Gündem

'Bazı bilgisiz gazetecilere Balyoz dersleri'

Alper Görmüş, Balyoz delili sayılan, 11 No'lu CD'de yer alan zamanlama çelişkileri konusunda medyada çıkan haberleri eleştirdi

10 Nisan 2012 12:37

 

Alper Görmüş
(Taraf, 10 Nisan 2012)
 
Balyoz davasının en önemli delili sayılan 11 No’lu CD’de yer alan zamanlama çelişkileri, baştan beri kamuoyunu meşgul eden en önemli noktalardan biri oldu.
 
Davanın bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dany Rodrik, CD’de çok sayıda “zamanlama çelişkisi” saptadılar ve bunları, birlikte yazdıkları blogda kamuoyuna duyurdular. Ciddi, cevaplanması gereken iddialardı bunlar; çünkü CD’nin hazırlandığı öne sürülen 2002 sonu- 2003 başında var olmadıkları kesin olan bazı dernek, gazete, firma vb. 11 No’lu CD’de yar alıyordu... Düşünün; 2003’te oluşturulan bir CD’de, diyelim 2005’te faaliyete geçmiş bir gazete, ya da çok daha sonra adı değişmiş bir firmanın yeni adı yer alıyor! Böyle şeyler...
 
Doğan ve Rodrik’e göre, zamanlama çelişkileri, belgelerin bir çete tarafından sonradan (2009’da) üretildiğini gösteriyordu.
 
Bugün dahi belgeler arasında yeni zamanlama çelişkileri bulunup kamuoyuna açıklanıyor, Ergenekon ve darbe davalarına “soğuk” gazeteciler sütunlarında bunları tekrar ederek kamuoyunun zihnindeki kuşkuların daha da derinleşmesine yardımcı oluyorlar.
 
Ne var ki sözünü ettiğim gazeteciler bu işi yaparken derin bir bilgisizlikle hareket ediyorlar. Bugün bile 11 No’lu CD’nin dışarıda bir yerlerde bir “çete” tarafından herhangi bir bilgisayarda kaydedildiğini zannediyorlar. Bugün bile 11 No’lu CD’nin kaydedildiği harddiskin 6 Aralık 2010’da Gölcük Donanması’nda yapılan aramada İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün döşemesi altındaki gizli bölmede bulunduğunu bilmeden yazıyorlar.
 
O nedenle, Balyoz davasındaki zamanlama çelişkilerini ele alacağım bu yazıda konuya dair temel noktaları da hatırlatıp özetlemeye çalışacağım.
 

Güncelleme savunması ve üstveriler meselesi

 
Zamanlama çelişkileri etrafında dile getirilen iddiaların neredeyse tümünün TSK’da zaten tutulan ve sürekli olarak güncellendiğini bildiğimiz listelerle alakalı olması, “listeler sonraki tarihlerde güncellendiği için, 2003’te var olmayan ya da adı sonradan değişen dernek, gazete, firma vb. de Balyoz belgelerinde yer alıyor” izahını güçlendiriyor. (Mehmet Baransu Taraf’ta yazmakta olduğu Balyoz dizisinde “güncelleme”nin TSK’da rutin bir iş olduğunu, bizzat TSK mensuplarının konuşmalarından derlediği çok sayıda örnek üzerinden bir kez daha gösterdi.)
 
Fakat bu izah, güncelleme yapılan dosyaların üstverilerinin (tarih, kullanıcı adı, vb.) nasıl olup da 2003’e ait üstveriler olarak kalmaya devam ettiğini açıklayamıyor. Öyle ya, dosyanın her yenilenmesinde (ya da her güncellemede) tarihin ve kullanıcı adının da otomatik olarak değişmesi, yenilenmesi gerekirdi.
 
Doğan, Rodrik ve başkaları işte bu noktadan kalkarak, “Bir sahtekârlar çetesi var, bunlar 2009’da oturup 2003’e dair bir senaryo yazmışlar” iddiasını öne sürüyorlar.
 

Gölcük’ten önce, Gölcük’ten sonra

 
Ben, elimizde 11 No’lu CD’nin olduğu, fakat onun üretildiği bilgisayarın ve harddiskin olmadığı; dolayısıyla tartışmaların sadece CD üzerinden yürütüldüğü Aralık 2010 öncesinde, iddiaların ciddi olduğunu ve bunların savcılar tarafından mutlaka izah edilmesi gerektiğini belirten yazılar kaleme almıştım. O dönemde son sözüm şöyleydi:
 
“Bu zamanlama çelişkileri, mahkemeyi, belgelerin sonradan ‘üretilmiş’ olduğuna karar vermeye sevk edebilecek kadar ciddidir; meğerki savcılar bunların nereden kaynaklandığını izah edebilsinler... İşin uzmanları, buradaki muammayı açıklayacak yegâne şeyin, o yıllardaki harddiskler olduğunu söylüyorlar... Savcılar şimdi bunların izini sürüyor olmalılar.” (Taraf, 28 Aralık 2010)
 
Savcılar, o harddiske 6 Aralık 2010’da ulaştılar... O tarihte bir ihbar üzerine Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nda arama yapıldı ve İstihbarat Müdürü Binbaşı Kemalettin Yakar’ın (şimdi Balyoz davasında tutuklu) odasındaki döşemenin altında oluşturulmuş gizli bölmede yeni belgeler ele geçirildi. Ele geçirilenler arasında bir de harddisk vardı; bir süre sonra onun, meşhur 11 No’lu CD’nin yazıldığı harddisk olduğu anlaşılacaktı. (Sonradan o da kendince bir şöhret geliştirecek, 5 No’lu harddisk adıyla yüzerce habere konu olacaktı.)
 
Yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin canına okumak için “sahte” bir CD hazırlayan çete, o CD’yi oluşturdukları harddiski Donanma’nın kalbine, istihbarat biriminin döşemelerinin altına gömmüşler, orada saklıyorlardı.
 
Bu yeni bulgu, 11 No’lu CD’nin sahte olduğu ve çete tarafından hazırlandığı iddialarına ölümcül bir darbe indiriyor, CD’nin darbeciler tarafından hazırlandığı şeklindeki savcılık iddiasını güçlendiriyordu. Öyle ya, suç aletlerini Donanma’nın istihbarat biriminde saklamaları için “çete”nin deli olması gerekirdi.
 

“Harddiski oraya ‘çete’ gizlemiştir”

 
İşte o noktadan itibaren 11 No’lu CD’nin “made in Balyoz” olduğu, güncellemelerin de bizzat darbeciler tarafından yapılmış olduğuna dair kanaatim daha da güçlendi. Çünkü öbür ihtimali kabul etmek imkânsız gibi bir şeydi.
 
Ne var ki, CD’deki dosyaların üstverilerinin hâlâ 2002’yi ve 2003’ü işaret etmesindeki muamma varlığını sürdürüyordu. Ben, işte tam bu noktada, yazının başlığında ifade ettiğim gibi “bir ihtimal daha var” dedim ve başka bir izah geliştirdim... Fakat onun ne olduğunu söylemeden önce, 11 No’lu CD’nin yazıldığı harddiskin Donanma’nın kalbinde ortaya çıkmasını Pınar Doğan ve Dani Rodrik’in nasıl karşıladığına bakalım. (Bunu gerekli gördüm, çünkü benim biraz sonra dikkatinize sunacağım izahımı oluşturmada onların yazdıklarının da payı var.)
 
Doğan ve Rodrik’in “çete” iddialarının mantıksal tutarlılığı ancak şu varsayım altında devam edebilirdi: Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen belgeleri de aynı “sahtekârlar çetesi” üretmiş, oraya yerleştirmiş ve ardından da savcıya ihbar etmiştir.
 
Nitekim Doğan ve Rodrik de bu tuhaflığı bloglarında aynen böyle izah ettiler:
 
“Şimdi Gölcük’e gelelim. Burada olan nedir? Gene bazı gerçek belgeler sahte belgelerle paketlenip, bu sefer dışarı sızdırılacağına içeride saklanmıştır. Kim yapmıştır bunu? Besbelli, çetenin donanma komutanlığındaki işbirlikçisi ya da işbirlikçileri. Bu olabilir mi? Niye olmasın? Çetenin 1. Ordu’da işbirlikçileri varsa donanma komutanlığında da olmasına şaşırmamak gerekir.” (“Balyoz Davası ve Gerçekler” blogu, 21 Ocak 2011)
 

İstihbaratçı Binbaşı: “Çuvalları oraya ben koydum”

 
Koyu bir çaresizlik duygusuyla kaleme alınmış olan bu “çözümleme” bir süreliğine de olsa iş gördü. Çünkü nihayetinde “teorik olarak” geçerli bir ihtimale işaret ediyordu: “O harddiski oraya ‘çete’ koymuştur” tezini ampirik olarak çürütebilmeniz, yani “çete”nin koymadığını gösterebilmeniz için onu oraya kimin koyduğunu gösterebilmeniz gerekir.
 
Sonunda o da oldu. Sözkonusu belgeler ve meşhur 5 No’lu harddisk odasının döşemesinin altında bulunan İstihbarat Müdürü Binbaşı Kemalettin Yakar, Gölcük belgelerine dair davanın üçüncü duruşmasında (11 Ocak 2012), dokuz çuval içinde bulunan belgeleri döşemenin altına bizzat kendisinin sakladığını söyledi. Yakar ilave olarak, 11 No’lu CD ve diğer dijital belgeleri çuvallar sonradan açıldığında, savcılık sorgusunda gördüğünü belirtti.
 
Yani şunu imâ ediyordu Kemalettin Yakar: “Benim gizlediğim çuvallarda CD’ler yoktu, onları çuvalların içine sonradan birileri tıkıştırmış olmalı...”
 
Bu hikâye bana çuvala sığmayan mızrakların anlatıldığı meselleri anımsatıyor ama, hiç kuşkusuz Yakar’a inananlar da olacaktır; Pınar Doğan ve Dani Rodrik gibi...
 

Bir ihtimal daha var...

 
Geldik Balyoz belgelerindeki zamanlama çelişkilerinin izahına... İki ihtimal var...
 
Birinci ihtimal: Doğan ve Rodrik’in deyimiyle “ordu içindeki sahtekârlık çetesi” 2009 civarında 5 No’lu harddiski kullanarak 11 No’lu CD’yi üretti, CD’yi kendine alıp harddiski sonra bir ihbarla ortaya çıkarmak üzere parke altına sakladı. Bu arada, bütün o salakça zamanlama hatalarını da yapmış oldular.
 
İkinci ihtimal: 11 No’lu CD de, 5 No’lu harddisk de darbecilerin öz be öz malıdır. Darbenin hafızasını her daim taze tutmak için bilgileri sürekli güncelliyorlardı. Yeni bir bilgi girdiklerinde ise bilgisayarın saatini bir istihbarata karşı koyma tekniği çerçevesinde manuel olarak eskiye ayarlıyorlardı. Ki böylece, ola ki belgeler deşifre olduğunda, zamanlama çelişkilerini öne sürerek “her şey sahte, her şey senaryo” iddiasını öne sürebilsinler.