Politika

Baykal: Hükümet seçim sonrası ‘ümük’ sıkabilir

Deniz Baykal, ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. "IMF ile seçim sonrası anlaşmaya varılıp, 'ümük' sıkılabilir. Göreceğiz" dedi.

10 Mart 2009 02:00
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. "Küresel ekonomik krizi Japonya'dan sonra en ağır Türkiye yaşıyor" diyen Baykal şöyle devam etti:  Seçimden sonra 'ümük'lerin sıkılıp sıkılmayacağını göreceğiz. Seçimden sonra milletin ümüğünün sıkılması ihtimaline dikkati çekiyorum.


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Eğer seçim sonrasında 'IMF ile anlaştık' derler ve ağır bir program ortaya koyarlarsa bunun sorumluluğu bugünkü uyarıları dikkate almayan hükümete aittir'' dedi.

Baykal, parti genel merkezinde basın mensuplarıyla gerçekleştirdiği sohbet toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi ve soruları yanıtladı.

Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı 2009 Ocak Ayı Sanayi Üretim Endeksi sonuçlarına göre, Türkiye'nin sanayi üretiminin Ocak ayında 2008 yılının aynı ayına kıyasla yüzde 21,3 oranında azaldığını hatırlatan Baykal, hem bir önceki yıla hem de aralık ayına göre ekonomik daralmanın derinleştiğini, durumun ''kaygı verici'' olduğunu belirtti.

İmalat sanayi sektörü verilerine de dikkati çeken Baykal, bu büyüklükte bir üretim daralmasının, üretim rakamlarının açıklanmaya başladığı 1997'den bu yana görülmediğine dikkati çekti. Baykal, ''Geçen yıl ağustostan bu yana 6 aydır kesintisiz bir üretim kaybı yaşıyoruz. Bu da sıra dışı bir tablodur. Olayın gelip geçici olmadığını, kalcı olduğunu, sürekli bir nitelik taşıyabileceğini bir kez daha bu tablo uyarıyor'' diye konuştu.

2009 Ocak ayında 12 aylık sanayi üretiminin geçen yılın aynı ayına göre azaldığını anlatan Baykal, büyümedeki azalmanın aylık olmanın ötesine geçtiğini ifade etti.

‘10 tezgahtan 4’ü stop etti’

Açıklanan kapasite kullanım rakamlarına da dikkati çeken Baykal, kapasite kullanımının 2009 Şubat ayında geçen yılın aynı dönemine göre 15,5 puan gerilediğini kaydetti. Baykal, şunları kaydetti:

''Bugün Türkiye'deki sanayide her 10 tezgahtan 4'ü stop etmiştir. En genel şekliyle söylüyorum. O dördüne bağlanmış yatırım tıkanmıştır, borçların ödenmesi güçleşmiştir. Kapanan tezgahlar pek çok işsizin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Üretim azalması gelir kaybını da beraberinde getirmiştir. Doğal olarak bu daralma işsizliğe yol açmaktadır. Bugün Türkiye çok ağır bir işsizlik tablosuyla karşı karşıyadır. Türkiye'de 500'ün üzerinde işçi çalıştıran 350 tekstil fabrikasının yarısı kapanmıştır.

Bu tabloyu global bir perspektife oturtmak lazım. Türkiye'de bu böyle de, dünyada nasıl? Dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında durum nedir? Şöyle bir kanaat yaygınlaştırılmak isteniyor. Bunun doğru olmadığına hepinizin dikkatini çekmek istiyorum. 'Yine en hafif krizi biz geçiriyoruz. Bütün dünyada ağır bir kriz yaşanıyor. Siz bakmayın, bu diğer ülkelerle mukayese edildiğinde daha kabul edilebilir düzeyde bir krizdir' değerlendirmesi yapılıyor. Bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Türkiye dünyada krizi en ağır yaşayan ülkelerin en üst sırasındadır.''

'Türkiye, Japonya’dan sonra ikinci'

Dünyadaki ekonomik verileri tablolarla gazetecilere gösteren ve diğer ülkelerin durumlarını aktaran Baykal, krizin ekonomik daralma olarak ele alınması durumunda ocak ayında dünyadaki tabloya göre Japonya'dan sonra en büyük üretim kaybının Türkiye'de yaşandığına dikkati çekti.

İşsizlik verilerine bakıldığında da Türkiye'nin aleyhine bir tablonun ortaya çıktığını savunan Baykal, yüksek işsizlik oranı bakımından OECD üyesi 32 ülke arasında Türkiye'nin İspanya'dan sonra ikinci sırada geldiğini söyledi. Baykal, yıllık işsiz artışı bakımından da Türkiye'nin İzlanda'yı izleyerek ikinci sırada olduğunu kaydetti.

Türk Lirası'nın yaşadığı değer kaybının da krizin etkisine örnek olduğunu iddia eden Baykal, bu açıdan bakınca da Türkiye'nin kur kaybını en yüksek düzeyde yaşayan ülkeler arasında görüldüğünü ifade etti.

Tüm ekonomik verilere bakıldığında Türkiye'nin dünyada krizi en ağır yaşayan ülkelerin başında geldiğinin görüldüğünü yineleyen Baykal, ''Bu hiçbir şekilde gözden kaçırılamayacak çok temel bir gözlemdir. Türkiye ekonomisi ne yazık ki bu krize uygun bir hazırlık dönemini yaşayarak krize göğüs germe şansını kaybetmiştir'' dedi.

Time dergisinin son sayısını gösteren Baykal, derginin yayımladığı raporla, merkez sol bir hükümetin iktidarda olduğu Brezilya'nın krizi nasıl yumuşak ve sarsılmadan atlattığını irdelediğini ifade etti.

‘Bu sosyal çöküntü demektir’

İşsizlik dolayısıyla borçluluğun da ''olağanüstü yüksek düzeyde'' olduğunu ileri süren Baykal, işsizliğin borçların ödenmesini de imkansız kılan bir durum yarattığını söyledi. Merkez Bankasının bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyenlere ilişkin verilerini anımsatan Baykal, artışın bu hızla sürmesi halinde ferdi kredi borcunu ödeyemeyenlerin yıllık rakamının 600 bini, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin yıllık rakamının da 1 milyonu geçeceğini iddia etti.

Baykal, ''Bu çok ağır bir manzaradır. Büyük sosyal çöküntü demektir. Bugün gazetelerimizin manşetlerinde bu feryatları görüyoruz. İş adamları söylüyor, iş adamlarının kuruluşları söylüyor, iktisatçılar söylüyor. Vatandaşlar feryat ediyor. Asıl üzüntü verici olan da şu, bu manzara karşısında hiçbir şey yapılmamıştır'' diye konuştu.

Türkiye'deki kredi kartı temerrüt faizinin dünya ortalamasının üstünde olduğuna işaret eden Baykal, temerrüte düşen borçların ödenmesini beklemenin ''akla, mantığa sığmayacağını'' söyledi. Bu konuda Türkiye'de acil bir düzenleme yapılması gereğini vurgulayan Baykal, ''Türkiye'de milyonlarca insan faiz, borçluluk sarmalına yakasını kaptırmıştır, kaptırmak üzeredir. Eğer el konulmazsa bu Türkiye'yi perişan edecektir'' dedi.

Bu ekonomik tabloyu krizi yok sayarak ve önemsemeyerek yönetmenin mümkün olmadığını dile getiren Baykal, Türkiye'nin ekonomi politikasıyla ilgili de ''çok vahim yanlışlar yapıldığını'' ileri sürdü.

‘Bütçe hiçbir tutarlılığı olmayan belge’

Bütçeyi ''gerçekçilikten uzak, hiçbir tutarlılığı olmayan bir belge'' olarak niteleyen Baykal, ''O bütçe bugün Türkiye'de yaşanan sıkıntıların, sorunların bir ölçüde kaynağı konumundadır'' dedi.

Bütçenin değiştirilmesi, piyasayı canlandıracak tedbirlerin alınması gerektiğine işaret eden Baykal, bu çerçevede işçilerin üzerindeki stopaj ve prim yükünün azaltılmasını istedi. Baykal, bu çerçevede KDV indiriminin de düşünülebileceğini ifade etti.

Baykal, kredi borçlularıyla ilgili olarak, ''Hükümet derhal harekete geçmelidir. Biz de gereken desteği, katkıyı veririz. O çıkardı, bu çıkardı tartışmasının da bir önemi yok. Bu borçlular, daha makul daha ödenebilir borç içine çekilmelidir. Bu, mutlak bir ihtiyaçtır'' diye konuştu.

Krizin iktidar tarafından yeterince anlaşılamamasından büyük üzüntü duyduğunu ifade eden Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuya hamasetle, ''Türk Lirası'nın kıymetini düşürmeyiz'' diye baktığını iddia etti. Baykal, ''Ne oldu? En büyük kaybı Türk Lirası yaşıyor. Sen istemediğin halde oluyor. Bu anlamsız propagandayı, milleti aldatmayı bıraksınlar, olayın ciddiyetini görsünler, derhal önlem alsınlar. Bütçeyi değiştirsinler. Derhal değişsin bütçe'' diye konuştu.

‘Ümükler sıkılacak mı sıkılmayacak mı?’

Baykal, IMF ile yürütülen görüşmelere de değinerek, hükümetin anlaşmayı seçim sonrasına ertelediğini, bu erteleme nedeniyle Türkiye'nin 29 Mart sonrasında çok daha ağır koşullarla karşı karşıya kalacağını öne sürdü. Baykal, ''Eğer seçim sonrasında 'IMF ile anlaştık' derler ve ağır bir program ortaya koyarlarsa bunun sorumluluğu bugünkü uyarıları dikkate almayan hükümete aittir'' dedi. Hükümetin seçim sonrasında ''ağır mali önlemler alınmasına yönelik çalışmalar yaptığı'' yönünde duyumlar aldığını ifade eden Baykal, ağır şartların gündeme gelmesinden duyduğu kaygıyı dile getirdi.

Baykal, bir soru üzerine, seçimden sonra ''Ümüklerin sıkılıp sıkılmayacağını göreceğiz. Seçimden sonra milletin ümüğünün sıkılması ihtimaline dikkati çekiyorum'' dedi.

Ekonomiye ilişkin uyarıda bulunmanın kendisinin görevi olduğunu belirten Baykal, ''Biz görevimizi yapıyoruz. Balık bilmezse halik bilir. Başbakan bilmezse millet bilir'' diye konuştu.

Mevcut haliyle IMF ile anlaşmayı uygun görüp görmediğine ilişkin soruyu yanıtlarken de Baykal, ''Müzakerelerin içeriğini bilmeden bir şey söylemek istemiyorum. Söyleyenler de pişman oldular zaten. Giderek hükümetin ümük sıkmaya yönelik düzenlemelere teslim olacağını düşünüyorum'' dedi.

Baykal, Başbakan Erdoğan'ın seçim çalışmaları kapsamında meydanlarda ekonomiye yönelik söylediği sözlere ilişkin soru üzerine de Erdoğan'ın meydan üslubu ile siyasi pratiğinin çok farklı olduğunu geçmiş tecrübelerle gördüklerini ifade etti.

Vatandaşın ekonomik krizin farkında ve kaygı içinde olduğuna işaret eden Baykal, bunun seçimlere yansımasının 29 Mart sonrasında ortaya çıkacağını belirtti.

‘AKP'nin oyunda yüzde 5 artış olmalı’

Baykal, yerel seçimlerde AKP’nin oyunun yüzde 5 artmasının başarı olarak değerlendirilebileceği yönündeki açıklamasına ilişkin soruyu yanıtlarken, AKP'nin alacağı oy oranına yönelik bir değerlendirme yapmadığını, yalnızca iktidar avantajı bulunan bir partiye desteğin devam edebilmesinin göstergesinin en az yüzde 5 artış olması gerektiğine dikkati çektiğini söyledi.

Yerel seçimlere yönelik değerlendirmelerde de bulunan Baykal, iktidarın seçim çalışmalarını hükümet çalışmalarıyla iç içe geçirdiğini savundu.

''Seçimle hükümet çalışmalarını ayırma özeni içinde olmadıkları görülüyor. Seçim çalışmalarını, hükümet hizmetlerinin pazarlaması gibi gösterme çabası var'' diyen Baykal, Aydın Valisi Mustafa Malay'ı, resmi bir yazıyla memurları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kente yapacağı ziyaret kapsamındaki törenlere çağırdığı gerekçesiyle eleştirdi.

''Devletin valisinin seçim çalışmalarının parçası olduğu açıktır'' diyen Baykal, Başbakan Erdoğan'ın bu tür uygulamaları savunmasının daha da üzücü olduğunu ifade etti.

Baykal, YSK'nın seçim yardımlarına ilişkin kararı karşısında da Başbakan Erdoğan'ın tavrını eleştirerek, demokratik yönetimlerde bunun kabul edilemez olduğunu belirtti.

‘Ne isterse onu yapacak beyefendi’

Baykal, şöyle konuştu:

''Başbakan çıkıp diyor ki 'il başkanlarını vali yaptınız'... Bu, Türkiye'nin demokrasiye geçişinde tek parti döneminin bir gerçeği. Demokrasiyi oturtmak için bu noktalardan geçen insanlar, bir süre sonra bunu geride bırakıyor. 2009'da bir Başbakan 80 yıl önceki tecrübeleri bugünkü uygulamasına dayanak yapmaya çalışıyor. 80 yıl öncesini bırak. Sen bugün validen il başkanı yapıyorsun. Bu ne biçim savunma, ne biçim anlayış... Bu, hukuk anlayışının temellerinin Başbakan'ın zihninde yer tutmadığını gösteriyor. İktidarının sınırları konusunda kafasında bir anlayış olmadığını gösteriyor. Ne isterse onu yapacak beyefendi. Böyle bir siyaset, demokrasi olur mu? Bu seçim, bunun için önemli. Umarım seçmen gerekli uyarıyı yapar. Demokrasi kendini kanıtlamak zorundadır. Demokrasi sınavda...''