sorumluları kamuoyuna açıklamayı düşünüyor musunuz” diye sordu.
Şimdi gözler İçişleri Bakanı’nın bu yakıcı soruya vereceği yanıtta...
Yazarlar
Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu, 5 Ağustos Cuma günü konuya ciddiyetle eğildi. “Sahte haham Tuncay Güney’in iddialarını ciddiye alarak yüzlerce kişinin tutuklanmasına karar verenler, elbette bu iddiaları da ciddiye almak ve araştırmak zorundadır” dedi.
6 Ağustos Cumartesi, Milliyet’te Melih Aşık, konuyu ele alarak, sanık Şinal ile hâkimler arasındaki konuşmalara değindi. Tarihe not düşmek amacıyla mahkemedeki bu diyalogları aynen veriyoruz:
Bedirhan Şinal, duruşmanın öğleden sonraki bölümünde “Aydınlık dergisinde okumuştum. Beşiktaş Terör Örgütü diyordu, çok doğru” deyince sanıkla yargıçlar arasında aşağıdaki konuşmalar geçti ve zabıtlara alındı.
“Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: Biraz frene basın. Beşiktaş Terör Örgütü falan... Laflara dikkat edin.
Bedirhan Şinal: Zorunuza gitmesin.
Doğu Perinçek: Korkutmayın. Biz bu Beşiktaş Terör Örgütü haberine açılan davadan beraat ettik.
Oturum Başkanı Özese: Mahkemeyi töhmet altında bırakmayın.
Haşıloğlu: 20 yaşında olan bir çocuğun bunları ifade etmesi normal değil. Dinle beni. Öyle hareket etme.
Şinal: Benim 16 yaşımda verdiğim ifadelere inanıyorsunuz da 20 yaşımda verdiğim ifadelere neden inanmıyorsunuz?”
Bu ifadelerin sarsıntıları, hemen her yönde ve köşede kendini gösteriyordu...
Geçen pazartesi günü (8.8.2011) bu sarsıcı iddialara karşı kimi gazeteler karşı atak stratejisine girdiler. Bugün ve Yeni Şafak gazeteleri, adeta birbirine uyan bir format içinde, sanık Şinal’ın, “davayı sulandırmak için bu ifadeleri verdiğini, Şinal’ın Ergenekon’un sanıkları tarafından baskı altına alınarak yönlendirildiğini” yazdılar.
Ama aslında, hukuksal açıdan tüm davayı etkileyecek bir durumla karşı karşıyayız.
Hele sanık Şinal’ın şu sözleri çok önemlidir:
“Size bunları anlattıktan sonra benim can güvenliğimin de olmayacağını biliyorum!”
Bir hukukçu olarak benim dikkatimi çeken ve mahkemece üzerinde ciddiyetle durulacağına inandığım iddialar şunlardır:
Şinal’ın iddiaları
1- “Haydarpaşa’da silahlı yakalandığımda 16 yaşındaydım. 1992 doğumlu olduğum halde 1988 yazdılar. Yaşımı büyüttükten sonra cezaevine girmem gerekiyordu.”
2- “2007 yılında bana Organize Şube’den bir polis tarafından silah verildi.”
3- “Gaziosmanpaşa’da Hakan adlı bir işadamının tekstil atölyesinde, polisler bana Cumhuriyet gazetesine atmam için bir el bombası ve silah verdiler.”
4- “Anneannem ölünce hesabında 150 milyar çıktı. Beş kuruşu olmayan kadının hesabında bu kadar para nasıl çıktı?”
5- “Bana son 15 gün öncesine kadar cezaevine, hiç tanımadığım insanlar, anneannemin ismiyle her ay 1-2 milyar para gönderdiler. Hesaplarım incelensin.”
6- “İlhan Selçuk’a tehdit mektubunu bana yazdıranlar bu komployu bana kuranlardır.”
Kim ne derse desin, dava yeni bir kanala girmiştir.
Kuşkusuz, davadaki sanıklar ve avukatları Bedirhan Şinal’ın sözlerini ele alıp bunların açığa çıkması için büyük gayret sarf edeceklerdir.