Yaşam

Bir seri katilin itirafları

Tiyatro Festivali kapsamında İstanbul’a gelen John Malkovich, ‘Şeytani Komedya’ adlı oyunda sahneye çıktı. Çok tartışılan performansında kimilerine göre müthiş

16 Mayıs 2010 03:00

T24- Tiyatro Festivali kapsamında İstanbul’a gelen John Malkovich, ‘Şeytani Komedya’ adlı oyunda sahneye çıktı. Çok tartışılan performansında kimilerine göre müthiş, kimilerine göre berbattı.

Milliyet Ekonomi Servisi Müdürü Murat Sabuncu oyunla ilgili izlenimlerini şöyle yansıttı:

 

 Bir kadını sutyeniyle boğmak

Bir adam.
 Beyazlar içinde.
 Hatta o kadar ki ayakkabıları ve çorapları bile.
 Sadece gömleği siyah.
 Tertemiz bir alanda küçücük bir leke gibi.
 Ya da kocaman dünyada ufak bir iz..
 Hayatını anlatıyor.
 Kimi zaman, o anlattıkça etraf daha çok kararıyor..
 Bazen anlattıkları, verdiği küçücük mesajlar etrafa ışık saçıyor..
 Şaşırıyorum kendime.
 Bir seri katil o.
 Hatta en ünlülerinden.
 Ve bir katil zaman zaman da olsa neden bu kadar etkiledi beni diye soruyorum kendime.
 Elbette "katilliği değil" etkilendiğim.
 Ve seyrettiğim bir tiyatro oyunu.
 Sahnede John Malkovich var.
 Şeytani Komedya'yı oynuyor.
 Gerçek bir hayat hikâyesi.
 Gazeteci - yazar Jack Unterweger'in öyküsü bu.
 Kabaca bakarsanız bir seri katilin itirafları.
 Derine inerseniz annesiyle başlayan "arızalı kadın" tarifinin sonraki tüm  ilişkilerini etkilemesi.
 Terk edip giden, aramayan, sormayan ama hep hayran olunan, özlenen bir
 anne.
 25 yaşında bir fahişeyi sutyeniyle boğarak öldürüyor.
 Hapse giriyor. Orada kendini geliştiriyor. Öyküler, şiirler yazıyor.
 Sonra kendi hayatını anlattığı otobiyografisini..
 Kısa sürede Avusturya'da en çok satan kitap oluyor.

 Birçok hayranı var.
 Ne garip çoğu kadın hayranlar.
 Serbest kalması için kampanyalar düzenleniyor.
 Ve rehabilite edilebileceği düşüncesiyle şartlı tahliye ediliyor.
 
Sonra.
 Bir yazar olarak Viyana, Prag, Graz ve Los Angeles'ta "gezilere" çıkıyor.
 Dikkat çekici geziler bunlar...
 Her gittiği yerde polislerle beraber bölgedeki "fahişe" cinayetlerini  anlamaya çalışıyor.
 Ve ne ilginç gittiği her yerde arkasında "öldürülmüş" fahişeler bırakıyor.
 Hepsi aynı şekilde, sutyenleriyle.
 Önce kimse onun yaptığına inanmak istemiyor.
 Zaten o da reddediyor.
 Ama sonuçta ipuçları onu sıkıştırıyor.
 "Mahkûm" oluyor yeniden.
 Ama kısa bir süre sonra "masum."
 Çünkü temyize gidemeden öldüğünden Avusturya yasalarına göre "suçluluğu kesinlik    kazanmadığı" için "masum" kabul ediliyor.
 O bu masumiyeti kazanmak için kimseden yardım beklemiyor.
 Kendi işini kendi görüyor.
 Hücrede kendini asıyor.
 Kadınları sutyenleriyle boğarken yaptığı düğümün aynısını intihar ettiği ipe aynı şekli vererek  yapıyor.
 
 Arkada bir orkestra. Wıener Akademie.
 Önde John Malkovich ve iki soprano.
 Bir masa bir sandalye.
 Tüm hikâye özellikle bu ikisinde şekilleniyor.
 Sandalyede "sevişiyor" aşığıyla.
 Öyle bir sahne ki.
 Kadın adamın kucağında.
 Müthiş bir solo parça söylüyor.
 "La scena di Berenice."
 Adamın başı kadının sırtında.
 Sadece elleri.
 Onlara kitleniyorsunuz..
 Birbirine kenetlenmiş.
 Ve adeta uçuyor gibi.
 Müthiş bir romantizm..
 Aynı sandalye.
 Bu kez başka bir kadın.
 O sandalyede şiddet var.
 Kadını o sandalyenin üzerinde sutyeniyle boğuyor.
 Sürüklüyor.
 Sonra yere yatıyor.
 Üzerine hayat hikâyesini yazdığı kitaplardan bir örtü yapıyor.
 Koluna, göğüslerine, bacaklarına her yere bir kitap..
 Sanki hayat hikâyesini o cesedin üstüne örtüyor.
 
 Arada nasihatler veriyor.
 Bir kadını mutlu etmek için "dinleyin" diyor.
 Kadınları "onlar benim saplantım, dünyam, cenettim, perişanlığım, kaderim"  diye tarif ediyor.
 Onlarsız olamıyor, onlarla olamıyor, geçmiş, gelecek hepsi içinde kaybolup gidiyor..
 
Son dönemde seyrettiğim "gerçek hayatın sahneye aktarıldığı" en iyi oyun, en başarılı performans..

 İKSV'ye teşekkürler.