-BOYNER ''KUTUPLAŞMAYA'' DİKKAT ÇEKTİ İSTANBUL (A.A) - 01.10.2010 - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, ''Türkiye'yi geren ve seçim sonuçları coğrafyasının çarpıcı şekilde dikkatimize sunduğu kutuplaşma bizi yerimize mıhlayacak, geleceğimizi kurmamızı zorlaştıracak bir zincirdir. Mutlaka kırılması gerekir'' dedi. TÜSİAD YİK Toplantısı'nda Boyner, referandum sonrası ortamın Türkiye'nin bir an önce yeni anayasasına kavuşmaya hazır olduğunu da gösterdiğini ifade ederek, referandum sonrasında hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan hem de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan gelen işaretlerin yeni anayasa hazırlanması konusunda siyasi sistemin ''nihayet mutabakat içinde'' olduğunu gösterdiğini kaydetti. Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Buna koşut olarak 12 Eylül oylamasından bu yana ülkeyi fena halde geren kutuplaşma atmosferinden ve söyleminden uzaklaşmak için de siyasi liderler bir gayret sarf ediyorlar. Kısacası ülkenin temel meselelerinin çözümünde, önce ortak tanımlamalara varmak gerekliliğinin herkes tarafından anlaşılmaya başladığı izlenimini ediniyoruz. Türkiye'yi geren ve seçim sonuçları coğrafyasının çarpıcı şekilde dikkatimize sunduğu kutuplaşma bizi yerimize mıhlayacak, geleceğimizi kurmamızı zorlaştıracak bir zincirdir. Mutlaka kırılması gerekir. Bu kutuplaşmadan beslenerek siyaset yapmanın Türkiye'ye kimisi görünür kimisi örtük hayli ağır bedeller ödettiğini asla göz ardı etmemeliyiz. Buna yönelik olarak da yalnızca anayasa değil, demokratik bir cumhuriyetin kurumsallaşması için gerekli diğer yasal adımların da atılmasını talep ediyoruz. TÜSİAD olarak seçimlere kadar geçecek dönemde şu 5 konuda, o konunun uzmanları ve uygulayıcıları olan kişilerle yuvarlak masa toplantıları düzenleyerek, tartışmaları ve varılan sonuçları kamuoyu ile paylaşacağız. Bu konular, 'yeni anayasanın hazırlanma yöntemi', '21. yüzyıl anayasasının temel ilke ve kurumları', 'din ve vicdan özgürlüğü', 'kimlikler meselesi' ve ''kuvvetler ayrılığı'dır. Bizim anlayışımıza göre demokratik anayasa konusu siyasi partiler yasası, seçim yasası ve Türk Ceza Kanunu'ndaki ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı maddelerin değiştirilmesi gerekliliğinden bağımsız olarak tartışılamaz. Daha doğrusu bunları kapsamadan süren bir tartışma eksik kalacaktır.'' -CUMHURBAŞKANI GÜL'ÜN ABD ZİYARETİ SIRASINDA SÖYLEDİKLERİ...- Ümit Boyner, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ABD ziyareti sırasında söylediklerinin bu konuların seçimler öncesinde gündeme girmesiyle bağlantılı iyimserliklerinin arttığını, Cumhurbaşkanı Gül'ün bir yandan Meclis'teki temsil sorunu konusunda gayet hassas bir değerlendirmede bulunurken, Kürt açılımı, adalet mekanizmasının düzgün ve etkili işleyişi, yeni anayasa yapımı konularında da önemli işaretler verdiğini söyledi. İktidar ve ana muhalefet partisi liderlerinin referandum sonrası diyaloğa daha açık bir tutum benimsemelerinin toplumun çoğunluğu gibi kendilerini heyecanlandırdığını ifade eden Boyner, ''Türkiye'de siyaset alanını daha da genişletecek her yaklaşım, bizim önceki konuşmalarımızda da dile getirdiğimiz temel sorunların aşılması için paha biçilmez bir fırsat sunmaktadır'' dedi. -KÜRT MESELESİ- TÜSİAD Başkanı Boyner, Kürt meselesine ilişkin de şu görüşleri dile getirdi: ''Temel sorunlarımızın en başında Kürt meselesinin geldiği konusunda herhalde pek bir tereddüte mahal yoktur. Bu konuda önce şiddetin durması, terör eylemlerine son verilmesi yönündeki gelişmeleri merak ve ilgiyle izliyoruz. Bunun yanı sıra tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar açık şekilde, sorunu tüm boyutlarıyla da tartışıyoruz. Bu konuda gösterilen tüm iyi niyetli çabalara destek vermeyi de doğru buluyoruz. Önümüzdeki dönemde hem gelişmeler hakkında daha fazla değerlendirmede bulunmak imkanı hem de önerilerimizi dile getirme fırsatı bulacağımıza inanıyoruz. Kürt meselesinin aynı zamanda ulus ötesi bir boyutu olduğunu da biliyoruz. Sonuçta güneyimizde Irak'a bağlı bir Kürdistan bölgesel yönetimi var. Onun denetimindeki topraklarda da PKK bulunuyor. Gerek Barzani yönetimi gerekse ABD bu konuda Türkiye'den asker ve sivil yetkililerle işbirliği yapıyor. Bunun yeterli olmadığını daha ileri düzeyde tedbirlerin devreye girmesi gerektiğini Türkiye en üst düzeyden sürekli tekrarlıyor. ABD Irak'tan çekilirken arkada en azından istikrarlı bir bölge bırakmak istiyor. Bunun için de Ankara ile birlikte çalışıyor. ABD ve bekası Türkiye ile iyi ilişkileri sürdürmeyi gerektiren Barzani yönetiminin PKK konusunda ellerinden geleni yapmalarını bekliyoruz. PKK şiddetinin son bulmasının ülkemizde Kürt meselesinin çözümüne yönelik çabalara ivme kazandıracağına, bölünme kaygılarını da ciddi şekilde gündemden kaldıracağına inanıyoruz. Kaldı ki, referanduma katılım oranları, boykota rağmen, Kürt kökenli vatandaşlarımızın da şiddetten kurtulmuş bir Türkiye'de, demokratik sistem içinde siyasete katılmak istediklerini, hür ve eşit vatandaşlar olarak yaşama iradesine sahip olduklarını gösterdi.'' -DESTEĞİN 38'LERE DÜŞMESİ- 12 Eylül referandumundan sonra artık yeni anayasa yapmaya hazır bir Türkiye olduğunu belirten Ümit Boyner, ''Bu Türkiye, askeri ve sivil bürokrasinin siyasi sistemimiz içindeki yeri, ağırlığı ve işleviyle ilgili eski tanımlama ve alışkanlıklarla bağını koparmış bir Türkiye'dir. Bu Türkiye, aynı zamanda üzerindeki her yönden gelen şiddet şantajına başkaldırmış bir Türkiye'dir. Türk toplumu en yakıcı sorununun sivil siyaset zemininde ve artık mutlak surette şiddeti reddederek çözme talebini de iletmiştir. Bunların yanı sıra bu Türkiye, hukukun üstünlüğüne dayalı, güçler ayrımını kurumsallaştırmış, temsil adaletinin sağlandığı, birey haklarına saygılı demokratik bir devlet, toplum ve rejim hedefine ulaşmak için harekete geçmek isteyen ve AB değerlerinin yerleşmesi hedefine yönelmiş bir Türkiye'dir'' şeklinde konuştu. -ABD'NİN ÜSTÜNLÜĞÜ...- Çok anlaşılır nedenlerle Türkiye'nin kendi içine döndüğü bu zaman diliminde dünyanın da boş durmadığını belirten Boyner, 21. yüzyılın ilk 10 yılında dünyadaki yerleşik güç dağılımını, var olan düzenin temel kurallarını ve dengelerini sarsan gelişmeler yaşandığını, hızlandırılmış bir tarih akışı içinde Batı dünyasının, özellikle ABD'nin uluslararası sistem içindeki siyaseten mutlak üstünlüğünü yitirdiğini söyledi. Boyner, 2008 krizinin gelişmiş ekonomileri büyük ve altından kalkması çok uzun sürecek borç yükleri altında bırakırken, zamanında Batı'nın baskısıyla mali politikalarında disiplin kurmuş, finansal balonların cazibesine kapılmamış ekonomileri ön plana çıkardığını kaydetti. Bu 10 yılın sonunda siyaseten, ideolojik olarak ve ekonomik gelişmeler açısından herkesin bir bilanço çıkarmaya başladığını, uluslararası rekabetin ekonomik boyutunun önemi herkesçe gayet iyi algılandığından ekonomi yönetiminin, teknoloji kullanımı ve yaratıcılık stratejik düşüncenin de odağına oturduğunu belirten Boyner, bu sayede 2010'la başlayan yeni 10 yıllık dönemde ve ötesinde nasıl bir dünya düzeninin şekilleneceği konusunda yeterince ipucunun toplandığını anlattı. Boyner, ''Görünen o ki, krizle birlikte başlayan geçiş döneminde devletin piyasalarla ilişkisinin ne olacağı konusunda ciddi bir tartışma ve mücadele yaşanacak. Küresel boyutları olan sorunları ulus-devletin egemenlik anlayışı ve çerçevesi içinde çözme gayretleri sürecek. Ancak bu konudaki diretmeler küreselleşmenin mantığını engelleyemeyecek. Küresel yönetişim gereksinimi giderek daha ağır basacak. Bu bağlamda mevcut uluslararası kuruluşların yeni dönemin gerçeklerini, güç dağılımını yansıtacak şekilde yeniden yapılanmaları da gerekecektir'' diye konuştu. Boyner, bu yeniden yapılanmada ekonomi yönetiminde doğru tercihleri yapmış bir Türkiye'nin ön plana çıkabileceğine de inandıklarını ifade etti. -''TARTIŞMALARA KATILMA ZAMANIMIZ GELDİ VE HATTA GEÇİYOR BİLE''- Öte yandan dünya siyasetinin önde gelen oyuncularının geleceklerini kurmak üzere gündelik yönetim sorunlarının ötesine giden planlar yapmaya, stratejiler üretmeye başladığını ifade eden Boyner, şöyle devam etti: ''Bizim de artık bu tartışmalara katılma zamanımız geldi ve hatta geçiyor bile. Geçtiğimiz yazın cehennem sıcakları iklim değişikliği, küresel ısınma konularında en inatçı kafalarda bile soru işaretlerini çoğalttı. Ekonomik yapının farklı enerji kaynaklarına dayanması gerekliliği giderek daha yaygın kabul görüyor. Dünya artan bir hızla fosil yakıt sonrası döneme hazırlanmaya başlıyor. O dönemin gerektirdiği teknolojileri üretenler, o teknolojinin kullanıldığı ürünleri icat edenler, üretenler ve pazarlayanlar ön plana çıkacak. Biyolojide, gen biliminde her gün insan tahayyülünü aşan ufuklar açılıyor. Bu alanlardaki araştırmaların sonuçlarını, teknolojinin imkanlarını hayata geçirecek olanlar tabii ki ekonomik aktörler ve piyasa koşullarıdır. Ancak tarihten de biliyoruz ki bu tür büyük teknolojik sıçrama dönemlerinde devletlere de büyük görev düşer. Nitekim bugünkü tartışmaların önemli bir bölümü piyasa ile devlet arasındaki işbölümünün nasıl tanımlanacağı üzerinde. Bir yandan devletin, piyasanın işleyişini kolaylaştırıcı, yönetişime ağırlık veren, düzenleyici bir yapılanmaya geçmesi, diğer yandan teşvik unsurunun teknolojik ve ekonomik ufukları açmak üzere nasıl kullanılacağı gündemde... Türkiye açısından bu tabloya baktığımızda acilen benzer tartışmaları en geniş katılımla yapmamız gerektiği sonucuna varıyoruz. Bu bağlamda özel teşebbüsün ve girişimciliğin önemi, konumu ve bu atılımlarda oynayacağı rol meselesine de değinmek gerekiyor.'' -AB ÜYELİK SÜRECİ- Ümit Boyner, konuşmasında AB üyelik sürecine de değinerek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün AB'nin Türkiye'yi dışlayıcı tavrından ve ekonomik gücüne koşut bir siyasi cevvaliyet içinde olmamasından şikayet ettiğini söyledi. Boyner, şu görüşleri dile getirdi: ''Gerçekten de Türkiye dosyası gibi bir dosyanın AB üyelerinin bazılarında ele alınış şekline bakıldığında ülkemizde daha şunun şurasında 6 yıl önce yüzde 70'lerde seyreden üyeliğe desteğin 38'lere düşmesine şaşmamak gerekir. Bu bizce sürdürülemez bir durumdur ve gereği yapılmalıdır. Hükümetimizden AB sürecini canlandırmasını ve 6 yıl önceki ruha dönülmesini istemek doğaldır. Ancak Kıbrıs meselesinde çözüme yönelik bir ışık ortaya çıkmadıkça da bunun gerçekleşemeyeceği bellidir. Dünyadaki yeni yapılanmada Türkiye Avrasya'nın çengelli iğnesidir. Gücü, Batı sisteminin bir parçası olarak, çevresiyle yapıcı ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkiler kurmasından kaynaklanmaktadır. AB'nin de gerek ekonomik gerek stratejik açılardan böyle bir üyeye ihtiyacı fazla açıklama gerektirmeyecek ölçüde aşikardır. Önümüzdeki dönemde, ekonomik krizin etkisinin yarattığı olumsuz havaya rağmen, bu ilişkileri canlandırmak için yeni bir heves, yeni bir şevk ve hepsinden önemlisi karşılıklı olarak yeni bir dille harekete geçmek gerektiğine inanıyoruz.''