Politika

Baykal: Anayasa'yla ilgili çalışmalarımız var

CHP lideri Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

09 Şubat 2010 02:00
T24 - CHP lideri Deniz Baykal, partisinin haftalık olağan toplantısında Emine Erdoğan'ın 'GATA'ya gidişinin engellenmesiyle ilgili tartışmaya değinen Baykal, "Türkiye’de kılık kıyafet ile ilgili bir konuyu konuşacaksan eşin üzerinde bunu yapmayacaksın" dedi. Fransa Devlet Başkanı Chirac'ın da 2004 yılında münasip bir dille "Yapacağın devlet ziyaretine eşini getirme" dediğini hatırlatan Baykal, "Bu bizi de rahtasız etti" dedi. TBMM'de geçtiğimiz hafta yaşanan "kavga" konusunda da Baykal, yaşananlarla Uzak Asya parlamentolarını izledikleri hissine kapıldıklarını, ancak yaşananların arkasında üç önemli nokta olduğunu vurguladı. Baykal bu üç noktayı "eş tartışması, din istismarı ve saldırı" boyutu olarak belirterek, açık, sistemli ve parti düzeyinde bir saldırı gerçekleştirildiğini iddia etti.

Ana muhalefet lideri Deniz Baykal, partisi CHP'nin haftalık olağan grup toplantısında yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Hindistan ziyareti öncesi yaptığı açıklamada Anayasa'yla değişikliğiyle ilgili tartışmaların bir kenara bırakılması gerektiğini ifade ederek, bu konuyla ilgili tartışmalara bir netlik kazandırıldığını ifade etti.

CHP'nin Anayasa ile ilgili ciddi hazırlıklarının olduğunu belirten Baykal, "Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek bir Anayasa düzenlemesinin şu an mümkün olmadığını görüyoruz" dedi.

Baykal TEKEL işçilerine de değindiği konuşmasında, hükümetin işçiler karşısındaki tavrını "yıldrıma ve korkutma politikası" olarak tanımladı.

Hükümetin "dokunulmazlık"lar konusunda da düzenleme yapmasını isteyen Baykal, İzzet Baysal Üniversitesi'ndeki rektör atamasında yaşananlara da dikkat çekti.

Üniversite öğretim üyelerinin hazırladığı sıralamayı, YÖK'ün değiştirdiğini ve bu durum üzerine daha önceden İzzet Baysal Vakfı tarafından vakıf üniversitesi olarak kurulan ancak sonradan devlete devredildiğini ifade eden Baykal, vakıf başkanı İzzet Baysal atama kararı sonrası Cumhrubaşkanı'yla bir görüşme istediğini belirtti.

Bu randevuya Cumhurbaşkanı'nın olumlu cevap vermediğini, Baysal'ın sözlerine kulakların tıkandığını belirten Baykal, yaşanan süreçle ilgili olarak "Siz despotsanız hiçbir Anayasa sizi demokrat yapamaz" dedi.

Ermenistan'la imzalanan protokole de değinen Baykal, Ermenistan'la kapalı olan sınırların Azerbeycan işgali nedeniyle kapatıldığını hatırlatarak, "Hükümet 'sıfır ihtilaf' diyor ya. İhtilafı ortadan kaldırmak bizim elimizde ise bu demektir ki ihtilafı biz yarattık. Ya da karşıdakilerin yarattığı ihtilafı hazmetmektir. Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha iyi bir noktaya gelmesi konusundaki iradeyi Ermenistan’da biz göremiyoruz." dedi.

Ermenistan'la ilişkiler adına atılan adımların bir fiyasko olduğunu, çok şey kaybedilidğini belirten Baykal Azerbeycan'ın dostluğunun da kaybedildiğinidile getirdi.



CHP lideri Deniz Baykal'ın haftalık olağan gurp toplantısında yaptığı açıklamalardan satır başları:

'Anayasa'yla ilgili ciddi hazırlıklarımız var'
 
CHP’nin iktidar programıyla ilgili açıklamalar toplumda çok büyük ilgi ve destek yarattı. İktidar çevreleri bundan çok rahatsız oldular. TEKEL işçilerinin içinde bulunduğu durum ve iktidarın bunun karşısında korkutma ve yıldırma tavrını herkes görüyor.
 
Sayın Cumhurbaşkanı Hindistan’a giderken Anayasa değişikliği tartışmasının bir tarafa bırakılması gerektiğini söyledi. Bunu çok önemli buluyorum. Daha önce biz de buna dikkat çekmiştik. Anayasa değişikliği konusundaki bu tereddüttün altında mecliste çoğunluk sağlamada sorun yaşanacağı Başbakan tarafından ifade ediliyor.
 
Buna katılmıyorum. Parlamentoda çoğunluğu sağlayabilirler. Ama referanduma gittikleri takdirde yüzde 50’yi bulmaları imkansızdır. Gelişmeler şimdi Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle de netlik kazanmıştır.
 
Anayasa değişikliği çok önemli bir konudur. Bizim de çok ciddi hazırlıklarımız var. Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek bir Anayasa düzenlemesinin şu an mümkün olmadığını görüyoruz.
 
'Dokunulmazlık düzeltilmesi yapın'
 
Hukukun arkasında dolanabilmeleri için bir anayasa değişikliği istediklerini biliyoruz. Mecliste 550 milletvekili var, 608 tane fezleke var. Yargı harekete geçemiyor çünkü milletvekili dokunulmazlığı var.
 
Madem o kadar demokrasi, diyorsunuz o zaman küçük bir dokunulmazlık düzenlemesi yapın. Sayın Cumhurbaşkanı tarihi fırsatları yakalama konusunda hepimizden yetenekli görünüyor. Sıkı sık tarihi fırsatları müjdeliyor ama onların altından bir şey çıkmış değildir.
 
Kürt açılımı için de Ermeni açılımı içinde tarihi fırsat tanımlaması yaptı. Şimdi de anayasa için tarihi fırsat kaçtı diyor. Üzülmesin sayın Cumhurbaşkanı CHP olarak tarihi fırsat günü geldiğinde üzerimize düşeni yapacağız.
 
Esas tarihi fırsat cumhurbaşkanlığı seçiminde kaçmıştır. Bu seçimde bir uzlaşma ihtiyacını yok sayıp kendi iradenizi oraya dayatırsanız ve sonra uzlaşma olmadığı için anayasa değişikliği yapamıyoruz dersiniz. Sonra da Türkiye’ye bir ombudsman lazım dersiniz.

'Siz despotsanız hiçbir Anayasa sizi demokrat yapmaz'
 
Sayın Cumhurbaşkanı'nın son dönemde atadığı rektörlerin tümü üniversite yönetimlerinin isteğinin dışındadır.Oylama yapılmıştır ancak sayın Cumhurbaşkanı atamalarda üniversite yönetiminin iradesini yok saymıştır.
 
Bu atamaların en dramatik sonuç doğuranı İzzet Baysal Üniversitesi’nde yaşanmıştır. Bu üniversite başta vakıf üniversitesi olarak kurulmuş daha sonra devlete teslim edilmiştir. Üniversiteye destek sağlayan vakıf ise çalışmalarını sürdürmektedir.
 
Öğretim üyelerinin yaptığı sıralamayı YÖK’ün değiştirmesi üzerine bu vakfın sayın başkanı, sayın cumhurbaşkanına bir mektup yazdı. O mektupta, üniversite yönetimince yapılan seçimde eski rektörün ilk sırada yer aldığı ayrıca vakfın da rektörü takdir ettiği yer alıyor.
 
YÖK’ün sıralamada bir değişiklik yapması durumunda Sayın Vakıf Başkanı Ahmet Baysal sayın Cumhurbaşkanı'ndan 15 dakikalık görüşme talep ediyor. Ancak bunlara rağmen Cumhurbaşkanı bir başkasını rektörlüğe atanıyor. Gazetelere bu durum “Baysal ağladı” şeklinde yansıyor.
 
Sayın Baysal “Vakıf başkanından 15 dakikalık görüşmenin çok görülmesi beni derinden yaralamıştır” diyor ve basın toplantısında gözyaşı döküyor. “Siyasiler bir adayı desteklemişti o aday benim gözümde siyasilerin adayı” demiştir. O üniversitede görev yapan hocaların tümü “Dokunmayın bu rektör iyi bir hocadır” diyor ama siz bunu neden duymazdan geliyorsunuz.
 
Sorun Anayasa'dan önce o Anayasa'yı uygulayacak kişilerdedir. Siz despotsanız hiçbir Anayasa sizi demokrat yapamaz. Olay budur. Sizin gerçeğiniz budur.
 
Ermeni açılımı
 
İsviçre’de toplantılar yapıldı. Tarihi fırsattır denildi. Protokoller imzalandı ve yola çıkıldı.
 
Ermenistan bizim bir komşumuzdur. Ermenistan kurulduktan sonra Türkiye onu ilk tanıyan ülkelerden biri olmuştur.  Tarihte yaşanmış olan acı olaylar ayrı ve önemli bir tartışma konusudur. Gerçeklere saygı gösterip peşin hükümlü suçlamalar boyun eğmeden her zaman tartışırız.
 
Daha sonra Ermenistan 1993 yılında Azerbaycan topraklarını işgal etti. Tüm dünya bunun bir işgal olduğunu kabul ediyor. Bunu üzerine Türkiye ‘olmaz bir şey’ dedi ve sınırını kapattı.
 
Ermenistan bundan çok rahatsız oldu. 60 bin Ermeni kökenli insan Türkiye’ye geldi. Türkiye bu işsizlik ortamında bu insanları ekmek kavgasına göz yumdu. Bu bizim kültürümüz. Irak’ta Kürt kökenli insanlar katliama uğrayıp Türkiye’ye kaçmış onları kucaklamışız. Bulgaristan, İran, Bosna’da benzer olaylarda Türkiye hep kucak açmış.
 
Türkiye sınırı Ermeni halkına eziyet için değil, Ermenistan’a düşmanlık olsun diye değil, sınırı kabul etmedikleri için değil Azerbaycan’a yaptıkları için kapattı. Hükümet "sıfır ihtilaf" diyor ya. İhtilafı ortadan kaldırmak bizim elimizde ise bu demektir ki ihtilafı biz yarattık. Ya da karşıdakilerin yarattığı ihtilafı hazmetmektir. Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha iyi bir noktaya gelmesi konusundaki iradeyi Ermenistan’da biz göremiyoruz.

'Azerbaycan dostluğu kaybedildi'
 
Yapmayın bunu dedik. Bunu yaparsanız Azerbaycan’ı karşımıza alırız dedik. Azerbaycan sizin düşündüğünüzden daha önemlidir dedik. Bunu yaparsanız Azerbaycan’daki işgali, meşrulaştırırsınız dedik. Ermenistan işgali sonlandırmadığı takdirde protokole izin vermeyiz dedik.
 
Bizden tepkiyi gördü. Azerbaycan çok şiddetli tepki gösterdi. Bunu üzerine Başbakan gitti Azerbaycan’da “İşgal kalkmadan sınır açılmaz” dedi.
 
Protokolde ne var. Çok şey var dediler. Bizim sınırımızı tanımıyordu ya, şimdi, vazgeçiyor. Sınırı kabul edeceğini protokole koydular dediler. Soykırım konusunda gevşediler dediler. Bunları göremedik bir türlü.
 
Bu da tıkanmıştır. Çıkmaza girmiştir. Bunları neden söylüyorum, 24 Nisan geliyor. Türkiye yine sıkıştırılacak. Bu hükümetin sıfır ihtilaf anlayışının Ermenistan konusunda getirdiği nokta tam bir fiyaskodur. Hiçbir şey elde edilmedi ama çok şey kaybedildi.
 
Bir kere Azerbaycan’ın dostluğu kaybedildi. Sıfır ihtilaf diyordun, Ermenistan’la ihtilafı çözmedin, Azerbaycan’la yeni ihtilaf yarattın. Sanmayın ki bunu sadece diplomatlar veya belirli çevreler yansıyacak. Milletimizin ödediği doğalgaz faturalarına AKP iktidarının bu yanlışı yansıyacaktır.
 
Zam geliyor dedikçe “Baykal diyor” diye bugüne kadar zam yapmadılar, umarım yine olmaz da kışı böyle geçiririz, ama zam gelecek.
 
TBMM’deki olaylar
 
Bazen o görüntülere bakınca Uzak Asya parlamentolarındaki güreş yetenekleri gelişmiş milletvekillerini izlediğimizi zannettik. Bunu arkasında ne var diye düşündük. Bunların arkasında görmemiz gerek üç ana nokta var.
 
Bunlardan biri eş tartışmasıdır. Aile ve eş tartışması kürsüye yansımıştır. Hassas bir konu. Herkes için hassas. İkincisi, bir din istismarı boyutu vardır olayın. Eş aile tartışmasıyla din istismarı tartışması birbirine girmiş ve olay çığırından çıkmıştır.
 
Üçüncüsü ise saldırı boyutudur. Çok açık ve sistemli, parti düzeyinde, organize saldırı olayı gerçekleşmiştir.

'Eş tartışmasına çok üzüldük'

Eş tartışmasına çok üzüldük. Siyasi tartışmanın muhatabı siyasetçidir. Böyle bir durum bizim ahlak anlayışımıza yakışmaz. Herkesin ailesine saygı göstereceksin. Bunu öğrenmediysen senin siyaset sahnesinde yerin yok demektir.
 
Bu temel bir ilke ama tek taraflı bir ilke değil. Kimse ailemizi siyaset zeminine taşımayacağız. Taşırsak o da saldırıya hedef olmaya başlar. Eşine en büyük haksızlığı sen yapmış olursun.
 
Bun olayda ilk kez sayın Başbakan Pazar günü TRT’deki toplantıda hiç icabı yokken eşi ile ilgili bir konuyu gündeme getirmişti.
 
Türkiye’de kılık kıyafet ile ilgili bir konuyu konuşacaksan eşin üzerinde bunu yapmayacaksın. Eşinle ilgili hatıraları anlatıp bir mağduriyet görüntüsü yaratırsan bu yanlış olur.
 
'Fransa Devlet Başkanı eşini getirmemeni münasip bir dille söyledi'
 
Fransa’da Devlet Başkanı'nın lisanı münasiple “Eşini buraya getirme” demiş olmasıdır. Sarkozy “Yapacağın devlet ziyaretinde eşin getirme” dediğini biliyoruz. Bu bizi de rahatsız etti. Ne suçlama konusu yaptık ne şikayet ettik.
 
Sen ağlayıp şikayet edecek noktada değil suçlamaları çözecek noktadasın. Çözebildiğini çözersin çözmediğini istismar edemezsin. “Hem çözemem hem şikayet ederim” yok öyle bir şey. Çözebiliyorsan çöz çözemesen sus.
 
Din istisması
 
Peygamber bütün İslam aleminin bütün inançlara saygılı insanların peygamberi. Falan kişi adeta odur dersen, herkesin peygamberine en büyük saygısızlığı yapmış olursun.
 
Milletin önünde hesabını vermemiş birini peygambere benzetirsen olur mu? Yanlış olmuştur. Geçenlerde bir belediye başkanı çıktı, “Herkes Tayyip Erdoğan’a şükür namazı kılsın” dedi. Şu hadsizliğe bir bakın.
 
Bunlar duymamazlıktan gelinecek konular mı? Bu dine peygambere en büyük saygısızlık. Böyle bir namaz kılma teklifinin Müslümanlık'la alakası var mı?
 
Ne oldu birini istifa ettirdiler nama kılınsın diyen hala görevinde.
 
Ama ilk söylediğinde terfi ettirdin olay ortaya çıktığında istifa ettirdin.
 
Üçüncü olay saldırı olayı. Ne zaman olmuştur bu olay?
 
Sayın Osman Durmuş’un kürsüye çıkıp söylediğinde mi?
 
Hayır bu sözleri hazmetmişlerdir. Başbakan’ın çıkıp tahrik edici bir tepkiyi ortaya koymasından sonra "galiba biz bir görev ihmali yaptık" diyerek saldırmışlardır.
 
Kavga niye çıkıyor. Bir saldırı var. Kavga sözlerden çok sonra. Başbakanın konuşmasından sonra.
 
Bunun sorunlusu doğrudan AKP ve Başbakan’dır. Yaşanan gerçek bu. Milletin gözü önünde yaşanan olay.
 
AKP’lilere baktığında din istismarı varmış. Din istismarını yapan senin adamın.
 
Aile meselesi meclise gelmiş. Sen Pazar günü gündeme getirdin aile meselesini. Yanlışın başlangıcında sen varsın.
 
Sonra da saldırı. Saldırıya uğramış gibi konuşuyorlar bir de.
 
Başbakan çıkmış diyor ki “Gerilim siyasetin biz yokuz.” Türkiye’de yaşanan gerilimin tek sebebi sensin. Her konuda böyledir.
 
'Siparişle özür olmaz'
 
Meclis Başkanvekilimize yapılan davranış ibret vericidir.
 
O uygun görürse odasında milletvekilleriyle de görüşebilir. Ama o odanın sahibi bir de kadında insan tereddüt eder girmeden önce.
 
Ama biri giriyor. Ali kıran baş kesen. Giriyor.
 
Sen onu kadın diye sahipsiz mi zannettin. Bir faciadır. Gelen kişi Başbakan Yardımcısı. Meclis'in Başkanvekili'ne talimat veriyor. Buna senin ne hakkın var?
 
Başbakan “Sen mi susturacaksın ben mi susturayım” demişti. Bu ne biçim işi. Ne biçim Anayasa anlayışı. Ne biçim demokrasi, ne biçim siyaset.
 
Bir milletvekili hakkında da iftira atıyor. Gıybet yapıyor. Sarhoş diyor. Birisi hak eden bile söylemekte çekinir.
 
Bu arkadaşımız büyük bir diyetin içinde 20 kilo verdi. Yemesini kesti içkiyi tamamen gündeminden çıkardı.
 
Arkadaşıma sordum. Hiç alakası yok.
 
O kişi diyor ki, eğer kendisi isterse özür dilerim diyor. Özür dileme siparişle olmaz.
 
Eğer senin ilkelerin yanlış yaptığını söylüyor da sen dilemiyorsa o senin bileceğin iş.
 
O hakkında dedikodu yaptığın kişiye haksızlığı vicdanında nasıl taşıyorsun.
 
TEKEL işçileri
 
TEKEL işçilerinin uğrunda mücadele ettiği konu sadece para mücadelesi değildir. TEKEL işçileri çok daha büyük bir mücadele içinde.
 
Onların mücadelesinde herkes kendi mağduriyetini görüyor. Toplumdan aldıkları desteğin temelinde bu var.
 
Sen TEKEL’i sattın diye işçileri de mi satacaksın. Eskiden çiftlikler köylülerle birlikte satılırdı ortaçağda.
 
Ondan sonra bakan çıkacak işin içine şeytan karıştı diyecek. İşin içinde bir şeytan var biliyoruz. İşin içinde PKK olsa Habur’daki gibi karşılarlardı. Siz bugüne kadar işçi hareketlerinde böyle samimi bir görüntü gördünüz mü?

Öğrenci kızı okul tatil olduğunda babasının yanına geliyor. 11 yaşındaki kızı o şartlarda yaşatmaya, 1 ay müsaade ederiz, ezeriz demeye vicdanınız nasıl elveriyor? Bu iktidar uygulamaya başlayalı 4C mi vardı? Sanki bu ekonomi politikasının alternatifi yok.