Yaşam

Barhal'dan Karagöl'e günübirlik bir yürüyüş

Akademisyen ve gezgin Yıldırım Güngör, sizi Artvin'in büyülü coğrafyasında yolculuğa çağırıyor.

05 Ağustos 2008 03:00
Yıldırım Güngör

Uzun yıllar önce başladı öykü. Şimdi Kaçkar Dağları Milli Parkı’nın bulunduğu bölge büyük bir okyanus tarafından işgal edilmişti. Neotetis adı verilen bu okyanusun kuzeyinde bulunan kıtanın adı Pontid, güneyinde bulunan kıtanın adı ise Anadolu idi. Gün geldi Anadolu kıtası Pontid kıtasına doğru yaklaşmaya başladı. İki kıta birbirine yaklaşmaya başlayınca arada kalan ince okyanusla kabuk iki taraflı sıkıştırmanın etkisine kalarak Pontid kıtasının altına dalmaya başladı. Bu olay sonucunda volkanik faaliyetler meydana geldi. Bir zaman geldi ki arada okyanus da kalmadı ve iki kıta çarpıştı. Daha önce oluşan dağlar bu çarpışmayla yükselerek Kaçkar Dağlarını oluşturdular. Sahi zamanı söylemeyi unuttum. Tüm bu olaylar günümüzden tamı tamına 65 milyon yıl önce başladı ve 25-30 milyon yıllık bir süreçte gerçekleşti

Dağların kardeşi: yaylalar

Altıparmak dağları bu silsilenin Kuzey doğu ucunu oluşturuyor. Biz Altıparmak diyoruz ama yörenin yaşlıları “Asıl Kaçkar Dağı burası, Sizin Kaçkar dediğiniz yer ise aslında Kavron dağı” diyorlar. Pek de haksız sayılmazlar aslında. Altıparmak Dağlarının kuzey tarafında ilginç bir isimlendirme var. Dağın kuzeyinde bulunan göllerden birinin adı Kaçkar gölü. Yine Kuzey batıya akan derenin de ismi Kaçkar. Bu dere üzerinde bulunan iki adet yaylanın adı da Yukarı ve Aşağı Kaçkar Yaylaları. Biz dağın ismini meraklılarına bırakarak Altıparmak dağlarını biraz tanımaya çalışalım. Dağın kuzeyinde Yer alan Kaçkar Dere’nin üzerinde üç yayla var. Yukarı Kaçkar Yaylası, Aşağı Kaçkar yaylası ve Lodiçur Yayla. Lodiçur yayla bu bölgedeki en güzel yaylalardan biri. Buradan Ayder’e bir kaç saatte yürümek mümkün. Ya da Ayder Yaylasından Avaçur yaylaya kadar araçla gidilerek burdan bir sırt aşılıp Kaçkar yaylalarına inilebilir. Kuzeydeki Ambar gölü ve Kaçkar Gölü en çok bilinen buzul Gölleri.

Dağın güneyi ise kuzeyine oranla biraz daha cazip. Artvinin Yusufeli ilçesine bağlı bir köy olan Barhal’dan gidilir Altıparmak Dağlarına. Zaten köyün bir adı da Altparmak’tır. Barhal’a gitmeden özgüven şelalesini ziyaret etmeden olmaz. Bıçakçılar yol ayrımı Barhal’a varmadan sağa kıvrılır. Sarıgöl Yusufeli yolu üzerindeki bu bölge henüz keşfedilmemiş bir yer. Yol keskin virajlarla yükselerek Özgüven köyüne gider. Kısa bir süre öncesine kadar çok kötü olan yol şimdilerde fena değil. Köye varınca Altıparmak dağlarının son kalıntıları olan zirveler görülmeye başlar. Bunların en yükseği Marsis Tepedir. Basamak şeklinde dökülen ve toplam uzunluğu 160 metre olan Özgüven şelalesi görülmeye değer.

Pansiyon turizmi bölgede gelişiyor

Altıparmak Dağları’na gelenlerin sığındığı yer ise Barhaldır. Köydeki pansiyon sayısı yeterli. Pansiyonlar temiz ve ekonomik. Bu pansiyonlardan en eskisi olan Marsis pansiyon artık otele dönüşmüş durumda. Karahan pansiyon ise geleneksel mimariyi korumayı başarmış otantik bir yer. Orada iki kez kaldım. İkisinde de odada kalmak yerine sadece önü açık olan büyük terasta kalmayı yeğledim. Barhaldan söz edince Barhal çayını geçmek olmaz. Karagöl, Demirkapı Gölü, Libler gölü ise Barhal tarafının önemli buzul göllleri. Hem bu göllerden hem de kaçkar dağlarındaki diğer buzul göllerinden gelen sular, irili ufaklı derelerle birleşerek Barhal çayını oluştururlar. Barhal çayı İse Yusufelinde Çoruh Karışır. Doğa Turizminin ilk başladığı yıllarda en çok rağbet gören rota Barhal – Bulut Dağları rotasıydı. Şimdi bu rotayı fazla geçen yok. Oysa çok güzel bir rota. Barhal –Amanesget – Karagöl- Pişkankara yayla - Öküz gölü- Murzıt tepe aşıtı – Karamolla Mahallesi- Bulut Dağları- Palakçur yayla geçişi yaklaşık bir hafta sürmekteydi. Bölgenin en güzel yaylası Çatallar yaylasıdır. Bu yaylanın dışında Sultan Yayla, keşoğlu yayla de önemli yaylalardır.

Bölge yaban hayatı açısından da oldukça zengin. Ayı, Vaşak, Kurt, Yaban keçisi bölgenin egemen popülasyonu. Barhal’da sabahın erken saatlerinde kaldığınız pansiyonun balkonundan bakarak karşı kayalıklarda dolaşan yaban keçilerini izlemek mümkün. Ya da pansiyonun bahçesindeki meyve ağaçlarına dadanmış bir ayıyı. 

Düşsel masallara açılan patikalar...

Bu dağların her bir vadisi farkı bir güzellik sergiler. Bir zamanlar, yani köyler arasında yolun olmadığı zamanlar, yöre halkı Erzurum, Artvin ve Rize illeri arasındaki seyahatlarını bu dağlarıdaki aşıtlardan yaparlarmış. Bu aşıtlara, dağları bir örümcek ağı misali saran patikalar sayesinde ulaşılırmış. Ticaret bu patikalardan yapılır, gelinler katır üzerinde bu patikalar sayesinde kavuşurmuş sevdiklerine. O zamanlar yol olmadığı için dağların otobanları bu patikalarmış. Hala da öyledir doğaseverler için. Dağda yolunu kaybeden bir doğasever böyle bir patikaya rastladı mı mutlaka bir yerleşim yerine ulaşacağını bilir. Ben bu patikalara Düş Patikaları diyorum. Çünkü her bir patika insanı düşler diyarına götüren farklı bir masal dünyasına açılıyor. Uzun süre kaldınız mı dağda, bu masal dünyasının bir parçası oluyor ve ancak kente döndüğünüzde uyanıyorsunuz rüyadan. İşte bu düş patikaları köyleri birbirine bağlayan yolların yapılmasında sonra zamanla işlevini yitirmişi yenik düşmüş teknolojinin gücüne. Ticaret artık hiç yok. Bazen küçük bağında yetiştirdiği üzüm veya elmaları, yaylalara satmaya götüren bir kaç satıcı dışında bu yolları artık neredeyse hiç kimse kullanmıyor. Sadece patikalar mı ? Patikalarla birlikte yörenin özgün mimarisi de yenik düşmüş teknolojiye. Bir anda her taraf beton yığınlarıyla kaplanmış. Patikalar da dağlarda sayıları her geçen gün azalan yaban keçilerine kalmış sadece. Bir de doğaseverlere. Bu patikalar şimdilerde artık dağ geçişi yapan doğaseverlerin ayak sesleriyle avunuyor. Geçmişe olan özlemlerini bu şekilde gidermeye çalışıyor.

Ancak bu dağlarda geleneksel kimliğini her alanda korumuş bir çok bölge var hala. Bunlardan biri de Artvin’in Yusufeli ilçesine bağlı Barhal Köyünün, Altıparmak Dağları eteklerinde bulunan Naznara ve Amanesget mahalleleridir. Günü birlik bir yürüyüş için oldukça ideal olan bu rota ekibin durumuna göre Gidiş dönüş 6- 10 saat arasında bir zaman diliminde yürünebilir

Zirvedeki göl: Karagöl

Bu rotada yürüyenler k kısa bir sürede bölgenin geleneksel yaşamından kesitlerin, henüz betonlaşmanın işgaline uğramamış evlerin ve el değmemiş muhteşem bir doğanın içinde bulurlar bir anda kendilerini Yürüyüşün sonu ise Altıparmak dağlarının en güzel göllerinden biri olan Karagöl’de sonlanır. Yaklaşık 2900 metre yükseklikteki göl, yüksekliği 3500 metreye yaklaşan zirvelerin arasına sıkışmış gizli bir cennet gibidir. Gölden, Marsis dağının sisler arasındaki görüntüsü doğaseverlerin belleklerinden kolay kolay silinmez. .

Karagöle bir günde gidip dönmek mümkün. Bunun için geceyi Barhal’da geçirmek gerekiyor. Sabah kahvaltınızı bölgeye özgü yiyeceklerle yaptıktan sonra bir araçla Amanesget mahallesine kadar gidin. Yürüyüşe Barhal’dan da başlanabilir ama gidiş dönüş için oldukça uzun bir yol. Araca bindikten yarım saat sonra Naznara ve Amanesget mahallelerine giden tahta köprünün başında bulucaksınız kendinizi. Bu noktadaki küçük köprüyü geçerek dağlardan gelen dereyi sağınıza alın ve yaklaşık olarak Doğu – batı uzanımlı sırta doğru yürümeye başlayın. Ağaçların arasındaki patika kısa bir süre sonra sizi sırta çıkaracaktır. Naznara ve Amanezget mahalleleri bu sırt boyunca yukarı doğru sıralanmış evlerden oluşan küçük yerleşimlerdir. Tüm evler yörenin geleneksel mimarisine uygunluğunu halâ korumakta. Taş ve ahşap dışında bir yapı görmek mümkün değil. Evlerin arasından dolanarak geçen patikayı kaybetmeniz olanaksız. Eğer evlerden gelen çay içme davetlerini kabul ederseniz Karagöl’e ulaşmanız zorlaşır. Yaklaşık bir saatlik bir yürüyüşten sonra önce Naznara sonra da Amanesget’in evlerini evleri geride bırakacak ve doğayla baş başa kalacaksınız. Evlerin arasından yürürken hissedeceğiniz yalnızlık hissi, evlerin büyük bir çoğunluğunun kapısındaki kilitlerden kaynaklanır. Eskiden tüm evler yaz kış doluymuş. Önce kışları gelmemeye başlamışlar, sonra da yazın. Artık bazı evlerde o da birkaç kişi barınıyor. Yüksek dağlardaki yerleşim yerlerinin kaderini bu bölge de paylaşmış.

Yukarı doğru çıkarken sola doğru bakarsanız eğer, ormanın kenarındaki yamaçta, bölgedeki en güzel yaylalardan biri olan Çatallar yaylasının birbirine sokulmuş ve ne yazık ki kaderine terkedilmiş ahşap evlerini göreceksiniz. Onlar da sessiz çaresiz kaderlerine razı olmuş bir şekilde bekliyorlar sonlarını. Evlerin sona erdiği bölgeden sonra eğim biraz daha dikleşecek ve patika tozlu ve kaygan hale gelecek. Karşınızdaki Altıparmak Dağları tüm görkemiyle eşlik edecek yürüyüşünüze. Sağınızdaki Marsis Tepe de sisler arasında bir görünüp bir kaybolacak. Bu etap 15-20 dakika sürer. Sonra eğim düzleşecek ve sağınızda orman, solunuzda derin bir vadi yavaş yavaş yükselmeye başlayacaksınız. Kısa bir süre sonra orman da aşağılarda kalacak ve kayalık bir kesime varacaksınız. Patika burada ikiye ayrılır. Biri sağa aşağıya doğru, diğeri de kayaların dibinden yamaca paralel gider. Göle giden ana patika da budur ama biraz karışık ve zordur. Eğer aşağıya inecek olursanız geniş bir düzlükte dinlenir ve tekrar kayalara paralel giden patikayla birleşmek için çarşak denilen küçük ve kaygan taş parçalarının arasındaki patikadan yukarı doğru yükselirsiniz tekrar. Önerim aşağıdan giden patikayız izlemeniz. Biraz daha uzun olmasına rağmen daha rahat.

Kayalıklara paralel giden patikada rahat bir yürüyüşle 15-20 dakika sonra Karagöl’ün bulunduğu çanağa çıkarsınız ama göl hemen kendiniz göstermez. Çünkü dağlardaki tüm güzellikleri göermek için bir bedel ödemeniz, emek sarfetmeniz gerekir. Dağların gizli hazineleri öyle kolay kolay göstermezler kendilerini. Muhteşem bir manazara için bazen saatlerce yürünür. Küçük taşların arasında giden patika bir süre sonra iri kaya bloklarının arasına girer. Bu etaba girdikten 10-15 dakika sonra son bir yokuş çıkılarak düzlüğe varılır. Düzlüğü takip ederseniz önce gölün akarına, akarı geçtikten bir bir kaç dakika sonra Karataş Tepenin dibindeki Karagöl’e varırsınız. Bölgede bir çok Karagöl vardır. Bunların tümü yüksek zirvelerle çevrilmiş olduklar için ışığı pek yansıtmazlar ve koyu bir renk alırlar. Bu nedenle da en kolay ve en doğru isim verilmiştir. Karagöl oldukça geniş bir alana yayılıyor. Gölün kenarındaki düzlükler kamp kurmak için oldukça elverişli. Göle ilk varanlar yorgunluğun da etkisiyle hemen yüzmeyi düşünürler. Ancak Gölün suyu çok soğuk olduğu için suya girmeleriyle çıkmaları bir olur çoğunlukla. Burada biraz dinlenip gölün üstündeki çanakta bulunan küçük bir göle de yürüyebilirsiniz. Ancak bu göl çoğunlukla karla kaplıdır. Karagöl’ün kenarında Karataş Tepenin zirvesi çok yakın ve kolay görünür ancak dağda her şey göründüğü gibi değildir. Zirveye çıkmayı denemeye kalkarsanız ciddi bir yaşamsal risk alırsınız. Eğer zirveye tırmanacaksanız mutlaka gölün kenarında kamp kurmalı ve rotayı bilen birini yanınıza almalısınız. Yol yorucu olduğu için yanınıza, hem yolda atıştıracağınız hem de göl kenarında yiyebileceğiniz yiyecekler almalısınız. Eğer iyi beslenmemiş ve yeterince su içmemiş olursanız, dönüş yolculuğunuzda yorulduğunuz için sık sık düşeceğinizi ve sakatlanabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın. .

Dönerken yaşadığınız tüm zorlukları unutacak ve beyninizin bir köşesine doğadan muhteşem kareler kaydedeceksiniz. Bu kareler o kadar bağlayıcı olacak ki hemen yeni bir rota planı yapmaya başlayacaksınız.