Ekonomi

Bize bir şey olmaz tavrını anlayamıyoruz

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, AKP hükümetinin küresel ekonomik kriz karşısındaki 'Bize bir şey olmaz tutumunu' eleştirdi.

19 Aralık 2008 02:00
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, AKP hükümetinin küresel ekonomik kriz karşısındaki tutumunu eleştirerek "Dev kurumların çöküşünün görüldüğü bir ortamda 'bize bir şey olmaz' tavrında ısrar etmeyi anlamakta güçlük çekiyoruz" dedi.

TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Konseyi, Sheraton Otelinde toplandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de katıldığı toplantının açılışında bir konuşma yapan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Koç, ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Sözlerine ''umutlarımızın kaygılarımıza baskın çıkması dileğiyle'' şeklinde başlayan Koç, 2008 yılında dünyanın önemli değişimler yaratmasını bekledikleri gelişmelere sahne olduğunu ifade etti. Koç, her ülkeyi etkisi altına alan ekonomik krizin finans ve ekonomi dünyasını yeniden şekillendirmeye hazırlandığını bildirdi.

Bir yandan Gürcistan örneğinde olduğu gibi politik gerilimlerin kolaylıkla klasik savaşlara dönüşebildiğine dikkat çeken Koç, öte yandan Hindistan örneğinde olduğu gibi siyasi mesajını iletmek için kitlesel kurbanlar peşinde koşan terörün dünyada huzurun önümüzdeki yıllarda da çok kolay sağlanamayacağını açıkça gösterdiğini kaydetti.

Koç, ''İki faktörün bir araya gelmesi, yani paylaşılacak pastanın küçülmesi ve şiddet eğiliminin artışı, küresel planda nasıl bir geleceğin bizi beklediği hususunda ciddi kaygılar uyardırıyor'' dedi.

Yaşananları kapanmakta olan bir dönemin tortuları olarak görmenin yanında açılmakta olan yeni bir dönemin tohumları olarak da görmenin mümkün olduğuna değinen Koç, şunları söyledi:

''Bizlere iyimser veya kötümser bakış açısının egemen olmasını, başta ABD olmak üzere gelişmiş dünyanın liderlerinin geleceği şekillendirmedeki gücü ve kapasitesiyle, kendi dışlarındaki güçlerle geliştirecekleri diyalog ve işbirliği belirleyecek.

Bu çerçevede bakıldığında ABD seçimlerinin sonuçlarını tüm dünyadaki siyaseti olumlu etkileyecek ve geleceğe ilişkin güçlü umutlar beslememizi sağlayacak bir gelişme olarak görmek şimdilik aşırı bir yorum olarak algılanmayacaktır sanırım. ABD'de başkanlığı net bir sonuçla kazanan Barack Obama'nın seçim kampanyası sürecinde verdiği mesajlar yeni dönemde ABD'nin yol haritası için önemli ipuçları vermiştir.''

Dünya ekonomisinin ve siyasetinin başını çeken ABD'nin küresel işbirliğine daha açık, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede nispi bir huzuru hedefleyen, anlaşmazlıklarda diyalogu ön plana çıkaran buna rağmen tehditlere karşı müteyakkız bir siyasal yapının oluşacağını vaat ettiğini de belirten Koç, ''Tabii biz bu ilk manzaraya ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaşmak durumundayız'' dedi.

Koç, tecrübelerinin, gelişmelerin ne yönde seyredeceğini, oturulan koltuklar ısınmadan, iktidar sahipleri gerçekten muktedir olmaya başlamadan görmenin mümkün olmadığını gösterdiğini ifade etti. Koç sözlerini, şöyle sürdürdü:

Türkiye yüksek tansiyon riski karşısında

''Bu da bizi 2009'da da hayatlarımızı henüz hala 3 temel faktörün şekillendireceği gerçeğine getiriyor: Ekonomi, siyaset ve terör... Dünya için geçerli olan bu durum, Türkiye için de sonuna kadar geçerli. 2009'da Türkiye, bu üç alanda yüksek tansiyon riskiyle yüz yüzedir.''

Konuşmasında ekonomi, siyaset ve terör risklerine de değinen Koç, 11 Eylül ile birlikte şekil ve kapsam değiştiren terörün tüm dünyada yalnızca siyasal değil ekonomik ve toplumsal sonuçlar da yaratmayı hedefleyerek saldırıda bulunduğunu anlattı.

Terörün sansasyonel eylemlerle hedef kitlesinde korku ve teslimiyet yaratmaya çalıştığına işaret eden Koç, bu yolla toplumsal kesimler arasına nifak sokulduğunu, siyasetin rotasından çıkarılmaya çalışıldığını, ekonomiyi de sabote ettiğini söyledi.

Ne yazık ki Türkiye'de de terörizmin yaratmaya çalıştığı kışkırtma ortamının zaman zaman başarılı olmanın kıyısına kadar gelebildiğine şahit olunduğunu vurgulayan Koç, 2009 yılının ekonomik ve siyasal gerilim noktalarının terörizme önemli fırsatlar sağlayacağının düşünülebileceğini bildirdi.

Türkiye'nin başında bunca sıkıntı varken bir de böyle bir toplumsal çatışma ile uğraşmak zorunda kalmasının büyük bir talihsizlik olacağını belirten Koç, bu yüzden Türkiye'de yaşayan her bireyin toplumsal gerilim alanlarında tansiyonu düşürmeyi ulusal bir görev olarak görmesi gerektiğini ifade etti.

Tansiyonun düşürülmesi gereken bir başka alanın ise siyaset olduğunu vurgulayan Koç, birkaç istisnai kısa dönem dışında Türkiye'de siyasetin son 20-25 yılda ekonomik gelişimi ve toplumsal dönüşümü sağlayacak bir atılımı şekillendirmek ve yönlendirmek yerine kendi kendini tüketen bir seyir izlediğini bildirdi.

Son yıllarda siyasi tansiyonun sürekli yükseldiğine, kısır çekişmelerin arttığına, ülke gündemini hep aynı konuların işgal ettiğine herkesin şahit olduğunu belirten Koç, ''2009 yılında zamanımızı, enerjimizi ve kaynaklarımızı mümkün olan en yararlı biçimde kullanmak istiyorsak siyasi tansiyonun yükselmesine kesinlikle izin vermememiz, ülke gündeminin toplumsal hedeflerimizle uyumlu olmasına özen göstermemiz gerekiyor'' diye konuştu.

Önümüzdeki zor yılda siyasetin izlemesi gereken akılcı rotanın en öncelikli unsurunun yerel seçimlere haddinden fazla anlam yüklenmemesi olduğunu belirten Koç, ''Ülkeyi rejim tartışmalarına sürükleyecek tutumlardan kaçınmak esas olmalıdır'' dedi.

Siyasi çatışma ile toplumsal çatışma arasındaki ince duvarın yıkılmasına yol açacak eylem ve söylemlerden arınmış bir mücadele şeklini benimseme konusunda azami gayret sarf edilmesi gerektiğini de belirten Koç, yıllardır ağır aksak da olsa bir ilerleme kaydetmişken demokratik reformların zemin kaybetmesinin de Türkiye'yi siyasal gerilim açısından hiç istemedikleri sonuçlara sürükleyebileceğini belirtti.

Koç, Türkiye'nin demokratik reform çizgisindeki yürüyüşüne devam etmesinin, siyasal tansiyonun düşürülmesine hizmet edecek en önemli gelişmelerden biri olacağını anlattı.


Türkiye-AB ilişkileri

Konuşmasında Türkiye-AB ilişkilerine de değinen Koç, AB'nin genişleme sürecinin ivme kazandığı noktada Türkiye'nin de hazır olması gerektiğini belirtti. Koç, küresel kriz veya yerel seçimler sebep gösterilerek AB reform sürecinin yavaşlatılmamasının büyük önem taşıdığını vurguladı.

AB'nin bir yandan reformların toplumsal mutabakat içinde kabul edilmesinin önemini vurgularken bir yandan da Avrupa'daki bazı kesimlerin Türkiye aleyhtarlığının bu mutabakatın gerçekleşmesinin önünü tıkayan tepkiler yarattığını görmezden geldiğine işaret eden Koç, bu çelişkinin giderilmesinin, müzakerelerin ucunun açık olduğu söyleminin terk edilmesiyle mümkün olduğunu bildirdi.

Yapılacakların üç aşağı beş yukarı belli olduğunu, dalgalanmalara karşı AB ve IMF gibi güçlü çıpalardan destek almanın listenin en başına yazılması gerektiğini belirten Koç, IMF anlaşmasının yaratacağı kredi olanaklarıyla döviz cinsinden yetersizliği nispeten dengeleyeceğini kaydetti. Koç, şöyle konuştu:

''AB sürecinin ivme kazanması ise güven artırıcı başka referans noktası oluşturacaktır. Bu zeminde istihdamı destekleyen ve istihdam maliyetini azaltan, üretimi destekleyen ve finansman maliyetini azaltan, piyasada likidite konusunda nispi bir rahatlama yaratan, iç talebi canlandıran, ihracatı destekleyen önlemler çok daha etkili sonuçlar üretebilecektir. Bunlara ek olarak, kriz sonrasını düşünerek ekonomide yapısal reformlara yeniden hareket kazandırmak gerekecektir.''

Günah keçisi yaratma çabaları

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Koç, konuşmasının sonunda 2001 krizinden herkesin ders çıkardığını belirterek, mali sistemin ve ekonominin güçlendirildiğini, şirketlerin rekabet gücünün artırıldığını söyledi. Koç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ancak, efsane şirketlerin, dev kurumların birer birer çöktüğünü gördüğümüz bir ortamda (bize bir şey olmaz) tavrında ısrar etmeyi, krizin varlığı ve yokluğu üzerine tartışma sürdürmeyi, gelişmelerin sorumluluğunu yükleyecek günah keçisi yaratma çabalarını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Tüm ülkeyi ilgilendiren böyle bir konuda bizler ekonomik ve sosyal tarafları bir araya getirip öneriler toplamanın, teknik kadrolara derinlemesine sektör analizi yaptırmanın ve kesimler arası mutabakat sağlamanın hükümetin asgari görevleri olduğunu düşünüyoruz. Hükümet bu asgari görevini layıkıyla yerine getirdiği takdirde Türk özel sektörü de tüm gücüyle çözüm üretimine katkıda bulunabilecektir.'' (AA)