Kültür-Sanat

'Atatürk'ün hatalarından biri Latife Hanım’la evlenmesiydi'

Yazar Turgut Özakman, bugün piyasaya çıkan son kitabı “Cumhuriyet-Türk Mucizesi”ni anlattı.

29 Ekim 2009 02:00
Yazar Turgut Özakman,  bugün piyasaya çıkan son kitabı “Cumhuriyet-Türk Mucizesi”ni anlattı.

Milli mücadelede de telekulaklar vardı. Atatürk-Latife Hanım evliliği bir hataydı. İzmir, Trabzon neyse Musul da o. Atatürk, “Musul’u İngilizlere vermedik, kardeşimiz Iraklılara verdik” dedi. Lozan dünyadaki en büyük diplomatik başarı.

Şu Çılgın Türkler ve Diriliş romanlarının yazarı Turgut Özakman’ın üçlemesinin son kitabı “Cumhuriyet-Türk Mucizesi”in ilk cildi 29 Ekim’de yayınlanıyor. Kitabın detaylarını ve o dönemde yaşananları Hürriyet’le paylaşan Özakman çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte, Özakman’ın kitabıyla ilgili söyledikleri:

“Devraldığımız mirasa bakınca, cumhuriyet neler yaptı, işte o mucizeyi görüyor insan. İstanbul telefon, yabancı bir şirketin elinde. Gizli örgütler falan var. Hayatta hiçbir zaman telefonda konuşmuyorlar, çünkü dinleniyor. Lozan görüşmeleri sırasında Türk heyeti, daha ucuz olduğu için İngilizlerin telgraf hattını kullanıyor. Türk heyeti sürekli şifre değiştiriyor. Çok önemli talimatları da kuryeyle yolluyorlar. Öyle koruyorlar.

Barışa ihtiyacımız vardı

Lozan’da üç büyük eksiğimiz var; boğazlara tamamen egemen olmuyoruz ama başkası da egemen değil, Hatay ve Musul. Boğazlar Möntreux Anlaşması ile düzeliyor. Hatay çok sonra ele geçirilebiliyor. Musul elden gidiyor. İzmir neyse, Trabzon neyse, Musul da o. Türklerin çoğunlukta olduğu bir yer. Üstelik Mondros Mütakeresi ilan edildikten sonra İngilizler küstahça oradaki zavallı 6. Ordu’yu bastıra bastıra zorla gelip Musul’u işgal eder.

Ya savaşacaktık ya Milletler Cemiyeti’ne gidecektik. Ki sonunda Musul’u bizim dışımızda tuttular, Irak’a verdiler. Türkiye 12 yıldır barışı beklemiş, inanılmaz derecede derin yaraları var. Bunların hepsini sarmak için barışa su gibi, hava gibi muhtaç. Lozan kurulu hareket etmeden evvel mecliste yapılan toplantıda Kürtler diyorlar ki, ‘Sakın Musul’u unutmayın. İngilizler Musul’u almak isterlerse biz Musul’suz olmayız, orası bizim vatanımız’ diye bağırıyor avaz avaz adamlar.

Atatürk de hata yaptı

Atatürk yanlış yapmaz derlerse ben itiraz ediyorum. Latife Hanım’la evlenmesi işte o hatalardan bir tanesiydi. Onunla evlenirse ideal bir çift olarak Türkiye’de halkı uygarlaştırma projesinin içinde bunların çok işlevsel olacağını düşünüyor. Son zamanlarda çıkan bir kitapta bizim uygarlık devrimlerimizin arkasında sanki Latife Hanım varmış gibi gösteriliyor. Söz konusu bile değil.
İkinci cildin içinde tabii iki büyük olay var. Biri Şeyh Sait olayı çok büyük bir talihsizliktir, Türkiye için ve Kürtlük için çok büyük bir talihsizliktir. İkincisi ise Atatürk’e suikast. O talihsizliği bir de o zamanki İstiklal Mahkemesi’nin bir bölüm ittihatçıları da bu davanın içerisine sokup onlardan dördünün idamına karar vermesi... Cavit Bey’in idamı siyasi bir karar gibi geliyor bana. Cavit Bey bu hızlı rüzgarda devrildi.

Lozan müthiş bir olay

Rauf Bey çok alıngan bir adam, çok duyarlı bir insan. Aynı zamanda duygusal bir adam. Bütün hayatında bunu görebiliyorsun. Siyasi hayatında sırtında çok büyük bir kambur taşıyor: Mondros. Bunu unutması mümkün değil. Bu onun en büyük kompleksi. Mondros üç gün sürmüştür, Lozan sekiz ay sürmüş bir olay ve müthiş bir olay. Lozan’ı sahiden oturup birinin çok teferruatı ile yeniden yazması lazım. Ben ana hatları gençler için anlatmaya çalıştım. O zamanki Lozan’daki ABD gözcüsünün bir lafı var, diyor ki: “Bu dünyadaki en büyük diplomatik başarılardan biri.”

Oğlumu değil Paşa’yı seviyor

“Zübeyde Hanım bakıcı kızla Salih Bey’i odasına çağırttı:
“Beni iyi dinleyesin. Latife iyi kız, çok iyi kız. Gözümün içine bakıyor. Allah razı olsun. Ama oğluma göre değil.”
Salih Bey sarsıldı. Kızcağız Zübeyde Hanım’ın gönlünü kazanabilmek için parçalanıyordu.
“Niye? Ne kusuru var?”
Zübeyde Hanım gözlerini kapadı. Uzun bir sessizlikten sonra “Kusuru yok” dedi, “Ama anlıyorum ki oğluma uygun değil. O oğlumu değil, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’yı seviyor.”

Musul tesellimiz

“Milletler Cemiyeti Musul’u İngilizlerin baskısıyla Irak’a verdi. İngilizler orada sömürücü olarak duruyorlardı. Tabii petrol bölgesinin Türkiye’ye geçmesini istemediler. Atatürk’ün bir sözü var: Biz Musul’u İngilizlere vermedik. Kardeşimiz Iraklılara verdik. Onun için bu bir tesellidir bizim için.

Paşalar konsey olmak istediler

“İsmet Paşa’nın anılarında var. Fevzi Çakmak vasıtasıyla şöyle bir teklifte bulunuyorlar: “Milli mücadeleyi ilk başlatan büyükler olarak biz bir konsey gibi duralım bir kenarda, her şey bizden sorulsun.” Bunun hukukta bir adı yok, parlamenter hayatta, demokraside, cumhuriyette böyle bir şeyin adı yok. İsmet Paşa da Fevzi Çakmak’a, “Bu hukuka aykırı. Devlet sistemimize aykırı. Herkes nerdeyse yetkisi o kadardır. Herkes o yetkisinin içerisinde kalacak” diyor. Fevzi Paşa bu cevaptan sonra konuyu Atatürk’e açmadan öbürkülere olumsuz cevabı veriyor ve bu iş kapanıyor.

Kitaptan bir bölüm

Aşk, haddini bilmemektir

Halide Edip Hanım veda için İsmet Paşa’ya uğradı. Üzerinde cepheye geldiğinden beri üniforma olarak giydiği lacivert giysi, kolunda yeni rütbesi, başçavuş işareti vardı.
İsmet Paşa Halide Edip Hanım’ı bırakmadı. Çay söyledi. Bir soru aklını kurcalıyordu, sordu:
“Latife Hanım’ı nasıl buluyorsunuz?”
Halide Edip Hanım Latife Hanım konusunda kararsız görünüyordu. Bir rahatsızlığı vardı. Kibarca, “çok çekici, zarif” dedi, sonra hemen sordu: “Siz nasıl buldunuz?”
İsmet Paşa Latife Hanım’ı beğenmişti. Bu konunun evlilikle sonuçlanmasını istediğini belli etti. Halide Edip Hanım “Fikriye Hanım çok üzülecek” dedi.
“Neden?”
“Bir yıldan fazladır Paşa’ya canla başla bakıyordu.”
İsmet Paşa önemsemedi:
“Akrabası değil mi? Bir saygı görevi olarak bakıyordur.”
“Öyle başlamış olabilir ama durum artık değişik. Bence Paşa’ya iyice aşık. Paşanın sarı tesbihini bir muska, kutsal bir kolye gibi boynunda taşıyor. Öyle sanıyorum ki evleneceklerini umuyor.”
İsmet Paşa itiraz etti :
“Yoo! İyi bir hanım olabilir. Ama Paşa’nın eşi olmak için yeterli mi?”
Halide Edip Hanım gülümsedi:
“Aşk, haddini bilmemektir zaten.”