Medya

"Cumhurbaşkanlığı uçağına binenler, o manşetleri kaça yazıyor?"

Medyada 'para karşılığı röportaj' tartışması devam ediyor

21 Kasım 2018 13:16

Medyada Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın 'para karşılığı röportaj' yaptığı iddiası üzerinden başlayan tartışma devam ediyor. Sözcü yazarı Necati Doğru, konu hakkında "Yandaş basın rezil hale geldi. Cumhurbaşkanlığı uçağına binenler, o manşetleri kaça yazıyor sorusu akla geldi" derken Sabah yazarı Melih Altınok da  "Gazeteciliklerinin ne kadar ettiğini reklamdan, avantadan geçinerek gösteren bu arkadaşlara köşelerine etiket koyma zorunluluğu getirilmeli" yorumunu yaptı.

Necati Doğru'nun bugünkü yazısının ilgili kısmı şöyle:

"Haber Türk'te Sevilay Yılman adında bir hanım yazar varmış, Hürriyet Gazetesi'nde hanım yazar Ayşe Arman'ın para alarak röportaj yaptığını yazmış. Haber Türk'ten Fatih Altaylı, “bu yeni bir bilgi değil, Ayşe'nin para ile yazdığından gazete patronun da haberi vardı, alınan parayı yarı yarıya kırışıyorlardı” diye yazmış. Sabah Gazetesi'nden Hıncal Uluç da Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ahmet Hakan'ın, “yıllardır süren sırt ağrılarım yüzde yüz yerli ve milli İŞBİR marka yatağa uzanınca birden kesilmesin mi?” diye yazdığını hatırlatıp “Ayşe para ile yazıyorsa Ahmet kaça yazmış acaba? Korkunç şüphe içinde kaldım” diye yazmış. Yandaş basın rezil hale geldi. Cumhurbaşkanlığı uçağına binenler, o manşetleri kaça yazıyor sorusu akla geldi."

Altınok'un bugünkü yazısının bir kısmı da şöyle:

Evet, gazetecilikte, televizyonculukta "Advertorial" diye bir kavram var.

Reklamı haber metninin içine gömüyorsunuz, yediriyorsunuz. Ancak bunu, okura, seyirciye söylemek zorundasınız.

Aksi takdirde onları kandırmış, yalan söylemiş, mesleğinizin size kamu adına tanıdığı "yetkiyi" kötüye kullanmış olursunuz.
O halde, gazeteciliklerinin ne kadar ettiğini reklamdan, avantadan geçinerek gösteren bu arkadaşlara köşelerine etiket koyma zorunluluğu getirilmeli.

Bu arada iddialara konu olan isimler, geriye dönük olarak hangi yazıdan, hangi röportajdan ne kadar aldıklarını da açıklamak zorundalar.

Zira kritik süreçlerde, bu "gazetecileri" takip ederek kararlar alan, siyasigüzergâhlarını belirleyen okurlar eminim ki kendilerini fena halde kandırılmış hissediyorlar. Ne kadar keklendiklerini bilmek onların da hakkı.