Gündem

Baykal'a göre kaset yeni çekildi, devlet işi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ortaya atılan görüntüler için yakın çevresine, "Bu bir devlet işi, biliyorum" dedi.

10 Mayıs 2010 03:00
T24 - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve CHP Milletvekili ve Baykal'ın Eski Özel Kalem Müdürü Nesrin Baytok'la ortaya çıkan gizli görüntüler ardından CHP sessizliğini korurken, Baykal'ın yakın çevresine "Bu bir devlet işi, biliyorum. Kurultay hesaplaşması ve ya dış güçlerin yapacağı bir olay değil" dedi.

Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın "Bu bir devlet işi" başlığıyla (10 Mayıs 2010) yayımlanan yazısı şöyle:


Baykal, dün iki günlük sessizliğini bozarak çok yakınındaki bir isme “Bu bir devlet işi. Biliyorum” demiş. CHP kurmayları, kasetin iddia edildiği gibi “kurultay hesaplaşması” ya da uluslararası bir gücün işi değil, anayasa sürecinde CHP’yi etkisizleştirmeye yönelik olduğunu düşünüyor

Baykal, dün iki günlük sessizliğini bozarak çok yakınındaki bir isme “Bu bir devlet işi. Biliyorum” demiş. CHP kurmayları, kasetin iddia edildiği gibi “kurultay hesaplaşması” ya da uluslararası bir gücün işi değil, anayasa sürecinde CHP’yi etkisizleştirmeye yönelik olduğunu düşünüyor...

Bir demokrasinin geleceği açısından, siyasi bir figürün evlilik dışı bir ilişki yaşamış olması mı vahimdir, yoksa ülkede kritik bir dönemeçte ana muhalefet partisi liderinin en mahrem görüntülerinin gizli eller tarafından çekilmesi ve servis edilmesi mi?

Sizi bu soruyla baş başa bırakıyorum.

Gelelim Türkiye’yi sarsan en son kaset olayına.

CHP lideri Deniz Baykal, kendisine ait olduğu iddia edilen kasetin ortaya çıkmasından sonra dün de sessizliğini korudu. Medyada bu sessizliği utangaç bir veda gibi yorumlayanlar var.

Oysa dün genel merkezde tam tersi bir atmosfer sezdim. Evet, Baykal henüz nasıl bir yol izleyeceğine karar vermiş değil. Bugün Merkez Yürütme Kurulu’nda parti kurmaylarıyla bir araya gelecek, ardından da yasal ve siyasi yol haritasını gözden geçirecek.


‘Biliyorum’

Ancak yakın çevresinden edindiğim izlenim, CHP liderinin pes etmeyeceği, savaşacağı, kendisine komplo kuranlarla “hesaplaşacağı” yolunda.

Anladığım kadarıyla son günlerde kendisine kurulan tuzakla ilgili sağdan ve soldan gelen destek telefonları, CHP liderinin ruh halini değiştirmiş. Baykal inatçı ve mücadeleci bir siyasetçi. Medyada bazı kalemlerin son günlerde “istifa” diye tutturması, onu yıldırmamış...

Üstelik, çoğunlukla kendisine yakın isimlerden oluşan parti üst yönetimi ya da tabandan şu aşamada böyle bir talep de yok...

Bu yüzden bir tahminde bulunmak gerekirse, genel merkezdeki beklenti, Deniz Baykal’ın iki hafta sonraki kurultayda yeniden aday olacağı, ardından da referanduma “Hayır” kampanyasında başı çekeceği yolunda...

Peki ortada hesaplaşılacak bir komplo varsa, bunu kimler kurdu?

Şimdi sıkı durun...

CHP lideri, dün çok yakınındaki bir isme “Bu bir devlet işi. Biliyorum” demiş. Baykal, kasetin çekimi, montajlanması ve servis sürecinde profesyonel parmak izleri olduğu düşüncesinde. Bunu ne tür kanıtlara dayandırdığı henüz belli değil.

Ancak kurmayları, kasetin iddia edildiği gibi CHP-içi “kurultay hesaplaşması” ya da “uluslararası bir gücün işi” değil, anayasa sürecinde CHP’yi etkisizleştirmeye yönelik “siyasi bir proje” olduğunu düşünüyor. (Dikkat ederseniz CHP Genel Sekreteri Önder Sav, bir gün önce yaptığı basın toplantısında Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü kaset konusunda değil, sadece Baykal’a yönelik suikast iddialarıyla ilgili suçladı.)

Çekimler yeni

Baykal’ın “devlet işi” derken kimleri ima ettiğini bilemiyorum ancak muhtemelen bundan sonraki süreçte, geçmişte telefon dinlemeleri nedeniyle “korku imparatorluğu” sözüyle eleştirdiği iktidar da Baykal’ın eleştiri oklarının hedefi olacak... Hükümet yanlısı medyanın skandal çıkalı beri sessizliğe bürünmüş olması da, CHP Genel Merkezi’nde olayın, AK Parti tarafından olmasa bile bir şekilde “iktidara fayda” amacıyla tezgâhlandığı tezini güçlendirmiş.


Bakalım bu konuda bir delil sunacaklar mı?

İşin bir diğer ilginç boyutu, gizli eller tarafından yapılan çekimlerin iddia edildiği gibi 8 yıl öncesine ait değil son yıllarda bir İstanbul gezisinde yapılmış olması... Kasette hem CHP lideri ve hem de eski özel kalemi Nesrin Baytok’un 8 yıl önceki değil son dönem kullandığı saç kesimi var. En azından Baykal’a ait görüntülerin son yıllara ait olduğunu CHP’lilerden doğrulatıyorum.

Bu da olayın “siyasi komplo” boyutunu bir adım daha öne çıkarıyor...


Çekimler yeni

Gizli eller tarafından çekilen kaset, iddia edildiği gibi 8 yıllık da değil son yıllara ait.


Asıl mağdur Baytok

Varsa Baykal yoksa Baykal... Malum kaset ortaya çıkalı beri, her gün Baykal’ın siyasi geleceğini tartışan onlarca yazı okuyorum. Ancak pek az kişi olayın bana göre asıl mağduru olan Nesrin Baytok konusunda ağzını açıyor.

Nesrin Baytok, siyasi kariyerinin en verimli noktasında, erkekler arasındaki kirli bir savaşta ateşe atılan bir kadın. Günlerdir düşünüyorum, skandal kaset ortaya çıkalı beri bu kadıncağız ne yapıyor, nasıl uyuyor, yarın nasıl Meclis’e gidecek, diye. Kızına ne dedi, ailesini nasıl toparlayacak?

Yanlış anlaşılmasın. Ankara’da gazetecilik yapmış herkes gibi benim de Nesrin Baytok’la tanışıklığım var ancak herhangi bir yakınlığım yok. En uzun konuşmamız, birkaç yıl önce olmuştu. Ben o dönem üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması gerektiğini savunan sert bir yazı yazmıştım. (Bu konudaki görüşlerim değişmedi.) Baytok beni “Kusura bakmayın genel merkez ya da genel başkan adına değil, CHP’li bir kadın olarak arıyorum” diye aramış ve başörtüsü meselesini tartışmıştık. Görüşlerine katılmasam da medeni cesaretini takdir ettim; özgüveni yüksek ve eğitimli bir kadındı. Milletvekili adayı olmasına şaşırmadım.

Ancak medyada Baytok konusunda kullanılan dil, son derece rahatsız edici. Sanki Baykal, duygusal bağı olan birini tutup milletvekili yapmış. Oysa söz konusu kadın, boş teneke değil; ODTÜ mezunu, yıllarca partinin üst yönetiminde söz sahibi ve 2007’den beri milletvekili. Arada köşe yazarlığı yapmış.

Bir de, sanki memleket toprağından siyasi etik fışkırıyor gibi, bazı yorumcular ısrarla Baykal’ın özel kalemini milletvekili yapmasını eleştiriyor. Sadece yakın tarihimizde bile Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in korumaları, Erdoğan’ın özel kalemi Turhan Çömez, Ecevit’in koruma müdürü Recai Birgün, safi “lidere yakınlıkları” nedeniyle vekil oldular. Bu ülkede onlarca vasıfsız insan çok daha eften püften sebeplerle milletvekili olmuyor mu? 20 yıl sol siyasetin en tepesinde tecrübe sahibi edinmiş birinin seçilerek TBMM’ye girmesini o kadar da garipsememek lazım.

Baykal’a yapılan siyasi bir komplo olabilir; ancak bu toplumda, bu coğrafyada evli ve bir çocuk annesi bir kadının en mahrem görüntülerini internete koymak, adeta o kadını recmetmenin modern versiyonudur. Yazıktır; günahtır.


BDP neden ‘halka anlatmakta zorlanacak?’

AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre, Brüksel’de Türkiye için en önemli isimlerden biri. Fleutre, geçen gün Zaman gazetesinin deneyimli Brüksel muhabiri Selçuk Gültaşlı’yla konuşmasında, BDP’nin anayasa oylamasındaki tavrını eleştirmiş: “BDP, hükümetin anayasa değişiklik paketine destek vermemesini halka anlatmakta zorlanacaktır. Reforma destek vermemenin mantığını kavrayamadım.”

Aynı lafı, iki hafta önce Meclis’te AK Parti kulislerinde özellikle Doğulu vekillerden bol bol duydum. AK Partililer, “BDP tabanının” anayasa paketine “evet” denilmesini istediğini söylüyor, “Bunu açıklayamazlar seçim bölgelerinde” diyor. Birkaç gün önce benzer bir ifadeyi Başbakan Erdoğan da kullandı.

Ben bu işi hiç anlayabilmiş değilim. Öncelikle “BDP tabanı” dediğimiz şey, büyük ölçüde İmralı’dan gelen hissiyata göre şekilleniyor. Diğer partilerden çok daha disiplinli ve kemikleşmiş bir kitle var.

Ayrıca BDP neden AK Parti’nin önayak olduğu anayasa paketine destek vermemiş olmayı “kendi halkına anlatmakta” zorlansın? Pakette Güneydoğu insanının somut taleplerine ait hiçbir şey yok ki. Ne taş atan çocuklara verilen ceza indiriliyor ne de Kürtçe kullanım alanları genişliyor. Gözaltında olan BDP’li belediye başkanlarının salıverilmesi mi söz konusu bu pakette? Ya da açılımla ilgili ciddi bir adım mı var?

Paketle “parti kapatmak zorlaştırılıyor” derseniz o madde zaten düştü.

Sizce “HSYK’ya o değil bu seçsin” ya da “Anayasa Mahkemesi şu kadar değil bu kadar kişiden oluşsun” gibi konular, demokrasi ve PKK’nın açılım sürecine dahil edilmesi konusunda bu kadar somut talepleri olan “taban”ın umurunda mı?