Radikal yazarı Cengiz Çandar, Musul’daki Türk askerlerinin çekilip çekilmediği sorusunu sorarken, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “çekilmeyecek” diye kestirip attıktan 48 saat sonra çekilebileceğini kimse aklına getiremezdi” dedi. Çandar, çekilmenin tam geri çekilme olmadığını ileri sürerken, "Türkiye’nin Musul hamlesi Washington’dan geri döndü” ifadelerini kullandı.
Çandar’ın Radikal'de "Musul'da ABD, Halep'te Rusya, Diyarbakır'da ise...." başlığıyla yayımlanan (22 Temmuz 2015) yazısının bir kısmı şöyle:
En can alıcı konu, Kilis'in karşısında düşen "Azaz Koridoru"nu kesmek. Bu, Carablus-Azaz ya da Carablus-Mare arasında Türkiye-ABD işbirliğinde yapılması tasarlanan harekâtın da önüne geçecek.
Diyarbakır başta, Türkiye’nin Suriye ve Irak sınırlarının yakınındaki “HDP’nin kalesi” niteliğindeki ve ezici çoğunlukla neredeyse bütün Kürt şehirleri birer “garnizon”a dönüşmeye başladı.
Ardı ardına gelen “sokağa çıkma yasakları”, “şehir kuşatmaları”, “mahallelerine kurulmuş barikatlar, kazılan hendekler”le ülkemizin bir bölümü fiilen “savaş alanı”na dönmüş durumda.
Asker ve polis kaynıyor ve halk, evini barkını terkediyor, bir nevi “savaş alanı”nı boşaltıyor.
Bu arada, Musul’dan askerler çekildi mi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “çekilmeyecek” diye kestirip attıktan 48 saat sonra çekilebileceğini kimse aklına getiremezdi.
Ama, Başbakan Ahmet Davutoğlu, “askeri ihtiyaçlar nedeniyle çekildiğini” söyledi, Musul ve Başika yakınlarından gelen gelen bir takım haberler “çekilme”yi doğruluyor.
Gerçi bu tümüyle bir “geri çekilme” değil; bir miktar asker daha Başika’da kaldı. Çekilenler de, Kürdistan bölgesindeki Dohuk çevresinde konumlandılar. Ama, “siyasi açıdan” bakıldığında, söz konusu olan, tartışma götürmeyecek bir “geri çekilme”dir.
Ayetullah el-Uzma (Büyük Ayetullah) Sistani’den Şiî’lerin ateşli temsilcisi Muqtada Sadr’a, Türkiye’nin Şiî dünyası içindeki neredeyse tek dostu İyad Allavi’den Cumhurbaşkan Yardımcısı (bir önceki Başbakan) Nuri Maliki’ye kadar, “Irak Şiî camiası”nın neredeyse tümü Türkiye’ye tepki gösterdi.
Başbakan Haydar el-Abadi, Türkiye’nin Musul civarından geri çekilmesi için “Güvenlik Konseyi’ne başvurmak”tan söz etmişti. Bağdat’ta, Necef’te, Basra’da Türkiye aleyhine gösteriler yapıldı.
“İktidarın yanlış hesabının Bağdat’tan döndüğünü” yani Irak’ın merkezi hükümetinin Ankara’ya kararlı bir tepki ortaya koymasının sonucunda Musul’dan çekilmek zorunda kalındığını öne sürenler var.
İlk bakışta, Feridun Sinirlioğlu ile Hakan Fidan’ın Bağdat seferinin, Mesut Barzani’nin Ankara temaslarının ve en önemlisi Tayyip Erdoğan’ın “çekilmeyeceğiz” diye kesin bir dille kestirip atmasının, Türk askerini Musul yakınında tutmak için işe yaramadığı hükmüne varılabilir.
Ne var ki, Türkiye, Irak yani Bağdat’taki İran desteği altındaki Şiî iktidar karşısında geri adım atmış değil. Bu konuda bir yanlışa düşülmemeli.
İktidar, Amerika karşısında “geri adım” attı. Dolayısıyla, “Türkiye’nin Musul hamlesi Washington’dan geri döndü” hükmüne varmak daha doğru olabilir.
Bundan, yaklaşık yarım yıl önce, ta 26 Mayıs’ta Türkiye’yi dikkatle izleyen bir güvenlik uzmanı Aaron Stein “Türkiye’nin Irak’taki Zayıflığı, Nuceyfi’nin Zayıflığına Bağlı” başlıklı yazı kaleme almıştı. Yazısında Başika’dan söz etmişti ve Türkiye’nin Başika’ya gönderdiği “askeri eğitimci” sayısına varıncaya kadar, ayrıntılı bilgi verdiği yazısında, Amerika ile Türkiye arasındaki “taktik anlaşmazlıklar”a vurguyla, şöyle bir yorum yapmıştı:
“… Söylemde uyuşmakta olmalarına rağmen, ABD ve Türkiye farklı siyasi aktörlerle işbirliği yapıyorlar. Washington, mezhep farklılıklarını aşmak için Irak Başbakanı Haydar el-Abadi’yle yakın bir çalışma içinde iken, Ankara, Başbakan’ın Irak güvenlik kuvvetleri üzerindeki kontrolünü azaltmak için ona rakip bir siyasi hizip ile çalışıyor. Komşu Suriye’de olduğu gibi, Ankara ve Washington aynı amaçları paylaşıyorlar ama o amaçları elde etmek için büyük ölçüde birbirlerine zıt taktikler izliyorlar.”
Anlaşılan, Musul civarından şimdiki “geri çekilme”nin sebebi de budur.
Yazının tamamını okumak için tıklayın