T24 - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, nüfus cüzdanlarında "din" ibaresinin kaldırılması ile ilgili olarak adlığı karar sonrası Sabah gazetesi genel yayın yönetmeninin yargıçları suçlayan tavrına tavrına dikkat çeken Hürriyet gazetesi Yazarı Mehmet Yılmaz, bu konuyla ilgili kararların AKP hükümeti döneminde alındığını belirterek, hükümetin atması gereken bir adım için yargıyı suçlamanın doğru olup olmadığını soruyor.
Yazısında özelleştirmeyle ilgili konuya da değinen Yılmaz, özelleştirmede yanlış politikalar izlendiğini ve bugün yaşanan sürece gelindiğini belirtiyor. Örnek olaraksa 1962 yılında Çanakkale'de kurulan TEKEL fabrikasının şu anki akıbetine dikkat çekiyor.
292 milyon dolara özelleştirilen fabrikanın işletme ve üretim kalitesini arttırarak fabrikanın yüzde 90'ını 900 milyon dolara sattıldığı, işçileri bir süre sonra işten çıkarıldığını, fabrikanın kapatıldığı, daha sonra arazinin 20 trilyon liraya başka bir şirkete satıldığı belirtiliyor.
TBMM'deki peygamber kavgasınada değinen Yılmaz, dün (3 Şubat 2010) günü "yandaş medya"nın gazetelerinin konuyu saptırması nedeniyle, bu medyanın okuyucularının kavganın, bir AKP’linin Başbakan’ı peygambere benzetmesinden sonra çıktığını bir türlü öğrenemediklerine dikkat çekiyor.
Hürriyet gazetesi yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz'ın "Asıl eleştirilmesi gereken kim?" (4 Şubat 2010) başlıklı yazısı şöyle:
Asıl eleştirilmesi gereken kim?
Bir Alevi yurttaşın başvurusu üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, nüfus cüzdanlarında yer alan “Dini” hanesinin kaldırılması gerektiğine karar verdi.
Mahkeme, devletin böyle bir sorgulamada bulunmasının inanç özgürlüğünü zedelediği kanaatinde!
Dün haberlere bakarken Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarının üye oldukları Diyanet Sen’in bir açıklamasını gördüm.
Sendika, “Nüfus cüzdanlarının din hanesine Alevi yazılamaz, Aleviler de Müslüman” diyor.
Belli ki arkadaşlar, mahkeme kararını okumamışlar.
Mahkeme “Alevi yazılabilir” demiyor, çünkü “Nüfus cüzdanlarındaki din hanesi tamamen kaldırılsın” diyor!
İşin ilginç yanı dün Sabah’ın Genel Yayın Müdürü’nün de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne daha önce de aykırı bulunan bu madde için yargıçları suçluyor olmasıydı. “Anayasa Mahkemesi neden bu kanunu Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı bulup iptal etmedi” diye soruyordu.
Yanıtı da şu: Çünkü yargı organları mensuplarının yüzde birinin bile yabancı dil bilgisi yokmuş! İyi de son Nüfus Hizmetleri Kanunu, 2006 yılında AKP hükümeti tarafından çıkarıldı.
O kanun çıkarılırken AKP hükümetinin aklı neredeydi ?
Hadi anladık, yandaş medyada AKP’yi eleştirmek hoş karşılanmıyor. Peki, hükümetin yapması gereken bir şey için mahkemeyi suçlamak, insaf ölçülerine sığıyor mu?
Yazın yediğin hurmalar!
Başbaka ve adamları hak aramak için direnen Tekel işçilerine çok kızıyorlar ama bütün bunlar attıkları adımların nereye varacağını daha önce düşünmemiş olmalarından kaynaklanıyor.
Özelleştirmeleri “babalar gibi yaparım” dedikleri günlerde, bunun sonuçlarını da düşünmüş olmalıydılar.
Fabrikaları satarken, alıcılara belli bir süre üretimin devam etmesi şartını koymalı, tesisleri yenileyip ülkenin sanayi üretimine katkılarının arttırılmasını sağlamayı hedeflemeliydiler.
Ama paranın yüzü tatlı geldi, “Hazineyi dolduralım, seçim yatırımlarında kullanalım” fikri ağır bastı ve bugün bu noktadayız.
Dün Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’dan bir mektup aldım. Bakın sadece Çanakkale’de neler olmuş:
Bu ilde 1962 yılında kurulan Tekel Şarap ve Kanyak Fabrikası 2003 yılında özelleştirilmiş.
Tekel’in alkollü içkiler bölümünü satın alan firmanın, işletmeyi düzeltip, üretim ve pazarlama kalitesini artırdıktan sonra 292 milyon dolara aldığı şirketin yüzde 90’ını 900 milyon dolara sattığını da hatırlayalım. Şirket, bir süre sonra Çanakkale’deki fabrikayı kapattı. Oradaki işçiler ve tarımsal girdi sağlayan çiftçiler ortada kaldı. Fabrikanın bulunduğu arazi, 20 trilyon liraya bir alış veriş merkezi yapmak isteyen bir başka şirkete satıldı. Çanakkale’deki Sümerbank fabrikası da 2 milyon 150 bin dolara satıldı. Sentetik deri işleyen tesis, satın alan firma tarafından kapatıldı. Arazisinin üzerinde konut yapılıp satılacaktı. Gerekli izinler alınamadığı için fabrika bir harabe olarak öylece duruyor, içinde çalışan işçiler ise ortada kaldı.
Özelleştirmeler yapılırken “yenilen hurmalar”, bugün mideleri bu nedenle tırmalıyor!
Yandaş medya Goebbels’le yarışıyor!
AKP’li bir densizin Başbakan’ı peygambere benzetmesinin ardından TBMM’de çıkan kavgayı biliyorsunuz.
Başbakan’ın isteği üzerine söz konusu benzetmeyi yapan şahıs da AKP’den istifa etmişti.
Dün gazetelerin tümü kavga haberine geniş yer ayırmıştı.
Ancak “yandaş medya” okuyucuları, kavganın, bir AKP’linin Başbakan’ı peygambere benzetmesinden sonra çıktığını bir türlü öğrenemediler.
Vakit, bu benzetmeyi yapan sanki MHP’li Osman Durmuş gibi bir hava vermeye çalışıyordu. Haberin başlığı “Durmuş, hem peygambere, hem başörtüsüne dil uzattı!” idi. AKP’linin istifa ettiğinden satır yoktu.
Yeni Şafak, kavgayı başlatan AKP’li Sağlık Bakanı’nın sözlerini haberinin başlığına almıştı.
Yeni Şafak’a göre “Durmuş’un Erdoğan’a yönelik peygamber olarak anılan sözleri Akdağ’ı adeta çileden çıkarmıştı”. Bu benzetmeyi bir AKP’linin yaptığından ve adamın istifa ettirildiğinden söz edilmiyordu.
Zaman, Durmuş’un sözlerini birinci sayfasından vermiş, “MHP’li Durmuş’un özür dilememesi tepki çekti” başlığıyla duyurmuştu. Sözü söyleyen AKP’linin istifa ettiği haberi ise içeriye saklanmıştı.
Star Gazetesi, “Peygamber ayıbına tepki yağıyor” manşetinin altında “tarihi çirkinlik” başlığıyla kavgaya MHP’li Durmuş’un “peygamber ile alay eden sözleri” olduğu haberini veriyordu. Bu sözleri ası söyleyen AKP’linin istifa ettiği haberi ise iç sayfalarda, haberin en sonundaki tek cümleden ibaretti.
Hakkını yemeyelim, yandaş medyada bir tek Sabah söz konusu ayıbı asıl yapan AKP’linin istifa ettiğini birinci sayfasından duyurmuştu.
Gördüğünüz gibi AKP’nin yandaş medyası, Goebbels dönemi Alman basınına rahmet okutacak durumda!