Politika

ARINÇ: ''TOPU TACA ATMAYALIM''  ANKARA (A.A)

08 Ekim 2010 19:19
-ARINÇ: ''TOPU TACA ATMAYALIM''  ANKARA (A.A) - 08.10.2010 - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Konuştuğumuz konu; üniversitelerdeki öğrencilerin, reşit olmuş, 18 yaşını geçmiş, artık kendi iradesi ile üniversite eğitimi alırken, kıyafetini de belirleyecek olan kızlarımızın yasaklardan kurtulmasıdır, topu taca atmayalım. Bunun üzerinde konuşuyorlardı şimdi ipe un sermek için kırmızı çizgiler, mavi çizgiler yeşil hatlar, kurtarılmış bölgeler... Bunlarla ortaya çıkıyorlar'' dedi. Arınç, NTV'de Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtladı.   CHP'nin türban konusunda bir rapor taslağı hazırladığının hatırlatılması üzerine Arınç,  ''Konuşmamıza türbanla başlamak... Demek ki bir sorun ve sorun çözülmemiş, sorunun çözülmesini isteyenler var, bu konuyla ilgili tartışmalar var anlamına gelir'' diye konuştu. Kendilerinin yıllardan beri bu konuyu konuştuğunu, görüştüğünü belirten Arınç, ''En son 3 yıl kadar oldu, Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik CHP tarafından Anayasa Mahkemesine götürülüp, orada da iptal edilmeseydi belki biz başka bir şey konuşmuş olacaktık. Çünkü, orada hem kanun önünde eşitliği hem de yükseköğretimdeki sınırlamaları ortadan kaldıran bir düzenleme vardı'' değerlendirmesinde bulundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, referandum öncesi konuşmalarında türbanın gündeme geldiğini, o günlerde kendilerinin öyle bir şey konuşmadığını anlatan Arınç, şöyle devam etti: ''Çünkü,  10 ve 42. maddeler 411 oyla kabul edilmesine rağmen, Anayasa Mahkemesi işin esasına girip, bizce de çok yanlış bir karar vererek bunu iptal etmesiyle biz artık susmuştuk. Yani bu sorunun zaman içerisinde bir şekilde çözülmesini bekliyorduk ama bu konuda bir girişimci olmayı da mevcut Anayasa Mahkemesi kararı karşısında çok olanaklı bulmuyorduk. Ama Sayın Kılıçdaroğlu, belki inanarak belki referandum öncesi kendi liderliğini kanıtlamak için toplumda kronik hale gelmiş bazı sorunların çözümü konusunda ümit veren ifadelerde bulundu.  Bunlardan bir tanesi de 'biz çözeceğiz', nasıl çözeceksiniz? 'İşte biz siyasallaştırmadan çözeceğiz', peki nasıl olacak bu? 'iktidara geldiğimizde görürsünüz.' Bu klasik bir cevap oldu. Nitekim dün akşam da bir üniversitede başörtülü bir öğrencinin sorusuna karşılık verdiği cevapta, 'Siz oyunuzu kullanın CHP'ye bizi iktidara getirin, bakın nasıl çözeceğimi göreceksiniz' dedi. Bir siyasetçi için bu büyük bir talihsizlik. Bir sorun varsa ve bu sorunun çözüleceğini de söylüyorsanız, hukuk, demokrasi ve Anayasa çerçevesinde, toplumsal mutabakat gerekliyse, bazı konularda bunu birlikte harmanlayarak, nasıl bir çözüme ulaşacağımızı söylemeniz lazım.'' -CHP'NİN RAPORU- CHP'nin bu konuda hazırladığı rapora dikkati çeken Arınç, şunları söyledi: ''Görülüyor ki bugünkü raporlarına bakarsak, kafaları bir hayli karışık. Çünkü, parti içerisinde de bu sorunun öncülüğünü yapmış, savunuculuğunu yapmış, simge haline gelmiş, başörtüsü örten öğrencileri hayatından bezdirmiş insanlar da var. Bugün milletvekili sıfatıyla onlar CHP içerisinde bu sorunun çözülebileceği konusunda bir düşünceye sahip değiller. Şunu kabul etmemiz lazım: 90'lı yılların sonuna doğru, 28 Şubat sürecinde Anayasa'da, kanunlarda hiç bir hukuk normu olmamasına rağmen, yani başörtüsünü yasaklayan, kadının kıyafetini belirleyen bir hukuk normu olmamasına rağmen, özellikle üniversitelerde başörtülü öğrenci sayısının artması karşısında, bunu irticai eylem olarak, laikliğe ve rejime bir başkaldırı olarak görenler çok yanlış bir şey ama bunu görenler yazılı emir ve talimatla bunu üniversitelerde bir yasak olarak uyguladılar. Bunu uygulamak istemeyen rektörleri görevden aldılar, baskı kurdular, tehdit ettiler.  Bugün Türkiye'de nasıl bazı şeyler yıllar sonra konuşulabiliyor, hatta çok korkunç iddialar bile gündeme geliyorsa, emin olun bazı rektörler de konuşmaya başlarsa, geçmişte YÖK Başkanlığı yapanların, hatta YÖK Başkanının imzasına gerek olmadan, Genelkurmay İkinci Başkanlığı yapanların yazdığı yazılarla, çağırarak, telefon ederek, bizzat nasıl baskılarda bulunduğunu, bunlar hep söyleyecektir. Ama o dönemi geçtiğimizi kabul edelim, şimdi ne olacak? Bir defa şu olacak: Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de başta olmak üzere ne zaman başörtüsü gündeme gelse, 'bu mesele bitmiştir, Anayasa Mahkemesi kararı var, Danıştay kararları var, hatta AİHM kararları var, bu konuda konuşamazsınız, bu konu bitmiştir...' Bu ne kadar kolaycı bir yaklaşım. Şimdi görüyoruz ki bitmemiş, hatta bitmediğini söyleyende CHP'nin Genel Başkanı. Demek ki başörtüsü veya türban, ne derseniz deyin, çok güçlü bir şey ve gücünü her zaman hissettiriyor ve demokratik gelişmeler karşısında bunu bir ifade özgürlüğü olarak, kendi kıyafetini bir kadının nasıl belirleyebileceğini peşinen kabul etmekle ilgili bir konu.' Eşleri başlarını açabilir hatta diledikleri kıyafetleri giyebilir bu bize garip de gelebilir. Ama bir başkası da başını şu veya bu şekilde örtmek istiyorsa, buna kesinlikle engel olunmaması gerekir. Çünkü, bu ayrımcılıktır, bir zorbalıktır, bir haksızlık. Temel haklar noktasından baktığımız zaman bir insanın kendi kimliğini ortaya koyması, ifade etmesini bence bir özgürlük olarak kabul etmek lazım.'' -MESELE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜDÜR- Arınç, ''CHP'nin kırmızı çizgisi, türbanın kamuda kullanılmaması ve üniversite öncesine indirgenmemesi. Sizin aklınızdan geçen ne?'' sorusunu da şöyle yanıtladı: ''Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu bunu söyledi ama Partisi kabul etmedi. Ondan çok daha iyi bilenler var yanında. 'Hayır onu söylemek istemedi aslında, bir sürü şey söylemek istedi de onun içinde türbanı saydı' diyenler var. Maşallah, çok iyi taktik hocaları var yani. Bunlar topu taca atmaktır.  Konuştuğumuz konu, tartığımız konu, üniversitelerdeki öğrencilerin, reşit olmuş, 18 yaşını geçmiş, artık kendi iradesi ile üniversite eğitimi alırken, kıyafetini de belirleyecek olan kızlarımızın üniversitelerdeki yasaklardan kurtulmasıdır. Topu taca atmayalım. Bunun üzerinde konuşuyorlardı şimdi ipe un sermek için kırmızı çizgiler, mavi çizgiler yeşil hatlar, kurtarılmış bölgeler... Bunlarla ortaya çıkıyorlar. Hatta o ara Parti Meclisindeki Sayın Sencer Ayata, 'biz bunu uzmanlarına soracağız' dedi. Sizde mi veya başka yerde mi, 'bu, Sayın Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk' dedi...  Dini açıdan bir gereklilik olup olmadığı sorulacaksa, anayasal bir kurum olarak ta büyük Atatürk zamanından beri Anayasalarda yer almış Diyanet İşleri Başkanlığına bu iş sorulabilir. Geçmişte de soruldu, görüşleri bellidir. Tekrar sorarsınız görüşlerini alırsınız ama bu piyasada, ekran ekran dolaşan din konusunda otorite olduğunu zannettiğimiz, aslında hiç de öyle olmayan bir takım insanlara sorularak çözülecek bir şey değil. Yeni bir gereklilik olarak oraya sorarsınız ama mesele bir dini gerekliliğin de ötesinde bir ifade özgürlüğüdür. Bir kılık kıyafet özgürlüğüdür. 'Ben bir bayanım böyle bir kıyafeti tercih ettim...' Biz, artık onun üzerinde hiç bir şey söylememeliyiz. Saçının şu kadarı görünecek, alttan bağlayacak... Üniversiteden bahsediyorum. Üniversite dışındaki bütün konuşmalar, o kırmızı çizgiler falan, bir yerden geçerken ıslık çalmaya benziyor. Biz üniversiteyi konuşuyoruz, onun dışındaki hiçbir şey şu aşamada konuşulacak bir konu değil. O korkuları vererek aslında sözlerden vazgeçmeye çalışıyorlar.''  Başörtüsü konusunda niyeti açıkça ortaya konulmasını isteyen Arınç, ''Senin niyetin, üniversitelerde türban konusunun, hatta İran mı, Pakistan mı o konuya hiç girmeden, bir kadına saygı duy en azından. 'Sen nasıl istersen kıyafetini, ben onu kabul ediyorum' demen doğru olur. Kırmızı çizgi 4 tane, yeşil çizgi 5 tane... Ne konuşacağız biz sizinle? Bugünkü, dünkü tartışılan konu; üniversitelerde kızlarımızın türbanla, başörtüsüyle eğitim yapıp yapamayacağı konusu'' diye konuştu.  -TÜSİAD BAŞKANI'NIN AÇIKLAMALARI- Bu konunun sadece anamuhalefetin değil, TÜSİAD'ın da gündeminde olduğu, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in, bir gazeteye verdiği demeçte ''Türbanın kamuya gelmemesi mümkün değil'' şeklinde açıklamalarının olduğunun hatırlatılması üzerine Arınç, şu yanıtı verdi: ''Hanımefendi isabet buyurmuş. Kendisi hakkındaki ümitlerimizin tamamını boşa çıkaran, ismi Ümit hanımefendi ama bütün ümitlerimizi boşa çıkaran, özgürlükçü görünen ama arkadan korkularla, endişelerle, bu tür şeyler... Dünkü bir gazetedeki mülakatını söylüyorsunuz. Bendeki kredisini tamamen tüketmiş durumda. Hatta ziyaretime geldikleri zaman, geçmişteki TÜSİAD'ın hazırladığı raporların arkasında nasıl durulmadığını, konjonktüre göre nasıl hareket ettiklerini söylemiş ve 'siz cesur bir hanımefendiye benziyorsunuz, bundan sonraki düşüncülerinizin arkasında umarım kalırsınız' demiştim. Yani şu Anayasa referandumunun öncesi ve sonrasıyla dünkü mülakatını okuyunca tüylerim diken diken oldu. Yanlış düşünceler, bunlara katılmıyorum.''  Arınç, ''CHP'nin türban raporu taslağında YÖK'ün kaldırılması, üniversitelerin özerk olması, zorunlu din dersinin kaldırılması şeklinde öneriler var. Bunlar bir paket halinde getirilirse,  hükümetinizin, partinizin tavrı ne olacak?'' sorusunu yanıtlarken de şunları söyledi: ''1995'ten beri parlamentodayım, 35 yıldır siyasetin içerisindeyim, 91-95 arasında sayın Tansu Çiller'in mal varlığı ile ilgili bir komisyon kurulması düşünüldü. Mal varlığı ile ilgili komisyon kurulurken, bir önerge verdiler. 'O güne kadar Başbakanlık yapmış tüm siyasetçilerin mal varlığı araştırılsın' denildi. Bir bakıldı ki 50-60 kişi çıktı. Yani iş sulandırılırsa, genişletilirse, iş başka mecralara dökülmek istenirse, bizde eskiden güzel bir tabir vardır, 'işi uyutmak istiyorsanız komisyona havale edeceksiniz.'  Arkadaş, bunlar güzel şeyler ama biz YÖK Kanunu 2002'den sonra ilk iş olarak değiştirmeye kalktığımızda Sayın Başbakan, ısrarla ifade ediyor, Sayın Baykal'ın sözü 'YÖK bir rejim meselesidir kaldıramazsınız' olmuştu. Şimdi Baykal gitti Kılıçdaroğlu geldi diyelim. O zaman konuş, net konuş, ne yapmak istediğini bilelim. YÖK kaldırılsın yani dün bir rejim meselesi olarak görüyordunuz, bugün kaldırılsın... Yoksa YÖK kalsın da bir koordinasyon görevi mi görsün? Üniversiteleri, rektörlerini seçmek, şöyle yapmak, böyle yapmanın dışında. O yetkileri üniversitelerin bizzat kendilerine verelim de YÖK sadece üniversiteler arasında bilimsel rekabeti mi, çalışmaları mı, koordinasyonu mu götürsün? Bunların hepsi konuşulabilir. Topu taca atma. Senin ağzından referandumdan önce çıkan söz, 'türbana özgürlüğü getireceğiz' sözüdür. Bunun yanına başka şeyler ilave etme Çiller Komisyonunda olduğu gibi...'' Arınç, türban konusunu üniversitelerde çözüme kavuşturma görevinin CHP'de olduğunu söyledi. Bunun arkasından diğer konuların da gündeme gelebileceğini ifade eden Arınç, ''Hatta bu konuda Sayın Başbakanımızın güzel bir yöntem de belirledi. Arkadaşlar, önümüzdeki aylar içerisinde, kim ne çalışacaksa çalışsın. Ama Anayasa değişikliğine ilişkin yasalarla ilgili elbette bir an öncede bazı şeyler yapılabilir. Şimdi CHP'ye sormak lazım; bu raporu yazdınız ama niyetiniz ne? Anayasa'da bir değişiklik mi gerekiyor, bunları yapmak için yoksa yeni bir yasa maddesi mi gerekiyor? Yoksa bu ikisine de gerek olmadan ortaya çıkıp da 'ey rektörler, ey YÖK artık üniversitelerde türban yasağı olmamalıdır. Geçmiş itirazlarımızı kaldırıyoruz, biz bundan sonra hiç bu konuda aleyhte yasaklayıcı, kısıtlayıcı konuşmayacağız' deseler bile bence bu bir Anayasa değişikliği kadar etkili olur'' açıklamasında bulundu.