Dünyanın Çakal Carlos olarak tanıdığı Venezuelalı eylemci İlyiç Ramirez Sançez, kendisini Fethullah Gülen'e benzeten Meclis Başkanı İsmail Kahraman hakkında, "Gülen için ‘Çakal Carlos’ benzetmesi yapmakla büyük hata etti. Sanırım doktorları tamamen iyileşmeden taburcu etmişler. Umarım, en yakın zamanda iyileşir ve görevinin başına döner" dedi. Avukatı aracılığıyla konuşan Sançez, "Kemalistler Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucularıdır , Silahlarla korumadan bahsetmiyorum, fikirleriyle Türkiye’nin koruyucularıdırlar" ifadesini kullanan Carlos Atatürk hakkında ise, "20’nci yüzyılın en büyük adamıydı" yorumunda bulundu.
Hürriyet'te Savaş Özbey'e avukatları aracılığıyla konuşan Çakal Carlos'un açıklamaları şöyle:
Kimine göre kahraman bir devrimci. Kimine göre mütevazı bir mücahit. Ama geri kalanlara göre ‘dünyanın en azılı teröristi’. Ilich Ramirez Sanchez, bilinen adıyla Çakal Carlos. Savunmasını gönüllü üstlenen Türk avukatları vasıtasıyla bağlantı kurduk. Duruşmasına katıldık; tanıştık; sorularımızı yönelttik.
Cevaplar, yine avukatları vasıtasıyla kendisinin konuştuğu bir ses kaydı olarak geldi. Bu söyleşide, hakkında onlarca kitap yazılan, film yapılan bir figürün gerçek halini, hali pürmelalini okuyacaksınız. Sonradan Müslüman olan bir militanın hayatının, çıkışının, neye takıldığının ve belki nerede bittiğinin hikâyesini...
Sahibesini giyotine gönderdikten sonra, sarayına da kurulmuş adalet. Bugün Adalet Sarayı (Palais de Justice) olarak hizmet veren bina, Kraliçe Antoinette’in, hakkında verilecek hükmü de beklediği eski saray.
İster kraliyete, ister adalete... Kime ait olursa olsun; adı üstünde, saray işte. Arşınladıkça uzayan, uzadıkça topuk seslerinizin daha kuvvetli yankılandığı koridorlar; tırman tırman bitmeyen merdivenler... Çakal Carlos’un duruşma salonu değiştirilince üç kişilik Türk avukat heyeti ve ben... Kaybolduk!
İş başa düştü, danışmaya gidip, Ilich Ramirez Sanchez’in (Çakal Carlos’un gerçek adı) duruşma salonunu bulamadığımızı söyledim. Adam anlamadı, “Peki kimmiş, ne yapmış bu mösyö?” diye sordu. Herhalde herkesin aklına aynı örnek gelirdi: “10 petrol bakanını kaçırıp rehin aldı” dedim. “Ha Carlos! Siz Çakal’dan bahsediyorsunuz” deyip bir krokinin üzerine gideceğimiz yeri işaretledi. Meğer Adalet Sarayı, bu haritalarla gezilirmiş.
Eşinden kahve ve öpücük terapisi
Salonun kapısında Carlos’un hem eşi hem de avukatı olan Isabelle Coutant-Peyre ile tanışıyoruz. Kalendermeşrep, mahkemede bile hayatın tadını çıkarmaya çalışan, çok tatlı bir Fransız kadını. Zaten bırakın karısı, Çakal Carlos’un avukatı olmak bile epeyce bir rahatlık gerektirir. Duruşma sırasında bir türlü yerinde duramayan; kalkıp kocasına, kendisine kahve dolduran; eşine kahvesini verirken öpücük de yollayan Isabelle Hanım, yine aynı kalenderlikle, duruşmaya kıtı kıtına yetişiyor, ha desen geç kalıyordu...
Salonda herkes birbiriyle konuşuyor; sınıfta dolaşan öğrenciler gibi avukatlar kalkıp sanık ya da tanık yakınlarıyla sohbet ediyor, insanlar kartvizit alışverişi yapıp, sosyalleşiyor. Aslında ne kadar tuhaf bir yerde bulunduğunuz gerçeğine de sizi o sosyalleşme döndürüyor. Mahkeme kurdu sayılmam ama elinizi vicdanınıza koyun, film gibi değil mi şimdi anlatacaklarım...
Paris Adalet Sarayı’ndaki duruşma salonunun kapısında sorularımızı kendisine ileten Türk avukat heyeti ve eşi Isabelle Coutant-Peyre ile birlikte. Bu kapıdan sonra fotoğraf çekmek yasak.
İnanılmaz bir duruşma salonu
Sağ yanımda yaşlı bir adam. “Türk gazeteci siz misiniz?” diye soruyor. Çakal Carlos’la gençlik arkadaşıymışlar. “Siz de mi Venezuelalısınız?” diye sorunca, Bolivyalı olduğunu, gençlik liderliği yaptığını, o dönem Latin Amerika’daki bütün liderlerin bir şekilde birbirlerini tanıdıklarını anlattı. Sonra Çakal Carlos’la yolları ayrılmış. “Ben kendimi bilime ve politikaya” verdim diyor. Türkiye’ye dönünce google’ladım. Adam eski Bolivya Eğitim Bakanı çıktı. Antonio Carrasco...
Sağda bir hanım. Tanık olarak dinlenen adamın kızı falan galiba. Adam, Çakal Carlos’un 1975’te yaptığı iddia edilen bir bombalı saldırının mağdurlarından olduğunu söylüyor: ”Yere düşen bir şeye, hani telefon düşürmek gibi, gayri ihtiyari eğilip uzanırsınız ya, o gün yuvarlanarak gelen o şeye yanımdaki adam da ben de uzandık. Adam benden önce tuttu, düşen ‘şey’i. Patlama sonrasını hatırlamıyorum. Üç hafta sonra hastanede kendime geldiğimde iki gözüm de görüyordu. Tamamen net. Fakat birinin görüntüleri, normalde olduğu gibi yatay, diğer gözümün görüntüsü dikti...”
Arkamdaki adam yazarmış. ‘Kaddafi’, ‘Marine Le Pen’ ve ‘Çakal Carlos - Demirperde’nin Gölgesinde’ kitaplarının yazarı. Laszlo Liszkai.
Onun yanında bir Türk oturuyor. Çakal Carlos salona alınınca ayağa kalkıp İBDA-C selamı yapıyor. Çakal Carlos da ona aynı selamla cevap veriyor: Bütün parmakları yum, sonra başparmağınla işaretparmağını yarım ay şeklinde açabildiğin kadar aç... İşte öyle bir şey.
Canı sıkılmış bir çocuk gibi
Tuhaflıklar sizi kesmediyse, hadi el artıralım, Çakal Carlos’a geçiyoruz. Türkiye’den bir gazetecinin duruşmayı izlemeye geleceğinden haberdar. Yerini aldıktan bir süre sonra Türk avukatı sorularımın yazılı olduğu dosyayı ona uzatıyor, beni gösterip işaret ediyor. Meğer Carlos Paris’e gitmemize çok memnun olmuş. Aradaki boşluktan elini bana doğru uzatıp sallıyor, ben de el sıkışacağız zannedip, yerimden kalkıp adamın eline uzanıyorum. Jandarma müdahale edene kadar ben çoktan Çakal Carlos’la el sıkışarak tanışmış oluyorum. Meğer avukatlar dışında temas yasakmış.
Bir şeyler yazıp bunları avukatına veriyor, bana göz kırpıyor. Onları bana yazdığını anlıyorum. Acaba ne mesaj yolladı?
Beyaz saçlı, muzır bakışlı bu ihtiyarın Çakal Carlos olduğuna inanmak zor. Sıkılmış bir çocuk gibi. Önüne eğiliyor, arkasını itiyor. O sırada üst katta, balkondaki izleyiciler arasında bir tanıdık fark ediyor, el sallıyor. Benle göz göze gelip, göz kırpıyor. Aralıktan elini çıkarıp, önünde biraz aşağıda oturan avukatların kafalarını kaşıyor. Sonra bir 10 dakika kadarlığına kestirmeden önce uzun uzun esniyor. Her hareketini takip ettiğim için esnemesi bana da bulaşıyor.
Notta ne mi yazmış?
Türkiye’ye selam yollamış, bir de hapiste çekilmiş bir fotoğrafını benim için imzalamış.
Kemalistler Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucularıdır
Kemalist devrim ve Atatürk’e gelince... Kimse mükemmel olamaz. Bu bir sır değil, farklı bir yaşam tarzı vardı. Ama 20’nci yüzyılın en büyük adamıydı. İngiliz, Avustralyalı, Yeni Zelandalı işgal ordularını yenip; Ermenileri sürenlere ve onlara saldıran Kürt aşiretlerine de karşı çıktı. Sadece Türkiye için değil, bütün komşuları için çok olumlu sonuçları oldu. Türkiye için bugüne kadar başka herkesin yaptığından daha çok şey yaptı. Kemalistler Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucularıdır. Tekrar ediyorum, koruyucularıdır. Silahlarla korumadan bahsetmiyorum, fikirleriyle Türkiye’nin koruyucularıdırlar.
Beni kokainman olarak göstermişler
- Yanılmıyorsam Hürriyet, Türkiye’nin en büyük, en önemli gazetesi. Sanırım Kemalist ve milliyetçi bir çizginiz var...
İlk soruma şöyle başlamak istiyorum: Siz dünyada hem bazı solcu hem de bazı İslamcı çevrelerin, eylemlerine sempati beslediği, belki de dünyadaki tek figürsünüz. Buna ne diyorsunuz?
- Marksist-Leninist realiteyi en iyi idrak edip, uygulayan isim Sovyetler Birliği’ndeki Stalin’di. Ama şunu unutmayalım ki Stalin, hem o kirlenmiş Çar’a karşı mücadele etti hem de dindar, Tanrı’ya inanan bir adamdı. Her gece, yatmadan önce evinde dua ederdi. Rusya çok özel bir ülke. Ama bunun bir önemi yok. Çünkü maalesef din, insanları kontrol etmeye yarayan bir güç enstrümanına dönüştü. Hâkim sınıfların alt sınıfları korkutarak baş eğmeye itmenin bir aracına... Dolayısıyla ben eşine rastlanmayacak bir kişilik değilim. Komünistlerin çoğu Tanrı’ya inanır. Sadece dinin uygulanma biçimine karşı çıkarlar.
Sonuçta dünyanın dönüp dolaşıp Trump’ların, Putin’lerin dünyası olacağını önceden bilseydiniz; yine aynı hayatı yaşar mıydınız?
- Nasıl bir hayat yaşayacağınızı, aile, toplum, ekonomi, siyaset koşulları belirliyor. Seçilmiş biri olduğumu sanmıyorum. Koşullar beni böyle bir tavır sergilemeye itti. İnan bana, beni satın almak isteyen çok oldu. 50 milyon dolar veren bile oldu, bugünün 100 milyon doları... Ama kimseyi satmadım, ihanet etmedim. Bununla çok gurur duyuyorum. Trump ve Putin dedin. Sana bir şey söyleyeyim.
Nedir?
- Putin, Tanrı’ya inanan, Ortodoks bir Hıristiyan. Sovyet sosyalizminin eski hatalarını onarmaya çalışıyor. Rusya çok özel bir ülke. İnsanları çok farklı. Mesela Fransa da tarihi ve kültürel olarak çok büyük, çok önemli bir ülke ama birden çok kez fethedildi. Rusya’da bu hiç olmadı. Rusları ne kadar çok öldürürseniz, hükümetlerine o kadar çok sarılıyorlar. Hangi hükümet olursa olsun; ister Çar, ister Lenin, ister Stalin... Bu çok ilginç. Stalin binlerce kiliseyi yıkmıştı. 1941’de Alman işgali başlayınca kilise, anavatanı korumak için Stalin’in arkasında durdu. Şimdi de Putin... Onun mükemmel biri olduğunu söyleyemem ama en azından Gorbaçov gibi hatalar yapmadı ve Yeltsin gibi bir alkolik değil.
Peki Trump?
- Ben Trump yanlısıyım. Olabilecek en iyi ABD Başkanı. Bence oyların çoğunluğunu alsa da seçimi kazanamayan o kadın, ABD’nin başına gelseydi, en kriminel, en tehlikeli ve en eli kirli başkanlardan biri olacaktı. Bence ABD her yerdeki işgallere son verecek. Rusya, Suriye, Kore konusundaki hamlelerini doğru buluyorum. Sisteme karşı ve oldukça zeki bir insan. Umarım yanılmam.
68 yaş doğru değil daha 67 buçuğum!
68 yaşındasınız...
- Hayır! Bu doğru değil. Daha 67 buçuğum!
Bunca şiddet, bunca sertlik... Pişmanlıklarınız var mı?
- Şiddet insanın insanlıktan daha düşük bir düzeye inmiş halidir. Hayattaki pişmanlığım şiddete başvurmak değil, bunu yer yer doğru zamanda kullanamamamış olmamdır. Yahudiler de iyi insanlar. Bizden bile önce bir dinleri vardı. Ama onlar da Siyonistler tarafından kullanılıyor.
Hayatınızla ilgili birçok kitap yazıldı, film çekildi. İçlerinden okuyup, izleyip, beğendikleriniz var mı?
- 1979’da bir film çekildi. Annem filmi seyretmek için Meksika’ya gitti. Ben izleyemedim. 1980’de Kaliforniya’da bir film daha çekildi. Diziler de var tabii. Ama en çok Venezuelalı aktörün oynadığı son diziyi beğendim. Sadece beni kokain kullanıyor olarak göstermişler. Hayatımda hiç uyuşturucu kullanmadım. Hapiste esrar içmeyen tek kişi benim. Mükemmel bir insan değilim ama bende bu tür zaaflar yok, çok şükür.
Oysa sefahat düşkünü, ehlikeyf biliniyorsunuz. İçki?
- Hapiste içki içmemiz yasak. Eğer bir gün çıkarsam, arkadaşlarımla bir yudum şarap içerim. Umarım Tanrı beni affeder. Sadece bir yudum! Sarhoş olmayacağımdan eminim.
Hapishanede hayat nasıl?
- Burada kadın gardiyanlar bile bana bayılıyor. Selamlaşıyoruz falan. Hoşuma gidiyor tabii. Tamamen feministim. N’apalım karakterim böyle...
Zengin misiniz?
- Elimden milyonlarca ama milyonlarca dolar geçti. Hiçbirine dokunmadım, hepsi devrim içindi, o yolda harcandı. Bazı kişi ve kurumlar hatta hükümetler hakkındaki bilgileri başkalarına verebilirdim ama bunu yapmadım.
Üçüncü ömür boyu hapis cezanızı aldınız. Peki hâlâ geleceğe dair bir hayaliniz var mı?
- Olur da buradan ölmeden çıkabilirsem, ülkemde bir tür politik rol oynamak için sabırsızlanıyorum.
Umarım Kahraman en yakın zamanda iyileşir
Meclis Başkanımız İsmail Kahraman rahatsızdı. İyileşip Meclis’te yaptığı ilk konuşmada Fethullah Gülen için “ABD’deki Çakal Carlos” dedi. Hemen bir açıklama yayımladınız. İç siyasetimizi nasıl bu kadar yakından takip edebiliyorsunuz?
- Fethullah Gülen için ‘Çakal Carlos’ benzetmesi yapmakla büyük hata etti. Sanırım doktorları tamamen iyileşmeden taburcu etmişler. Ama umarım, en yakın zamanda iyileşir ve görevinin başına döner.