Polis Teşkilatı töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Polisimizin içinde de yanlış yola sapanlar çıkabiliyor. Bunlar üzerinden tüm teşkilatın suçlanması asla kabul edilemez" dedi. "Sizin meseleniz benim meselemdir" diyen Erdoğan, "Size yapılan saldırı, bana yapılmış saldırıdır. Sizlerden görevlerinizi, arkanızda Cumhurbaşkanı’nın, hükümetin, devletin olduğunu bilerek yürütmenizi istiyorum" ifadesini kullandı. Erdoğan, "Paralel yapının açtığı tahribat çok ağır; yerli ve milli bir Polis Teşkilatı inşa ediliyor" diye konuştu. "Siz milletin birliğine, bayrağın değerlerine, vatanın bölünmezliğine kast ederseniz, karşınızda güvenlik güçlerimizi bulursunuz" diyen Erdoğan, "Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz" ifadesini kullandı.
Erdoğan, "Ya 2023 hedeflerimizin peşinden gidip ülkemizi bir üst lige çıkaracağız ya da 90'lardaki gibi bitip tükenmek bilmeyen krizlerin içinde olacağız" vurgusu yaptı.
Cumhurbaşkanı, AB ile geri kabul anlaşmasına ilişkin olarak, "AB adımları atmaz, taahhütleri yerine getirmezse, Türkiye de anlaşmayı uygulamaz. Benim şahsımdan geçecek onaylarda asla onay olmaz" dedi.
"Geçenlerde ABD’de polis şiddetini gösteren bir video gösterisi yaptı arkadaşlar" diyen Erdoğan, "O görüntünün tek bir tanesi ülkemizde yaşansa, sizi de, bizi de perişan ederler" görüşünü dile getirdi.
Polis Teşkilatının kuruluşunun 171. yıl dönümü nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde polisleri kabulünde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Bu mücadelede şehitlik mertebesine ulaşan kardeşlerimize rabbimden rahmet diliyorum. 81 vilayetimizin tamamında vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak, kamu düzenini korumak için görev yapan 260 bine yakın polisimizi tebrik ediyorum.
Terörle mücadelede görev alan polislerimizi özellikle kutluyorum. Temmuz ayından bu yana 153 polisimizi şehit verdik. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. Yakınlarına ve siz çalışma arkadaşlarına sabrı cemil niyaz ediyorum. 1000’in üzerinde gazimize şifalar diliyorum.
Aynı şekilde adli olaylarda hayatını kaybeden polislerimize rahmet diliyorum. Ülkemizin ve milletinin güvenliği için kendi canlarını ortaya koyan polise olan şükran borcumuzu asla ödeyemeyiz.
İster hırsız, ister katil, ister terörist olsun, başkasının canına ve malına kast eden kişinin vicdanı olamaz. Sizler bu vicdansızlarla mücadele ederek devlet olmanın temel gereği olan toplumun güvenlik ve adalet ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunuyorsunuz.
"Polise yapılan saldırı bana yapılmış saldırıdır"
Polisimizin içinde de yanlış yola sapanlar çıkabiliyor. Bunlar üzerinden tüm teşkilatın suçlanması asla kabul edilemez. Haksız yere polislerimizi yıpratmaya, onların fedakarlığını küçük görmeye kalkan herkes önce beni karşısında bulur. Dolayısıyla sizin meseleniz benim meselemdir. Size yapılan saldırı, bana yapılmış saldırıdır. Sizlerden görevlerinizi, arkanızda Cumhurbaşkanı’nın, hükümetin, devletin olduğunu bilerek yürütmenizi istiyorum.
Polisimizin içine sızarak teşkilatı ve mensuplarını kendi hain emellerine alet etmek isteyenler var. Bu tür teşebbüsler geçmişte küçük çaplı da olsa yaşanıyordu. Ancak son karşılaştığımız sıkıntı, öncekilerle mukayese edilemez büyüklüktedir.
Devlet içindeki her kurum önemlidir ama emniyet ve adalet teşkilatları doğrudan insanların hayatlarını etkileyen yönleriyle diğerlerinden farklı bir konuma sahiptir. Hele hele bu iki kurumun birden aynı şer yapının kontrolüne girmesi fecaattir. Türkiye bu faciayı yaşadı. Paralel devlet yapılanması adı verilen bir şer yapılanması ülkemizi uçurumun eşiğine getirdi. Geriye dönüp baktığımızda ülkenin ve milletin başını ağrıtan pek çok musibetin arkasında bu yapının ayak izlerini görüyoruz.
"Paralel yapının açtığı tahribat çok ağır;
yerli ve milli bir Polis Teşkilatı inşa ediliyor"
Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet dediğim bu yapının millete yaptığı zulmü maalesef geç fark ettik. Çok daha önce koyduğumuz rezervleri 17/25 Aralık’ın ardından tam bir temizlik harekatına dönüştürdük. Emniyette fiziksel ve zihinsel bir yeniden yapılanma sürecine girdik. Şu yapının ya da şu şahsın değil, adeta yerli ve milli bir polis teşkilatı inşa ediliyor. Paralel yapının yol açtığı tahribat gerçekten çok ağır.
Daha yapılacak çok iş olduğunu biliyorum. Emniyet teşkilatını kendi hiyerarşisi içinde hukuk devletine hizmet eden bir yapı haline getirmede yanınızda olmayı sürdüreceğim. Biz sadece Allah’a kul olmayız. Sakın kula kul olmayın.
Kula kulluk yok. Sadece Allah’a kulluk var. Bunu bilmemiz gerekir, böyle inanmamız gerekir. Medeniyetimizin, tarihimizin, kültürümüzün parçası olarak insana değer veren bir milletimiz. Ama bu demek değil ki, varlığımıza, birliğimize kast edenlere eyvallah edeceğiz. Akif ne diyor, “Yumuşak başlıysam, kim dedi uysal koyunum.” Millet olarak bizim böyle bir karakterimiz var. Güneydoğu’da bir takım ilçelerde kendi akıllarınca alan hakimiyeti kurmaya çalışan o teröristlerin anlamadıkları işte budur.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin şefkati, merhameti, hoşgörüsü, iyi niyeti başka hiçbir ülkeyle mukayese edilemez. Tabii bunun da bir sınırı vardır. Peki o sınır nedir? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet...
Bu millet anlayışımızın çerçevesi nedir... Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Abazasıyla, Boşnağıyla 79 milyon tek milletiz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Geniş anlamıyla, anayasal anlamıyla Türk milleti olarak tanımlarız. Bunun içinde Kürt yoktur diyemeyiz. Gürcü, Abaza, Boşnak, Roman yoktur diyemeyiz. Hepsi bu kavramın içindedir. Biz bütün bu vatandaşlarımızı, “Yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü” anlayışıyla severiz. Onun için bizde ayrımcılık yok. Ülke ve millet olarak üzerinde yükseldiğimiz bu dört temelin ikincisi bayraktır. Bizim bayrağımız hiçbir bayrağa benzemez. Çünkü orada renk şehidimizin kanıdır, hilal bağımsızlığımızın ifadesidir, yıldız, evet, şehidimizin ta kendisidir. Öyle paçavralarla, şunlarla bunlarla, asla. O paçavraları gitsinler, tabutlarına sersinler. Biz bayrağımızı şehidimizin tabutunda kullanırız.
"Vatanın bölünmezliğine kast edenler
ya baş eğecek, ya baş verecek!"
Tek vatanımız var. 780 bin km2’yle tek vatan. Kimseye operasyon yaptırmayız. Yapmaya kalkanlar öderler ve ödemeye devam ederler. Dördüncüsü tek devlet, bizim Türkiye Cumhuriyeti devletinden başka devletimiz yok. Yok paralel devletmiş, şu devletmiş, bu devletmiş. Bizim kitabımızda yok. Bu devlet bizim tesis ettiğimiz, inşa ettiğimiz, ihya etmeye çalıştığımız yapının ta kendisidir. Siz milletin birliğine, bayrağın değerlerine, vatanın bölünmezliğine kast ederseniz, karşınızda güvenlik güçlerimizi bulursunuz.
Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz. Hakimiyet kurmaya kalkarsanız, bu bedeli ödemeyi de göze almak zorundasınız. Ben elimde silahımla, bombamla, patlayıcılarla, büyükşehirlere saldırıp canlı bombalarla her türlü eylem yapayım. Devlet bana karışmasın. Ee, başka? Benim girdiğim binalara girilmezse bir şey olmaz. Böyle bir anlayış dünyanın neresinde görülmüş, böyle bir şey olabilir mi? Onların malum, neymiş, STK’larıymış. Raporlar yayımlamışlar. Bir defa bu raporları yayımlayanların ayrıca üzerine gidilmesi lazım. Neyin raporunu yayımlıyorsun ya?
Teröriste terörist diyemedikleri için bu zırvalara sarılanlar dökülen her damla kanın sorumluluğuna ortaktır. Batı’nın bakınız, terör tehdidine karşı aldıkları önlemlerinin onda birini biz alalım, dünyayı ayağa kaldırırlar. Batı’da yaşayan insanlar terör tehdidine yahut saldırıya maruz kalınca her önlem mubah da, biz alınca neden ölçüler değişiyor.
"ABD'deki polis şiddetinin bir tanesi ülkemizde yaşansa sizi de, bizi de perişan ederler"
Geçenlerde ABD’de polis şiddetini gösteren bir video gösterisi yaptı arkadaşlar. O görüntünün tek bir tanesi ülkemizde yaşansa, sizi de, bizi de perişan ederler. Başbakanlığım döneminde bu ülkede işkenceyi ortadan kaldıran bir siyasetçi olmama rağmen şahsıma demediklerini bırakmadılar.
Karakollarımız korkulan, ürkülen yer olmaktan çıktı, istisnaları bir kenara koyalım, bir şefkat kapısı haline geldi. Polislerimiz hukuk devleti ilkesine uygun olarak en nazik şekilde görev yapmasına rağmen, kimi zaman sözde siyasetçiler polislerimize küfrederken, saldırırken onlar sadece kalkanlarını tutmak suretiyle sabrettiler. O küfredenleri dövebilirlerdi de, dövmediler. Sabrettiler. Onlar sabır abidesi oldu, öbürleri ise küfür abidesi oldular. Kimi zaman meslek kuruluşu temsilcisi kimliğiyle, başka sıfatlarla üzerinize nasıl gelindiğini görüyorum.
Terör örgütü güdümündeki partinin dokunulmazlık zırhıyla polislerimizi nasıl tahkir ve tahrik ettiklerini üzüntüyle izliyorum. Benim de içim içime sığmıyor. Sabrediyoruz, devam edeceğiz ama bir yandan da ülkemizin içindeki bu sıkıntıyı da bir an önce aşarak, o arzuladığımız günleri de evellalah inşa edeceğiz.
Ana muhalefet partisinin edep, ahlak yoksunu bir takım mensuplarının sizlere yönelik bir takım densizliklerine de şahit oluyor. Hani Hz. Mevlana, “Testinin içinde ne varsa, dışına da o sızar” diyor ya, bu kişilerin içi de nefret, husumet, çirkinlik dolu olmalı ki, sizin karşınızda da onları döküyor. Siz devleti temsil ediyorsunuz, onlar istedikleri kadar debelensinler. Siz vakur bir şekilde milletin sizden beklediği vazifeyi yerine getirmeye devam edin. Unutmayın, en büyük hakem millettir, büyükler büyüğü Allah’tır.
"Arkamdan niye başka türlü konuşuyorsunuz"
Her zaman ifade ettiğim gibi Türkiye bölgesindeki hadiselerin hiçbirine gözlerini kapatma, bigane kalma hakkına sahip değildir. Çünkü ülkelerimiz arasındaki sınırlar başkadır. Bu insanlarla kardeşlik hukukumuzu belirleyen sınır bambaşkadır. Suriye’de her gün varil bombaları ve en ağır silahlarla katliama uğrayan kardeşlerimize sahip çıktık, devam ediyoruz.
Bu insani dram karşıda Türkiye’nin tüm insanlığın onurunu kurtardığı, uluslararası toplantılarda, ABD’de kimiyle ayak üstü sohbetlerde dedikleri ne biliyor musunuz; “Sizin bu yaptığınızı kimse yapamaz. 3 milyon insan ev sahipliği yapıyorsunuz.” İyi güzel de, arkamdan niye başka türlü konuşuyorsunuz. Ses çıkmıyor. Bunlar böyle. Biz yaptıklarımızı onlar memnun olsun diye yapmıyoruz. Güzel bir kelam-ı kibar var ya; “At denize, balık bilmezse, halik bilir.” Rabbimiz her şeye şahittir. Bu millet alan el olmaktan çıktı elhamdilülah veren el oldu. 13 yıl önce alan eldik. IMF para verirse bir şeyler yapacağız, vermezse ne yapacağız. Bu soruyu soruyorduk. Şimdi IMF’ye dahi yardım etme konumuna gelen bir ülke olduk. MB rezervlerini güçlendirdik, gücümüzü buradan almak suretiyle, acaba AB bize para verir mi, buna bakmadık. 10 milyar dolar içerideki resmi yardımı verdik Suriyeli kardeşlerimize. 3 milyon insan hamdolsun bizim bütçemizden besleniyor.
Avrupa’dan gelir mi, buna bakmadık. Şu anda verilen sözler var, verilen sözlerden falan gelen bir şey yok. Bugün dünyanın neresine gidersek gidelim, bu insani duruşumuzun büyük bir takdir topladığına şahit oluyoruz.
Washington’a yarım saat mesafede Maryland’de Türk-Amerikan Kültür ve Medeniyet Merkezi’nin açılışını yaptık. ABD’nin dört bir yanından gelen farklı etnik kökene sahip kardeşlerimiz bizle aynı hissiyatı paylaşarak, hele hele Suriye ve Iraklılar, gözleri yaşlı olarak teşekkürleri farklıydı. Sadece Suriye meselesinde değil, Irak’ta, Bosna’da, Kafkasya’da, diğer yerlerde kardeşlerimiz sıkıntıya düştüğünde gönlümüzü ve kapımızı her zaman açık tuttuk. Bizde misafir bereketiyle gelir. Rızkını beraberinde kendi getirir.
Milletimiz bu merhamet pusulasını daima kendine rehber edinmiştir. Aynı insani duruşun başka ülkeler tarafından gösterilmediğini de acı bir şekilde görülüyoruz. DAİŞ, PKK gibi terör örgütlerinin ellerinde katledilen insanlar, anca kendilerinden olunca dünya medyasında yer bulabiliyorlar. Yatıyorlar kalkıyorlar, "Paris, Brüksel" diyorlar, "Ankara, İstanbul" demiyorlar, bu manidar. Kriz kendi kapılarına dayanınca çözüm arayışına girdiler.
Avrupa Birliği-Türkiye zirvelerinin en önemli gündem maddesi bu konuydu, terör ve geri kabul anlaşması. 19 Mart tarihinde biliyorsunuz Avrupa Birliği ile Türkiye arasında bir mutabakat imzalandı. Bunun en önemli sonucu yasa dışı göçün yasal göçle ikame edilmesidir. Ayrıca, yine en önemli sonuçları arasında müzakere sürecindeki tıkanıklıkları aşarak, vatandaşlarımızın Haziran ayında Schengen bölgesine vizesiz ziyaret edebilmesi yer alıyor.
Suriyeliler de Avrupa Birliği ülkelerine eş zamanlı olarak legal yollardan gönderiliyor. Yani bire bir, kabul edilen her illegal göçmen işte ülkemizdeki Suriyelilerin legal yollardan Avrupa'ya gönderilecektir. Bu bizdeki 3 milyon göçmenin Türkiye'den gitmesi anlamına gelmeyecektir. Bu göçmenler bizim belirlediğimiz listelerden alınan göçmenlerdir, bu sayı 72 bin sayısına ulaşınca duracaktır, bizde 3 milyon Suriyeli göçmen var. 282 bini konteyner ve çadır kentlerde. Avrupa Birliği ülkemizin yükünü hafifletmek için bize bir söz verdi. Önce 3 milyar, 2018'de verilmek üzere ikinci bir 3 milyarla 6 milyar katkı sağlayacak. Avrupa Birliği, bu şekilde insani sorumluluğunu sağlamış olacak.
Mesele Ege’deki faciaların önüne geçmek. Biz denizlerden 100 binin üzerinde insan topladık. Birileri de botları patlatarak o göçmenlerin ölümüne sebep oldu. Bakıyorsunuz, baştan beri birileri bu meseleyi felaket tellallığı yaparak çarpıtmaya devam ediyor. Türkiye tampon bölgeye dönecekmiş gibi aslı astarı olmayan yalanlarla milletimizi tedirgin etmeye çalışıyorlar. Geri kabul anlaşmasının sorgusuz, sualsiz iadeyi mümkün kıldığını iddia ediyorlar. Böyle bir şey yok. Geri kabul ancak ilgili ülkenin onay ve rızasıyla yapılır.
Bizde suçluların iadesi anlaşması var. Suça bulaşmış, teröre bulaşmış hükümlülerin iadesini istiyoruz. Ancak çoğu zaman bu suçluları dahi iade etmiyorlar. Geri kabulde de durum aynıdır. Takip edilmesi gereken bir süreç, belli şartlar var. AB adımları atmaz, taahhütleri yerine getirmezse, Türkiye de anlaşmayı uygulamaz. Benim şahsımdan geçecek onaylarda asla onay olmaz. Mutabakat metni neyse ona göre olur. Durum böyleyken, konunun yalan yanlış bilgilerle çarpıtılmasından üzüntü duyuyoruz. İnşallah Türkiye bu süreçten de alnının akıyla çıkacaktır.
Polisimizin kafası rahat olacak, evinde huzur içinde yaşayacak ki işini en iyi şekilde yapabilsin. Bu durumda polislerimizle ilgili pek çok önemli düzenleme, iyileştirici çalışma yapıldı. Hala yapılması gereken işler olduğunu biliyorum. Emniyet teşkilatımızı daha ileriye taşıyabilmek için her çalışmayı destekliyorum, desteklemeye de devam edeceğim. Özellikle paralel yapının büyük zarar verdiği istihbarat gibi, TEM gibi, kaçakçılık gibi yerlerde yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Özellikle bu yapı içindeki kardeşlerime sesleniyorum, başınızı iki elinizin arasına alın, düşünün. “Ben kime hizmet ediyorum, nereye hizmet ediyorum, kime kulluk yapıyorum?” Bunu ne olur iyi düşünün. Çünkü, biliyorsunuz bizim temel ilkemiz hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz. Budur. Onun için, bu hesabın başlangıç noktası burasıdır. Ölüm ötesinde gerçek hesap vardır. Orada hepimiz zaten şaşmaz bir terazide hesaba çekileceğiz. Onun için de birileri diyor ki, birileri bize şah damarımızdan daha yakın. Bu çok tehlikeli bir ifadedir. Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’tır. Bu bizim uluhiyet anlayışımızı zedeler. Bizim uluhiyet anlayışımızda Allah’a eş yoktur. Bu ifadeler Allah göstermesin, insanın ayağını kaydırır. Buna asla fırsat vermemek gerekir. Bu teşkilatımızı tenzih ediyorum ama bunlara fırsat vermeden bu yola devam etmek gerekir.
Bu anlayışta sapma olursa tehlike orada başlar, artık tereddüdü bir kanara bırakmalıyız. Yeniden yapılanma sürecini bir an önce tamamlayarak ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçlarına en üst seviyede cevap veren bir çalışma düzenini oturtmalıyız.
"Ya 2023 hedeflerinin peşinden gideceğiz
ya da 90'lardaki krizlerin içinde olacağız!"
Ya 2023 hedeflerimizin peşinden gidip ülkemizi bir üst lige çıkaracağız ya da 90'lardaki gibi bitip tükenmek bilmeyen krizlerin içinde olacağız. Çok genç polis arkadaşlarım var. 20 yıl, 25 yıl öncesi Türkiye’nin ne konumda olduğunu tabii ki tam bilmiyorlar. Biz o dönemleri çok iyi yaşadık, çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla şu an inşa edilen yeni Türkiye, farklı bir Türkiye...