Hürriyet yazarı Taha Akyol, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki Milli Mücadele'nin kazanılmasında sadece savaşların etkin rol oynamadığını, Ankara hükümetinin başarılı diplomasisi sayesinde de olduğunu belirtti. Akyol, "Başta Mustafa Kemal, Milli Mücadele liderleri “söz konusu olan vatansa”, hiçbir ayrıntıyı “teferruat” saymadılar, kılı kırk yardılar. Zaten Atatürk’ün böyle bir sözü yoktur; onun ayrıntılara dikkat özelliğine de terstir. Milli Mücadele’yi savaşlardan ibaret sanmak yanlıştır" diyerek bugün siyaseti ve diplomasiyi en rasyonel, en başarılı şekilde bilinmesi gerektiğine dikkat çekti.
Taha Akyol'un "Söz konusu vatansa..." başlığıyla yayımlanan (22 Eylül 2017) yazısı şöyle:
İngiltere Başbakanı Llyod George 12 Şubat 1920 günü toplanan Londra konferansında hazırlanmakta olan Sevr projesinin ipuçlarını veriyordu:
“Gerçekte Türkiye’ye ne kalacak? En zengin ve en verimli bazı bölümleri de dahil eski Osmanlı İmparatorluğu’nun yarısı ellerinden alınacaktır. Boğazlar Müttefiklerce işgal edilecek ve bunun da parası Türklerden alınacak. İstanbul Padişah için bir gelir kaynağı olamayacak çünkü bu gelir Müttefik işgal kuvvetlerinin giderlerini karşılayacaktır...”
Sevr'i uygulamak için
Ama Türkler buna itiraz ediyor, Anadolu’da Milli Mücadele “kongreler”le örgütleniyordu.
Buna değinen Lloyd George sözlerine şöyle devam ediyordu:
“Türklerin akıllarını başlarına toplamaları için önüne geçilmez bir kuvvet gösterisinde bulunmamız gerekiyor.”
Bunun için 19 Mart 1920’de İstanbul’u “resmen” işgal edecekler, İzmir’deki Yunan ordusunu Eskişehir’e doğru saldırtacaklardır.
Misak-ı Milli’yi ilan eden Osmanlı Mebusan Meclisi’ni basıp dağıtacaklardır.
Fakat “hesap” edemedikleri, kapatılan Osmanlı Meclis’i yerine Mustafa Kemal’in Ankara’da “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ni açacak olmasıdır.
10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr projesini Ankara’ya kabul ettirmek için Yunan ordusu yeniden saldırıya geçirtilecek, bütün Trakya bölgesi ile Sakarya Nehri’ne kadar Batı Anadolu Yunan işgali altına düşecektir.
Bizans hayalleri kuran Yunan Kralı Konstantin, kendisine resmen “İkinci Konstantin” dedirtiyordu.
Böyle bir ortamda yoksul ve hatta yol şebekesi bile olmayan Anadolu’dan nasıl oldu da Milli Mücadele yükseldi ve başarıya ulaştı?
‘Düşmanı azaltmak'
Milli Mücadele’yi anlamak için o zamanki Avrupa devletlerinin siyasetlerini ve Birinci Dünya Savaşı’nın bu siyasetlerde nasıl bir dönüm noktası olduğunu anlamak lazım.
Milli Mücadele liderleri bunları çok iyi biliyorlardı. TV’lerden izleyerek değil, kitapları okuyarak ve telgraf ajanslarını izleyerek.
Mustafa Kemal ve Karabekir, Bolşevik Rusya ile ittifakın diplomasi mimarlarıdır. Bu sayede silah ve maddi yardım alındı.
Mustafa Kemal, Sivas Kongresi bildirisinde İngiltere ve Fransa’ya düşmanlık ifade eden cümleleri çıkarttı, sadece Yunanistan ve Ermenistan’ın işgalci emellerine kararlılıkla karşı çıkan cümlelere yer verdirdi.
“İngiltere baş düşmanımızdır” sözünü sadece Meclis‘in gizli oturumlarında söyledi.
Niye?... “Düşmanı azaltmak” için...
‘Kılı kırk yarmak'
Kurtuluş Savaşı devam ederken Ankara hükümeti başarılı diplomasiyle Roma ve Paris’te temsilcilik açtı, bunlardan silah ve kamyon satın aldı.
Büyük Taarruz’dan önce Mustafa Kemal Paris ve Londra’ya Yusuf Kemal ve Fethi Beyleri gönderdi; diplomasi yapmak, savaş yorgunu Avrupa’da Türkiye lehine izlenim yaratmak için...
Avrupa basınında Türkiye lehine yazılar, Avam Kamarası’nda Türkiye lehine konuşmalar başlamıştı.
Başta Mustafa Kemal, Milli Mücadele liderleri “söz konusu olan vatansa”, hiçbir ayrıntıyı “teferruat” saymadılar, kılı kırk yardılar.
Zaten Atatürk’ün böyle bir sözü yoktur; onun ayrıntılara dikkat özelliğine de terstir.
Milli Mücadele’yi savaşlardan ibaret sanmak yanlıştır.
Siyaseti ve diplomasiyi en rasyonel, en başarılı şekilde yürüttüler, bize muazzam bir tecrübe bıraktılar; bugün bunları bilmeye çok ihtiyacımız var.
“Türk’ün Ateşle İmtihanı” belgeselinde bu akşam CNN Türk’te Saat 21.00’de Sevr’in hazırlanışını, Yunan ordusu eliyle uygulanmasını ve Milli Hareket’in gelişmesini izleyeceğiz.