Birleşmiş Milletler kararlarının taraflar uzlaşmadığı sürece Kudüs konusunda herhangi bir tasarrufta bulunulmaması görüşünü benimsediğini kaydeden siyaset bilimci Johannes Becke, bu tutumun değişmeyeceğinin İsrail ve ABD tarafından da kabul edildiğini söyledi.
"Kudüs'ün fiilen İsrail'in başkenti olduğunu herkes biliyor ama hukuken öyle değilmiş gibi davranma gereği hissediliyor" diyen Becke, ABD'nin kararının ardından yaşananları da "sembolik bir mizansen" olarak nitelendirdi.
BM Genel Kurulu'nda perşembe gece düzenlenen oturumda, ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararına karşı çıkan ve tüm semevi dinler için önemli kabul edilen kentin statüsünü belirleyen tasarının 128 oyla kabul edilmesini DW Türkçe'ye değerlendiren Becke, şunları söyledi:
ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail başkenti olarak tanıma kararı BM Genel Kurulu'nda reddedildi. Oylama sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sonuç beni şaşırtmadı. Uluslararası toplum on yıllardır aynı tutumu sergiliyor. BM kararları temelinde taraflar uzlaşmadığı sürece Kudüs hakkında herhangi bir tasarrufta bulunulmaması görüşü benimseniyor. ABD'nin Kudüs kararından sonra da bunun değişeceğini sanmıyorum. Büyük çoğunluk İsrail'e karşı tavır alıyor. İsrail Avrupa ülkelerinin tavrının kolay değişmeyeceğini de biliyor. ABD'de aynı kanıyı taşıyor. Bu bakımdan karar şaşırtmadı.
Genel Kurulu'nun siyasi anlamı var mı, yoksa sadece sembolik bir karar mı?
Bağımsız bir devlete kavuşma mücadelesi veren diğer ulusal hareketlerden farklı olarak Filistinlilere BM Genel Kurulu'nda büyük sempati duyuluyor. Örneğin Batı Sahra meselesinde Fas işgaline karşı karar alınması son derece zor olmuştu. Filistinliler Arap devletleri ve bloksuzlar tarafından desteklendikleri için daha şanslı konumdalar. Bu bakımdan Genel Kurul'da tek taraflılığın gelenek haline geldiği söylenebilir. 1995 yılında alınan ve 1995'te kaldırılan ‘Siyonizm ırkçılığın bir çeşididir' kararı hatırlardadır. Dolayısıyla Genel Kurul'un cephe alması İsrail için sürpriz olmadı.
"Kudüs yüzünden kopan kıyamet aslında sembolik bir mizansendir"
Bu durumda değişen bir şey olmayacak mı?
Kudüs konusunu İsrail devletinin devletler hukuku temelinde resmen tanınmasının dışında tutulması, Kudüs'ün bölüneceği ve bir Arap devletinin kurulacağı beklentisinin neticesidir. Kudüs yüzünden kopan kıyamet aslında sembolik bir mizansendir. Kudüs'ün fiilen İsrail'in başkenti olduğunu herkes biliyor ama hukuken öyle değilmiş gibi davranma gereği hissediliyor. Bunun kime yaradığını kestirmek zor.
Başkan Trump'un Kudüs hamlesi çok toz kaldırdı. Bu siyaseten akıllıca atılmış bir adım mıydı?
Bu karar uzun vadede taraflardan hiçbirine bir şey kazandırmaz. ABD açısından Kudüs'ün nihai statüsünü ilgilendiren bir değişiklik söz konusu olmaz. Netanyahu ve Trump, Kudüs kararını taraftarlarına sembolik bir zafer olarak satabilirler. Ancak karar kulis ardında İsrail ile Filistinliler ve birçok Arap devleti arasındaki yakınlaşma arayışına zarar verir. İran'ın bölgedeki egemenlik iddiası nedeniyle İsrail barış anlaşması imzaladığı Mısır ve Ürdün gibi, resmen barışmadığı Suudi Arabistan ile de yakın temas halinde. Böyle bir ortamda Kudüs anlaşmazlığını gündeme getirmesi, ABD yönetiminin bölgenin gerçeklerini kavramaktan ne kadar uzak olduğunu gösterir.
"Filistinlilerle ne kadar dayanışıldığını görmek için Arap ülkelerinin mültecilerle nasıl davrandığına bakılmalı"
Arap ve diğer Müslüman ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Söyledikleri sadece sembolik anlam mı taşıyor?
Kudüs meselesi hem Filistin ulusal hareketi ve hem de Siyonizm'in dikkat toplamak için kullandığı tarihi bir enstrümandır. Hristiyan Siyonistler, Yahudiliğin Kudüs'e avdet etmesine ezelden beri ilgi göstermişlerdir. 1920'lerde Filistinliler Kudüs üzerinden geniş bir kamuoyu oluşturmayı başarmalarından sonra anlaşmazlık bölgesel boyutlara taşınmış, zamanla da küresel anlamda önemsenen bir mesele haline gelmiştir. Arap dünyasında ise bu çoğunlukla boş sözlere dönüşmüştür. Bana kalırsa Filistinlilere ne kadar dayanışma gösterildiğini anlamak için Arap ülkelerinde Filistinli mültecilerle onların çocuk ve torunlarına nasıl muamele edildiğine bakılmalıdır.
Sizce Filistinliler ne kadar dayanışma görüyorlar?
Tabii ki "Kudüs bizim için önemlidir. Filistinliler bizim için önemlidir”, demek kolaydır. Ancak siyasi gerçeklik, özellikle Arap Baharından beri Arap ülkelerini farklı ve acil konuların Kudüs'ün sınırlarından daha çok ilgilendirdiğini gösteriyor. Arap liderler jeo stratejik realitelerin ışığında, ilerde de bir İsrail devletinin olacağını ve Kudüs'ün İsrail devletinin başkenti olarak kalacağını biliyorlar. Gelecekte bölgesel ittifaklar kurulurken İsrail'in kısmen bu ittifaklara dâhil edilmesinin akıllıca bir davranış olacağını da.
Kersten Knipp
© Deutsche Welle Türkçe