Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Manisa’daki açılış töreninde yaptığı konuşmada "İstifa eden yani aramızdan ayrılan hiçbir arkadaşımız için kötü diyemem. Onlar bizim değerli arkadaşlarımızdır. Nihayet aynı kaderi paylaştığımız insanlara güle güle oh ne iyi oldu, bilmem nereye kadar yolunuz var diyemem, demem, böyle bir düşüncem de yok" dedi. Arınç 'Sonu -cı, -cu ekleri getirilen her şey yanlıştır. Tayyip Erdoğan'ı sevebilirsiniz. Ama tavsiye ederim Tayyipçi olmayınız' diye konuştu.
İktidara mensup özellikle de milletvekillerinin Başbakan'ı, hükümeti ve partiyi gözetmesi gerektiğini ifade eden Arınç, bir milletvekilinin yapacağı her hareketin partiye, Başbakan'a zarar verip vermediğini düşünmesi gerektiğini anlattı.
Arınç, ''Bir milletvekili partisine Başbakan'a zarar vereceğini düşünüyorsa kendisini feda etmelidir" diye konuştu.
Arınç'ın konuşmasından öne çıkan satır başları şöyle:
''İnsanız hata yapabiliriz, özel hayatımızda bazı eksiklerimiz olabilir, insan ilişkilerimizde bazı zaaflarımız olabilir ama nihayet aynı kaderi milletvekili olarak paylaştığımız insanlara bugün 'güle güle oh ne iyi oldu, bilmem nereye kadar yolunuz var' diyemem, demem. Böyle bir düşüncem de yok.
'Siyaset tren gibidir'
Demirel'in bir tabiri vardı; 'siyaset bir tren gibidir.' Bazen istasyonlara uğradığında inenler de olur binen de olur ama tren yoluna devam eder. Bu siyasetin kendi doğası içinde vardır.
'Fırıldak Kubi gibi olmadıktan sonra'
Fırıldak Kubi gibi olmadıktan sonra siyasette giren de ayrılanlar da olacaktır. Neden ayrıldığı, niçin ayrıldığı neden böyle bir zamanda ayrıldığını kendilerine sorarsınız kamu vicdanı da bunu tartar.
'Çok gördüm, çok geçirdim'
Ben çok gördüm çok geçirdim. 'AK Parti'ye canını malını verenler niye milletvekili yapılmıyorsa sağdan soldan gelen, düşüncesi fikri farklı insanlar başköşelere getiriliyor?' denildi bize. Valla bu bir sır ben de henüz farkına varamadım. Bunun da bir hikmeti olmalı. O yüzden bu neden geldi şu neden gitti diyecek bir durumda değiliz.
İnsana sadakat yaraşır
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.' Peki sadakat olsun diye kötülüklere göz mü yumacağız, bile bile yanlışlara evet mi diyeceğiz? Hayır. Her zaman doğrudan yana olacağız, doğruları savunacağız. Ama siyaset disiplinli bir kurumdur. Bir siyasi partiye girmişseniz söyleyecekleriniz sadece bu siyasi partinin tüzüğünde yazılı olan yerlerde geçerlidir. Mesela bir milletvekili bir sıkıntısını grupta konuşabilir.
AK Parti'nin grup iç yönetmeliğini ben hazırladım. Tayyip Bey milletvekili değildi milletvekilleri beni oybirliği ile grup başkanı yaptı. Bir sene grup başkanlığı yaptım. Kendi ellerimle yazdım. Her milletvekili güvensizlik önergesi bile verebilir grup yöneticileri ve bakanlar hakkında. Söyleyeceği varsa grup toplantımızdan sonra milletvekilleri konuşabilir. Grup yöneticileri var onlara söyleyebilir, genel başkan yardımcıları var onlara söyleyebilir, genel başkan var ona söyleyebilir, bir milletvekili 10 yer var bunları konuşabileceği.
Onun dışında da teşkilatlarımız kendi iç bünyelerinde konuşacakları yerler vardır. İkincisi bunları yaptıktan sonra hala rahatsızlığı devam ediyorsa ve kendi ilkeleri açısından bir prensip meselesi haline gelmişse ve artık o partide kalması mümkün olmuyorsa yapacağı hareket partisine hükümetine başbakanına zarar vermemelidir.
Ben öyle bir şey yapacağım ama bundan partim zarar görür mü? Görürse yerinde kalacaktır. Varlık sebebi bu partidir bu başbakandır bu hükümettir.
'Bizim de canımızın sıkıldığı zamanlar oldu'
Bizim de canımızın çok sıkıldığı zamanlar, yeter artık dediğimiz zamanlar olmuştur. Ateş çemberinden geliyoruz, biz ayaklarımızı uzatıp yan gelip yatmadık. Nelerle suçlandık, nelerle karşı karşıya geldik. Benim mensup olduğum 4 parti kapatıldı.
'İkinci sanık hep ben olurdum'
Bunların iddianamelerinde ikinci sanık hep ben olurdum. Son iddianamede ismimin geçtiğini önce duyamadım. AK Parti'ye dava açılmış dediler ben var mıyım filan diye sordum önce kimse cevap veremedi. Sonra araştırdılar ki varım Allah'a hamdettim. Olmasaydım kendimden şüphe ederdim. Biz buralardan geliyoruz, siyaset yasaklarından geliyoruz.
'Utandılar 59. Maddeyi uyguladılar'
Tam 25 yıl oldu, İzmir'de Eşrefpaşa'da Şenocak sinemasında refah gecesinde bir buçuk saatlik konuşma yapmışım. O zamanki suç ortaklarım da bugünün il başkanı ve onun arkadaşları. Devlet Güvenlik Mahkemesi vardı. Birinci mahkemede annenin babanın adı, ikincisinde 5 yıl ağır hapis cezası. Ben 5 yıl ağır hapse mahkum oldum. Utandılar 59. maddeyi uyguladılar. Adam iyiyse boynunu bükmüşse biraz da namuslu bir adama benziyorsa cezasının 6'da 1'ini affederler.
'Acıdılar 5 seneyi 4 seneye çevirdiler'
Acıdılar 5 seneyi 4 sene 2 aya çevirdiler ama sürgün cezası da vardı. 1 yıl 3 ayda Eskişehir'de sürgüne göndereceklerdi. Yargıtay bozdu mahkeme direndi ısrar etti. Beraat edinceye kadar 2 buçuk sene geçti. Biz cezaevlerinin kapılarında sıramızı beklerken Cihat Akay ve arkadaşları hemen hemen 22 ay cezaevinde kaldılar. Bunları yaşamış insanlarız. O gün yaptığım konuşmanın içinde tek cümleyi bırakın sadece o cümle sebebiyle bugün saatlerce konuşsa insan hakkında dava bile açılmıyor.
'Zarar verecekse kendini feda edecektir'
Dava açalım diyen insanlara da delirdi mi acaba diye merak ediyorlar. Türkiye bu noktalara geldi. Bir milletvekili yapacağı her hareketin hükümetimize, başbakanımıza, partimize zarar verip vermeyeceğini düşünmek zorunda. Zarar verecekse kendini feda edecek. Zarar vermediğini düşünüyorsa kendisine uygun olan davranışı da yapacak.
Yıllarca en yakınında bulunup şimdi 'Başbakan da yargılanmalı, istifa etmeli' demenin veya 45 senelik okul arkadaşlığından sonra başka sebeplerle istifa ettim demenin veya kendi partilerinde milletvekili olma imkanını bırakın yüzüne bile bakılmadıkları halde bizden milletvekili olma imkanına kavuşanların yaptıklarına teşekkür ederiz. Ama son yaptıkları fevkalade yanlış olmuştur. Bu yanlışlık Türkiye'de umarım ki onların beklentilerinin aksine AK Parti'nin daha da ak olmasına daha güçlü olmasına daha da inşallah başarılı olmasına yol açsın.
Peki bunlar niçin oluyor? Malzememiz insan. Nasıl biz hata yapıp yanılabilirsek, nefis taşıdığımız hatta nefs-i emmare denilen yani sürekli insanı kötüleyen yanlışlığa sevk eden bir nefiste taşıdığımıza göre hiç birimiz nefsini terbiye etmiş insanlar gibi görmüyorum ama hepimiz kusurlu olabiliriz. İnsan malzemesinin olduğu yerde her şey olur. Bu siyasette de böyledir bürokraside de böyledir arkadaşlık ilişkilerinde de böyledir. Allah bizi nefsimizle imtihan etmesin.
'Bu bir imtihan'
Bu bir imtihandır. Yanlış yapanlara ben gönlümden yanlış yaptınız diyorum. Ben bunaldığım zamanlarda bile yapacağım hareket hükümetime zarar verir mi diye düşünmüşümdür. Türkiye'nin yetiştirdiği ve 11 yıldan beri Türkiye'de başbakanlık yapan o başarı insanın inançlı insanın, edepli insanın, Türkiye'yi dünyada bir numara haline getiren insanın acaba zarar görmesi mümkün olur mu diye düşünmüşümdür. Türkiye bugünlere kolay gelmedi. Sokakta bulmadık sokakta kaybetmeye niyetimiz yok. İşadamlarını düşünün.
Ben Refah-Yol hükümeti kurulduğu zaman yine partinin önde gelen isimlerinden birisiydim. Başbakanımızın rahmetlinin yanında çok bulundum. Neler konuşuldu, neler düşünüldü, neler yapıldı çok iyi biliyorum. O güzel bir insandı Allah rahmet eylesin. Siyasetinde farklılıklarımız oldu ama esasta hiç ayrılmadık. Dolayısıyla geçtiğimiz günlerde evine yaptığım ziyarette de düşüncelerimi ifade etmiştim.
O siyasetin Allah rızası için yapılması gerektiğine, milletimizi düşünerek çıkar amaçlı siyaset değil millete hizmet endeksli siyaset yapılması gerektiğine inanan bir insandı. Refah-Yol hükümetine gelinceye kadar siyaset çok yıpranmıştı. İktidar ve muhalefet parti yıpranmıştı, milletvekilliği yıpranmıştı. Kimse başını gere gere sokaklarda ben milletvekiliyim diye dolaşamıyordu. Rozetini takamıyordu. Çıkar, yolsuzluk ilişkileri o günlerde de çok rağbet görüyordu.
Böyle bir zamanda Allah kısmet etti DYP'nin de ANAP'ın da ilk tercihi değildi şüphesiz çünkü sayın Çiller'de seçime girerken 'bunlar PKK'dan daha beter' demişti Refah Partisi için. Ama çıkarları gerektirdi ki sonunda Erbakan'la bir hükümet kurdular. O günlerde işadamlarından birisinin şöyle bir sözünü gazetelerin ekonomi sayfaları genelde orta kısmında olur dün gibi hatırlıyorum. Siz neden böyle bir koalisyona karşısınız?
Adamın verdiği cevap buradaki işadamlarımızı tenzih ediyorum hepinizin alnı açık yaptığınız işler başarılı ve hepiniz ülkemizi en güzel şekilde temsil ediyorsunuz. Ben Refah Partisi'nin dinci, gerici, yobaz bir parti olduğu için karşısında değilim. Bir tek korkum var Refah Partisi başarılı olursa. Başarılı olursa diye korkan bir işadamına neden diye sormanız lazım. Aradan 18 sene geçti belki adam diyor ki; eğer başarılı olursa bugüne kadar Türkiye'yi yönetenlerin başarısız oldukları ortaya çıkar. Ve bundan sonra kimse başlarını çevirip onlara bakmaz.''
'Tavsiye ederim Tayyipçi olmayınız'
Sonuna cı ve cu ekleri getirilen her şey yanlıştır. Biri hakkında iyi olduğunu düşünürsünüz, ama hiçbir zaman kötü olduğunu esas almazsınız. Komşularınla iyi geçin ama aradaki duvarları kaldırma diyor bir söz. “Ben filancıyım” bunları konuşmak doğru değil. Tayyip Erdoğan’ı sevebilirsiniz. Tavsiye ederim Tayyipçi olmayınız. Sonu cici, cucu olmayınız.
'Birileri cemaatçi kesilip...'
Başında bulunan zat’tan, en uçta bulunanların iyi insanlar olduğunu, çok güzel hizmetler yaptığını, onların hareketine destek verdiğimizi söylerim. Ama birileri cemaatçi kesilip onların sırtından bir siyasi hedefi bombalamaya kalkarsa, biz hükümetimizin başbakanımızın yanındayız.