Medya

"Cumhurbaşkanı, Suudiler ve Körfez ülkelerinin Suriyelilere neden kucak açmadığını da sorsa..."

Mehmet Y. Yılmaz: Körfez emirlikleri de, Suudi Arabistan da işgücü ihtiyaçlarını dünyanın başka yerlerinden karşılamak zorunda kalıyorlar

07 Eylül 2016 11:47

Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriyeli mülteciler konusunda Batı’ya yönelttiği eleştirilerinde haksız olmadığına değinerek, aynı konuda Arap ülkelerini suçlamadığına dikkat çekti. “Körfez emirlikleri de, Suudi Arabistan da işgücü ihtiyaçlarını dünyanın başka yerlerinden karşılamak zorunda kalıyorlar. Neden Suriyeli göçmenlere kucak açmıyorlar, açmak istemiyorlar?” ifadelerini kullanan Yılmaz, “Cumhurbaşkanı, bir fırsatını bulup bunu da sorsa keşke.” dedi.

Mehmet Y. Yılmaz’ın bugün (7 Eylül 2016) yayımlanan “Suudiler de en az batı kadar utanmalı” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin'de düzenlediği basın toplantısında mülteci sorununa da değindi.

“Batı ülkelerinin bilhassa sığınmacı sorununda takındıkları güvenlikçi ve ırkçı tavır insanlık adına utanç vericidir” dedi.

Irkçılık, hangi konuda ortaya çıkarsa çıksın, insanlık adına utanç verici bir suçtur, buna kuşku yok.

Milliyetçi–İslamcı söylemleri kolaylıkla ırkçılığa doğru kayan bazı AKP’lilerin Cumhurbaşkanı’nın bu sözünü kulaklarına küpe yapmalarını öneririm.

Ancak Batı’nın, mülteci konusuna “güvenlikçi” bir bakış ile yaklaşmasının neden eleştiri konusu yapıldığını anlayamadım.

Keşke Türkiye de mülteciler sorununa olan insani yaklaşımına bir de bu güvenlikçi bakışı ekleyebilseydi.

Hem insani bir tutum içinde olmak hem de ülkenin ve vatandaşlarının güvenliği konusunda hassas davranabilmek mümkündür çünkü.

Böyle olabilseydi, şeriatçı militanlar Türkiye’de cirit atamazlar, masum insanları katledemezlerdi.

Bu eksikliğin yol açtığı ekonomik zararları ise saymıyorum bile.

Cumhurbaşkanı’nın mülteciler konusunda Batı ülkelerini suçlaması ilk kez olmuyor ve doğrusunu isterseniz bu konuda çok haksız da sayılmaz.

Batı’da ırkçılıktan ve İslamofobiden kaynaklanan bir direnç olduğunu tartışmak bile gerekmez ve kendisine “medeniyim” diyen milletler ya da bireyler böyle bir tutumdan utanç duymalıdır.

Ama farkındaysanız Cumhurbaşkanı, bu nedenle zengin Arap ülkelerini hiç suçlamıyor.

Suudi Arabistan ve Katar, bugün Suriye’de ortaya çıkan korkunç tablonun mimarları arasında sayılırlar ama bir tane bile mülteci aldıklarını duymadık.

Üstelik, Suriyeli göçmenlerin bu ülkelere uyum sağlamaları, Batılı ülkelere göre daha da kolay.

Aynı dili konuşuyorlar, aynı peygambere inanıyorlar, aynı şekilde ibadet ediyorlar, toplumsal kültürleri birbirinden çok da uzak sayılmaz. Üstelik harca harca bitmeyecek kadar da paraları var gibi görünüyor.

Körfez emirlikleri de, Suudi Arabistan da üstelik işgücü ihtiyaçlarını dünyanın başka yerlerinden karşılamak zorunda kalıyorlar.

Neden Suriyeli göçmenlere kucak açmıyorlar, açmak istemiyorlar?

Cumhurbaşkanı, bir fırsatını bulup bunu da sorsa keşke.

 

Kim kazandı kim kaybetti

 

Dışişleri Bakanlığı’nın isteği ile Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün Türkiye’de sürdürdüğü arkeolojik kazılar durduruldu.

Hürriyet’in haberlerine göre durdurulan kazılar arasında 100 yıldır devam eden Efes ile Lmyra antik kenti kazıları da var. Lmyra kazıları 2008 yılından bu yana yapılıyormuş.

Kazıların durdurulma nedeni Avusturya hükümetinin, ırkçılıkla malul Türkiye politikası.

Hitler’in ruhu bir kez daha Avusturya semalarında geziniyor, ama bu kez düşman Yahudiler değil, Türkler.

Türkiye’nin elbette Avusturya hükümetinin bu politikalarına sessiz kalması beklenemez.

Ama kazı durdurmak nasıl bir yaptırım oluyor, işte bunu anlamıyorum.

Avusturyalı bilim insanlarının Türkiye’de arkeolojik kazılar yapmalarına izin verilmesi, Avusturya’ya “kıyak yapmak” mı?

Eğer böyleyse, kazıların durdurulması normal de o zaman şu soru ortaya çıkıyor: Bunca yıldır Avusturya’ya niye iyilik yaptık?

Bana öyle geliyor ki bir bürokratın aklına geldi ve kazılar durduruldu.

Bu işten Türkiye ne kaybeder, Avusturya ne kaybeder, kim ne kazanır, hesaplamak akıllarına gelmedi.

 

Bir garip güvenlik önlemi

 

Mecidiyeköy’deki Emniyet Müdürlüğü’nün önüne dev beton bloklar yerleştirildi.

Buna neden gerek duyulduğunu tartışmak gereksiz.

Belli ki ciddi bir güvenlik sorunu var ve Emniyet Müdürlüğü’nü korumak için böyle bir tedbire başvuruluyor.

Buna kimse itiraz etmez, etmemelidir de.

İstanbul’un o bölgesinde hayli yoğun bir trafik var.

Şimdi buna beton bloklar nedeniyle yolun bir şeridinin iptal edilmiş olması da eklenecek.

Dört şerit gelen yol bir huni gibi daralıp, geriye doğru trafiği şişirecek.

Ama polislerimizin güvenliği için buna katlanabiliriz sanırım.

Fakat şöyle bir durum var ki yolun bir şeridi de plastik kukalar ile kapatılmış durumda. Yani yol iki şeride indiriliyor.

Buna neden gerek görülmüş, anlamak zor.

Terörist o plastik kukaları takacak değil. Dolayısıyla bunun teröre karşı önlem almakla bir ilgisi de olmamalı.

O kukalara uyacak ve o şeride girmeyecek olanlar normal vatandaşlar. Peki onlara bu eziyet neden yapılıyor?

Şehrin göbeğinde Emniyet’in kendisini böyle bir güvenlik duvarının arkasına saklaması da iyi ve vatandaşa güven veren bir görüntü değil, onu da belirteyim.

Polislerimizin güvenliği o binada sağlanamıyorsa neden bir başka binaya taşınmıyorlar?