Gündem

Çiçek: AKP ile Gülen cemaati ters düşmeseydi dışarı çıkamazdık

Dursun Çiçek: Paralel yapı hükümeti kendisiyle birlikte çalışmaya zorlamayı amaçlıyordu. Başardılar da. İktidar da bu çalışmaya destek verdi

23 Haziran 2014 13:52

Islak imza davasından ağırlaştırılmış müebbet ve ‘Balyoz’dan 16 yıl hapse mahkûm edilen Dursun Çiçek, AKP ile Gülen cemaati arasındaki çekişme için “Ters düşmeleri bizim için iyi oldu. Bizim iktidara rağmen paralel yapı üyelerini ortaya çıkarmamız çok güç olurdu. Ama bu sayede 6 aylık süreçte 6 yıllık mesafe alındı” dedi.

Habertürk’ten Nihal Bengisu Karaca’ya konuşan Dursun Çiçek, hakkında verilen hükümleri ve yaşananları anlattı. Karaca’nın “Ters düşmeselerdi dışarı çıkmazdık” başlığıyla yayımlanan röportajın bir bölümü şöyle:

 

‘Ters düşmeseler dışarı çıkamazdık’

 

Kamuoyu onu AK Parti’yi ve Gülen’i bitirmek için plan yapan adam olarak tanıdı. O ise başından beri böyle bir eylem planı hazırlamadığını, büyük bir kumpas söz konusu olduğunu ifade etti.

Kız kardeşleri başörtülüydü, oğlu Genç Siviller ile bağlantı halindeydi ve AK Parti’yi, Fethullah Gülen’i bitirmeye azmetmiş bir emir-komuta zincirinin kilit adamı, hayatını 24 yaşında stajyer bir avukat olan kızına teslim ediyordu.

Anayasa Mahkemesi’nin yapılan başvurulara hak vermesi üzerine tahliye olan Dursun Çiçek’i merak etmek için çok fazla neden vardı. Kızı ve avukatı İrem Çiçek’le irtibat kurdum, teklifimi kabul ettiler ve buluştuk.

 

Önce ‘andıç’la suçlandınız, sonra ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’yla. Neden ısrarla siz?

Tuncay Güney’in 2001’de verdiği ifadeyle başlayan süreçte 3 kurum hedef alındı. Biri MGK bünyesindeki Toplumla İlişkiler Başkanlığı. Onu 2004’te kapattılar. İkincisi Özel Kuvvetler ki, Atabeyler operasyonu ile pasifize edildi. Üçüncüsü Genelkurmay’da eski adı Psikolojik Harekât Dairesi olan, 2005’te Hilmi Özkük’ün imzasıyla Bilgi Destek Dairesi’ne dönüşen birim hedef alındı. Orayı hedef alınca daireleri ayakta tutan kim ise, onun da hedef alınması gerekti, o kişi de bendim.

 

Neden denizciler?

Deniz Kuvvetleri’nin milli gemi, milli silah, Karadeniz ve Akdeniz politikası gibi milli konularda, NATO’ya karşı Rusya ve Doğu ile ilişkiler gibi konularda İsrail ve ABD politikalarına aykırı olan fikirleri vardı. Darbeleri karacılar yapar, denizci nasıl darbe yapabilir? İçeridekilerin yüzde 70’i denizci. Bir nedeni de rahmetli Güven Erkaya’nın laiklik konusunda öncü olması. Erbakan döneminde öne çıkan faaliyetleri Deniz Kuvvetleri’nin tepki çekmesine neden olmuştu.

 

Başından beri “İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı ben hazırlamadım” dediniz, size neden inanalım?

Suçlandığım, maruz kaldığım iddialara konu olan veriler gerçek dışı. Bütün bunları belgeleriyle ispat eden tam 1700 CD gönderdik basına, siyasetçilere. 2004’te MGK karar almış, ortaya çıktı işte. Ben hazırlasaydım bu eylem planını, çıkıp alnım açık, başım dik, “Evet ben hazırladım, çünkü devlet bu yönde karar aldı” derdim. Ayrıca irtica benim alanım bile değil, başka bir dairenin göreviydi. İrtica konusunda bilgi toplama görevim bile yoktu.

İrem Çiçek: Ben burada devreye gireyim. Sorguladıkları kişilerden bu planı gördüm diyen, haberdar olan tek kişi çıkmadı. Ortaya çıkarılan kağıt askeri yazım tekniğine uygun değil, babam hiçbir belgeyi dr unvanını kullanarak imzalamış değil o güne kadar ki, o tür imzalarda titr kullanılmaz zaten. Tüm arşiv alınmış, 3 milyon adet belge incelenmiş. Genelkurmayın bütün bilgisayarları incelenmiş, böyle bir plan hazırlandığına dair iz bulunamadı,  yok çünkü.

Erzincan ile alakalandırılmaya çalışıldı babam, ama MİT, İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay babamın Erzincan’a gitmediğine dair raporlar sundular mahkemeye, kaale alınmadı. Çünkü o tarihle ilgili uçak kayıtları, banka kayıtları, HTS raporları, telefon kayıtları hepsi incelendi, yok.

Kâğıtta parmak izi yok. Genelkurmaya giriş çıkış kaydı var üstelik o tarihte. Buradan ağırlaştırılmış müebbet alıyor babam. Nasıl alıyor? Soruşturma aşamasında adli tıpta ayarlanan heyet raporu ile. ‘İmza Dursun Çiçek’in el ürünüdür’ diyen adlı tıp heyetindeki kişiler daha yeni sürüldüler.

 

Tahliye olunca, “Bize kumpas kuranlar Başbakan’ın odasına böcek koyanlardır” diyerek paralel yapıyı işaret ettiniz. Yapı ile ilgili takibe ve tespite yönelik girişimleriniz olmuş muydu?

2009 Haziran’ında, sahte belge ile itham edildiğim an anladım bu yapının işi olduğunu. Hasan Iğsız “Bu nedir?” dedi, ben de “Bir kumpas geliyor ama bu kez yüzde yüz yaş tahtaya bastılar” demiştim. Aradan yıllar geçti. Benim 12 Haziran’da söylediğim şeyleri şimdi herkes söylüyor.

 

Peki bakar bakmaz bu işin paralel yapı işi olduğunu nasıl anladınız?

Birincisi sahte bir şey var, imza taklidi var, örgütsel yapı işi olduğu belli. İkincisi çok açıktı, paralel yapı hükümeti kendisiyle birlikte çalışmaya zorlamayı amaçlıyordu. Başardılar da. İktidar da bu çalışmaya destek verdi.

 

İktidar inandı, halk da inandı, çünkü TSK da darbe yapıyordu hani...

“Geçmişte darbe yaptı, yeniden yapar” demek, “Babası hırsız ise oğlu da hırsızdır” demekle aynı. TSK’da genç nesil böyle değil.

 

Sonra ne oldu, sizce işler nasıl bu kadar değişti?

17 Aralık’ta hedefler değişti. “Biz iktidarı değiştiririz, TSK’yı bu hale getirdik, hükümet de kim oluyor?” noktasına geldiler. Paralel yapıdaki güç zehirlenmesini gördü hükümet.

 

Neden böyle yapıyor? Sizce amacı ne? Grup çıkarını temin etmek mi, küresel bir dizayna entegrasyonun sağlanması mı?

Amaç kendi istedikleri kişileri güçlü hale getirmek. Herhalde iktidarın daha milli çizgiye kaydığını düşündüler. İsrail ve ABD ile ilişkiler konusunda da ters düştüler. Ama ters düşmeleri bizim için iyi oldu. Bizim iktidara rağmen paralel yapı üyelerini ortaya çıkarmamız çok güç olurdu. Ama bu sayede 6 aylık süreçte 6 yıllık mesafe alındı.

 

7 Şubat hakkında ne düşünüyorsunuz?

Silahlı Kuvvetler’i teslim aldılar, MİT’i de alsalardı kontrol tamamen ellerine geçecekti. Başbakan’ı çok daha kolay düşüreceklerdi o zaman.

 

Röportajın tamamını okumak için tıklayınız.