T24 - Cengiz Özdemir
www.cengizozdemir.net
Yahya Kemal'e göre Türkiye'ye alafrangalığı getiren bu ailenin kökeni Girit'e dayanır. Bu nedenle soyadları Gritti'dir. Aile 18. yy. da Girit'ten Venedik'e yerleşir. Ailenin "Bey" lakaplı üyesi Andreas Gritti'nin Fatih döneminde İstanbul'a yerleştiği sanılıyor. Andreas Gritti Osmanlı ile Venedik arasında özellikle buğday ticaretinden çok zengin olmuştur. Galata'da sur dışında Pera bağları denilen bölgede, bugünkü Postacılar sokağının alt kısmında inşa ettirdiği muhteşem bir malikanede yaşar. Ticaret ile savaşın yan yana sürmeyeceğini bildiği için Osmanlı ile Venedik arasında sık sık patlak veren savaşlar ve gerginliklerde her zaman arabulucu rolü üstlenmiş, savaşların en kısa sürede sona erdirilmesine ve barış anlaşmalarının kalıcı olamasına önayak olmuştur. Hatta 1499 da başlayıp 1502 de biten Osmanlı- Venedik savaşından sonra anlaşma metninin Andreas Gritti tarafından hazırlandığı bilinir. Bu anlaşmalar sayesinde Venedik'li tüccarların belli bir süre vergiden muaf olmalarını ve Balyos'ların (Venedik elçileri) üçer yıl bu görevi sürdürmeleri gibi ayrıcaklılar elde etmiştir. Kendisi de bir dönem Balyosluk yapmıştır.
(Andreas Gritti'nin Tiziano tarafından yapılan portresi)
Andreas Gritti' nin Venedik'te resmi nikahlı bir eşi olmasına rağmen Konstantiniyye'de de kadınlarla ilişkilerini sürdürmüş ve Rum kadınlardan dört oğlu olmuştur. Pierre, Alvise, Lorenzo ve Gregorio isimli gayrı meşru çocuklarının tamamını yanına alarak 1504'de Venedik'e geri döner. Ticaret'ten elde ettiği muazzam servetle bir takım siyasi manevraların içine girer ve 1523'de Venedik Doj'u (Devlet Başkanlığı) görevine seçilir. Tam 15 yıl bu görevde kalır. Aynı yıl Makbul İbrahim Paşanın da sadrazamlığa getirilmesi enteresan bir paralellik yaratmıştır. Venedik doju mükemmel Türkçe, Osmanlı sadrazamı ise mükemmel İtalyanca konuşuyordu. Belki de bu nedenle bu dönem Venedik ile Osmanlı arasındaki en sakin dönemdir. Ticari ilişkiler hızla gelişir ve Akdeniz'deki barış ortamı Venedik'in hızla zenginleşmesine yol açar. Rönesans'ın en önemli ressamları bu dönem Venedik'te başyapıtlarını üretirler. Onlardan biri de Tiziano Vecellio'dur. Tiziano aynı zamanda Doj Andreas Gritti'nin de bir portresini yapar. Andreas Gritti iktidarının son yılında patlak veren Osmanlı- Venedik savaşına mani olamaz ve 1538 yılında ölür. Bugün Venedik'deki San Marco meydanında Dükler Sarayının dış cephesinde 1536'da yapılmış bir heykelde Doj Gritti'yi görebiliriz.
(San Marco Meydanındaki Andreas Gritti Heykeli)
(Doj Gritti'nin Kendi Adına Bastırdığı Para)
Doj, oğullarının eğitimine önem verir ama sonuçta onlar gayrı- meşru çocuklardır ve Venedik'te yükselme şansları olamazdı. Hepsi İstanbul doğumlu bu çocuklardan sadece birisi Alvise (Luigi) Gritti (1480-1534) İstanbul'a geri döner. O da babası gibi tüccardır ve özellikle şarap, altın, gümüş, safran, tuz ve buğday ticaretinden bir servet edinmiştir. Bu arada iktidarda olan Kanuni'nin Sadrazamı Makbul İbrahim Paşa ile oldukça samimi olur ve danışmanlığını üstlenir. Maceraperest bir kişiliğe sahip olan Alvise Gritti, babasının da nüfuzunu kullanmayı bilmiş ve Venedik balyosunun maslahatgüzarlığını da üstlenmiştir. Böylece hep Osmanlı sarayına hem de Venedik elçiliğine bilgi taşıdığı söylenir.
Müslüman olarak öldü
Osmanlı'nın bu dönemde iki büyük hedefi vardı. Birinci hedef Roma (dolayısıyla Vatikan) ve Viyana (dolayısıyla Habsburg hanedanlığı) idi. Biri dini, diğeri siyasi iki merkez adeta birer kızıl elma olarak Kanuni'nin önünde duruyordu. Venedik ise hem Habsburg hanedanı hem de Osmanlı hanedanı arasında sıkışmıştı. Gerek Pargalı İbrahim'in gerekse Bey-Oğlu Alvise'nin etkisiyle Osmanlı, Roma yerine Avusturya- Macaristan'a yönelmeyi tercih etti. Venedik belayı mümkün olduğunca kendinden ve Roma'dan uzak tutmak için ne gerekiyorsa yapıyordu. Ancak bir hükümdarın oğlunun "kafir" Osmanlı ile bu denli sıkı-fıkı olması özellikle orta Avrupa ülkelerinde hoş karşılanmadı. Hatta neredeyse Venedik Osmanlı'nın işbirlikçisi olarak görülmeye başlandı. Türk ordusuyla birlikte Macaristan üzerine yapılan tüm seferlere katılan Alvise, Mohaç meydan savaşından sonra barış heyetinin de içinde yer almıştı. Pargalı İbrahim, Alvise'yi Macaristan ve Erdel Krallıklarının müfettişi gibi kullanıyordu. Alvise ise bu pozisyonundan inanılmaz bir güç ve zenginlik biriktirdi.Ancak onun gözü Macaristan krallığında idi. Oğulları için de Eflak-Boğdan Prensliğini istiyordu. Belki de bu nedenle 1531'de Alvise Müslümanlığını ilan etti. Bu durum Avrupa'da büyük sansasyon yarattı. Venedik çok zor duruma düşmüştü. Devlet başkanının oğlu müslüman olmuş ve "kafir"lerle birlikte Hıristiyan kanı döküyordu. Alvise'ye duyulan tiksinti ve nefret Habsburg yanlısı Macar beylerinden birinin onu oğullarıyla beraber tuzağa düşürerek yok etmesi ile sona erer. Alvise'nin tasfiyesinden iki yıl sonra da Pargalı tasfiye edilir ve Osmanlı- Venedik savaşları yeniden başlar.
Alvise Gritti'nin tam bir Osmanlı gibi yaşadığını, eğlenceye çok düşkün olduğunu, bir harem kurduğunu, Macaristan seferlerinden dönüşünde birçok antik heykeli sarayına diktiğini- böylece Pargalı'ya da örnek olduğunu, birçok sanatçı ve bilim adamını sarayında ağırladığını tarihçiler yazar. Babasından kalan sarayı daha da büyütmüş ve bu saray ileride semte de adını verecek olan "Beyoğlu Sarayı" adıyla anılmaya başlanmıştır. Saraydan bugüne bir iz kalmamıştır. Sonraki yıllarda yıktırılarak buraya Venedik Elçiliğinin binası (bugünkü İtalyan Konsolosluğu İkametgahı) inşa edilmiştir. Alvise'nin sarayından kalan yegane iz konsolosluğun girişindeki Venedik Devletinin simgesi olan Aslan rölyefidir.
(İtalyan Konsolosluğunun Bahçesindeki Venedik Aslanı)