-ARINÇ: AK PARTİ İLE YENİ TÜRKİYE DÖNEMİ BAŞLADI BURSA (A.A) - 06.08.2011 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Türkiye'de AK Parti dönemiyle birlikte yeni bir Türkiye dönemi başladı. Bu demokrasi dönemidir. Demokrasiyi sonuna kadar genişleteceğiz güçlendireceğiz. Bu dönem özgürlükler dönemidir, sonuna kadar güçlendireceğiz'' dedi. Arınç, AK Parti Bursa İl Başkanlığınca Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 28. İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda, yeni hükümetin kurulduğunu, kurulan yeni Bakanlıklarla birlikte çalışmalara başlandığını ifade etti. Hükümet adına Başbakan yardımcısı olarak yurt dışında 2 toplantıya katıldığını belirten Arınç, özellikle Nijerya'daki D-8 Zirvesi'nde Türkiye'nin, Başbakan yardımcısı sıfatıyla temsil edilmesinin 8 ülkenin ve genel kurulun dikkatini çektiğini anlattı. Çalışmalar devam ederken, dikkati çekici Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı yapıldığını dile getiren Arınç, her yıl Ağustos ayı başında yapılan YAŞ'ta, süresi dolmuşsa Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının değiştiğini, atamalar yapıldığını söyledi. YAŞ başkanının, kanun gereğince Başbakan olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle konuştu: ''Başbakan, Milli Savunma Bakanıyla katılır toplantıya. Askeri kanattan da Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, ordu komutanları ve orgeneral rütbesine kavuşmuş olan takriben 15-16 silahlı kuvvetler mensubu katılır. Geçmişte hep sembolik olmuş, Başbakanlar açmış, görünmüşler, bir saat sonra ayrılmışlar. TSK, kendi bünyesinde toplantıyı gerçekleştirmiş. Hükümete geldiğimiz 9 yıldan bu yana Başbakanımız, bazen bir gün, bazen iki, dört gün kalıp gelişmeleri takip edebiliyor. Bu dönemde de bütün toplantılara katılacağını söyledi. Genelkurmay başkanı ve 3 kuvvet komutanı, YAŞ öncesinde emekliliklerini istediler. 2-3 gün sonra YAŞ başlayacak. Önce 'istifa' diye alt yazılar geçti sonra bunun istifa değil emeklilik talebi olduğu ortaya çıktı. Emeklilik talebi bireysel haktır, süresi dolan herkes ne zaman ihtiyaç duyarsa isteyebilir.'' -''DÜŞÜK YOĞUNLUKLU TEPKİ''- Arınç, eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in görev süresinin dolmasına bir yıl daha olduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Ama 3 kuvvet komutanının görev süresi zaten 3 gün sonra bitiyor, resen emekliliğe ayrılıyorlardı. Bunu bir tepki olarak yorumlamak ne kadar haklıdır, takdirlerinize sunarım. Öyle olarak da görseniz düşük yoğunluklu tepkiydi. Yani 3 gün sonra emekli olacaksanız, 3 gün önceden emekli olmanın kime hangi mesajları verdiği konusunda herkes, başkalarına bakmadan kendi vicdanlarında dinlesin. Çok şükür bu konu Türkiye'nin önünü karartmadı. Ben 10 yıl, 20 ve 30 yıl öncesini de biliyorum. YAŞ toplantısına 3 gün kala komuta kademesinin istifa etmesinin ya da emekliliği talep etmesinin, Türkiye'yi nasıl karıştıracağını, nasıl kaosa yol açacağını, felaket tellallarının senaryo üzerine senaryolar yazacağını, 'sabahlara kadar ışıklar yandı' diye nasıl manşetler atılacağını, 'acaba arkasından ne gelecek' diye telaffuz etmek istemediğim bazı kelimelerin konuşulacağını hepiniz biliyorsunuz değil mi? Bu yıl böyle mi oldu? Ertesi güne bile kalmadı. Ne sabaha kadar ışıklar yandı ne Ankara'da uykusuz geceler geçti. Başbakan, 'akşam İstanbul'a gidiyorum' dedi. Cumhurbaşkanı 'ben de geliyorum' dedi, 'gidelim bir çay içelim orada'. Arkadaşlar hepiniz arif insanlarsınız uzun söze hacet yok.'' -''ESKİDEN SIRTIMIZDA KÜFELER VARDI''- Herkesin kendi işine bakacağını ifade eden Arınç, şunları söyledi: ''Her şey normalleşiyor. Rahmetli (Necmettin) Erbakan Hocamız anlatırdı. Hamalın sırtında küfesi var. 30 yıl hamallık yapmakla geçmiş. Ayıp değil, meslek, işini böyle yapıyor, parayı böyle kazanıyor. Benim dayım da hamaldı, utanılacak bir şey değil. Bir gün acısanız, 'senin şu küfeni alıyorum, seni bundan kurtardım' deseniz, 3 gün sonra adam sırtında bir boşluk hissedecek, 'nereye gitti benim küfem? Buna alışmıştım. Ben bundan vazgeçemem, küfemi istiyorum' diyecek. Halbuki normalleşiyoruz. Ne oluyor yani. Anayasa ne yazdıysa hukuk ne yazdıysa o oluyor. Eskiden böyle değildi. Eskiden sırtımızda küfeler vardı kardeşim. Eskiden yanlış anlamalar, uygulamalar, geleneksel korkular vardı. Eskiden pat deyince korkanlar, kaşını çattığı zaman kaçıp gidenler, kitapçığı fırlattığı zaman büyük ekonomik felaketler vardı. Şimdi yok. şimdi normalleştik. Böyle olması lazım. 'Nasıl olur da tek başına oturur?' Ailece mi oturacak? Kanun böyle diyor. İnanın birilerine zor geliyor. Ben konuşmak için çıktım. Birisi ikide bir yanımda dursa huylanırım ben.'' Arınç, kurulun başkanı kimse o kişinin başkanlık edeceğini belirterek, ''Milli Güvenlik Kurulu'nun başkanı kim? Cumhurbaşkanı. Oturuyor başkanlık kürsüsüne, ben üçüncü sıradaydım, şimdi ikinci sırada oldum. Arkadaşlar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ne Genelkurmay başkanını, kuvvet komutanını ne erini ne onbaşısını kimse küçümseyemez. Hepsi, şerefli ordumuzun şerefli komutanları, askerleri. Onların kendi içinde bile hiyerarşi vardır, alt üst ilişkisi vardır'' dedi. -''AK PARTİ DÖNEMİ İLE BİRLİKTE YENİ BİR DÖNEM BAŞLADI''- Bazı toplantılara Genelkurmay başkanının başkanlık ettiğini yanında birinin bulunmasının doğru olmayacağını vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Öyle toplantılar yapılır ki, kuvvet komutanı başkanlık eder, yanında birisinin bulunması doğru olmaz. Türkiye geçmişten bu yana ne kadar tortu varsa bugüne kadar taşıdığı için acabalarla kafasını yoruyor. Hayır, acaba falan yok. Türkiye'de AK Parti dönemiyle birlikte yeni bir Türkiye dönemi başladı. Bu dönem, 'egemenlik milletindir' dönemidir, sonuna kadar koruyacağız. Bu dönem, insan odaklı bir Anayasa yapma dönemidir, sonuna kadar çalışacağız. Artık Türkiye'de eski korkular, cuntalar, darbe mi oldu oluyor mu havaları hiç kimsenin aklına gelmeyecek. Bu ülkede seçimle gelinecek, seçimle gidilecek, seçimler dürüst eşit olacak, millet istediğine oy verecek, beğenmediğini atacak, beğendiğini getirecek. Demokrasi böyle bir şey. Herkes kendi işine bakacak. Ben Deniz Kuvvetleri komutanı değilim ki, hangi firkateyn nereden nereye gidecek, buna ben karar veremem. Deniz Kuvvetleri komutanı da herhalde Bursa Büyükşehir Belediye başkanının yapacağı işleri bilemez. Orada da yetkili, büyük şehir belediye başkanı. Ben uçağın nasıl uçacağını, kaç tane sorti yapacağını bilmem, onu komutanımız bilir.'' Arınç, askerlik ihtiyacını bile Genelkurmay Başkanlığına sorduklarını belirterek, 'Planlamanız ne, ne kadar ere, astsubay ve subaya ihtiyacınız var? Oraya güveniyoruz. Çünkü bu işi onlar yapıyor onlar biliyor. Ben sivilim, sivil işlere bakarım bir başkasının işime karışmasını istemem. Orası asker, asker işlerine bakıyor. Ülkeyi yöneten hükümettir. Ülkeyi yönetme konusunda son söz hükümet, siyasi irade oldukça ona yönelecek hiçbir müdahaleyi de kabul etmeyiz. Bizim yaptığımız bu'' dedi. Yeni Genelkurmay Başkanını, komutanları, bütün generalleri, amiralleri tebrik ettiklerini dile getiren Arınç, ''Çoğunun isimlerini bilmeyiz, bilmemize de gerek yok. İsim üzerinde değil çalışmamız, biz prensipleri korumak zorundayız. Biz prensipleri yerine getirdik. AK Parti Hükümeti olarak Sayın Başbakanımızın Türkiye'nin geldiği bu noktadaki dirayeti, liderliği, cesareti, kararlılığı hepimizi mutlu ediyor. Allah ondan ve arkadaşlarından razı olsun'' diye konuştu. -''ASKERLİK OCAĞI, PEYGAMBER OCAĞI''- Başbakan Yardımcısı Arınç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, üst kademesinin çok başarılı olacağına, ordunun itibarını daha çok güçlendireceğine, gücünün yeni teknolojiyle, profesyonelleşmiş işini bilen personelle çok daha etkili olacağına yürekten inandıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti: ''Milletimizin ordusunu sevdiğine hiç şüphe yok. Biz zaten 'ordu milletiz'. Askerlik ocağına 'peygamber ocağı' diyen milletten başka bir şey beklenmez. Annelerimizin, ninelerimizin 'çocuklarım paşa olsun' diye ninnilerle büyüttüğü bir ülkede, askere gitmeyi kutsal bir uğurlama merasimi gibi kabul eden bir ülkede, silahlı kuvvetlerini sevmemek, ona kem gözle bakmak mümkün değil. Ama geçmişte bazı acı olaylar halkımızı çok derinden üzdü. 60 darbesini gördük yapanları biliyoruz, 80 darbesini biliyoruz onu yapanları biliyoruz. Yeri geldikçe müdahale, muhtıra, kafa, kaş, göz kaldırmaları ve sivil hükümetleri alaşağı etme teşebbüslerini de biliyoruz. Bundan sonra bilmek istiyoruz ki TSK, sadece kendisine verilen şerefli askerlik görevini yapacaktır.'' -MHP'Lİ OKTAY VURAL'IN SÖZLERİ- Bülent Arınç, herkesin kendi görevini Anayasal çerçevede yapacağını belirterek, şunları kaydetti: ''YAŞ toplantısında getirilen veya emekli edilen kişilerle hiçbir değerlendirme yapmaya gerek yok. O yapılmıştır, doğrudur yanlıştır onu biz tartışmayız. Ama sistem böyle çalışmalıdır. Sistem YAŞ toplantılarının da Başbakanımız başkanlığında, onun direktifleriyle, görev alanı içinde sonuçlanmasını temin etmek olmalıdır. Bu yeniliklere kimse açıktan tepki verememektedir, (MHP Grup Başkanvekili) Oktay Vural hariç; 'Çevre Bakanlığına bağlansın'. Aklı sıra alay ediyor. Asker de mıntıka temizliği yaparmış, o zaman Çevre Bakanlığına bağlanması daha uygun olurmuş. Bu kadar gayri ciddi, bu kadar sulu, bu kadar alayı içinde taşıyan bir konuşma ona yakışıyor doğrusu. Biz Silahlı Kuvvetlerimizin itibarını çok daha güçlendirecek çalışmanın içindeyiz. Biz hiç kimseyle rövanş içinde değiliz. Biz herkesle hukuk içinde hukukun gereğini yapmaya mecburuz. Madem Türkiye, hukuk devletidir, hukuk egemen olmalıdır. Cumhurbaşkanımızın geçen yıl 1 Ekim'de yaptığı konuşmayı yeniler dinlememiş olabilir. Aklımda kalan bir cümleyi size söylemek istiyorum; 'demokratik devletin bir yüzü vardır, iki yüzü yoktur. O da hukuktur. Demokratik devletler hukuka bağlı devletlerdir'. Türkiye'nin iki yüzü de vardı üç yüzü de vardı. Görüneni de vardı derini de vardı daha derini olanı da vardı. Türkiye, artık tek yüzlü demokratik devlettir.'' -YEMİN KRİZİNİ DEĞERLENDİRDİ- Konuşmasında seçim sonrasında yaşanan yemin krizini değerlendiren Arınç, ''O gün sırasıyla bütün milletvekillerimiz yemin ediyor, sonraki 5 gün Meclis Başkanımızı seçiyoruz. Sonra yeni hükümet kuruluyor, program okunuyor. Müzakere ve ardından güven oylaması. Bunları ilkokul çocuğu bile okunduğu zaman bilir, anlar'' diye konuştu. Bunun, her zaman böyle olduğunu ancak bu yıl farklı bir şey yaşandığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti: ''Hepimiz sevinç içinde Ankara'ya gittik ant içeceğiz. Yasama görevimize başlayacağız, mazbatalarımızı aldık. Ankara'ya gittik CHP ant içmiyor, BDP zaten ortada yok. O da ant içmeyeceğini söylüyor. Ne oldu? Siz nasıl milletvekili seçildiniz, niye seçildiniz niye ant içmiyorsunuz? 'Efendim, biz tutuklu olanlardan aday göstermiştik, onları tahliye etmediler. Onlarla dayanışma içindeyiz. Bu demokrasiye sığmaz'. 'Nasıl sığmaz? Siz bunların tutuklu olduğunu bilmiyor muydunuz?' 'Evet.' 'Sadece onları mahkemenin serbest bırakabileceğini bilmiyor muydunuz? biliyordunuz'. Sayın Kılıçdaroğlu, bu kişiler aday gösterildiği zaman 2 televizyon programında, 'Biz kanuna saygılıyız. İçerde kalırlarsa kalırlar biz onları milletvekili yapacağız' demişti. Şimdi ne oldu da yasama görevine başlamıyorsunuz? Ergenekon sanıkları içinde olduğu için veya KCK sanıkları tahliye edilmediği için... Anlaşılmaz bir tepki. Ne Anayasa'da var böyle bir şey, ne hukukta ne teamüllerde ne de TBMM'ye karşı gösterilmesi gereken saygının içinde.'' -''MIZIKÇI ÇOCUKLAR...''- Arınç, MHP'nin yemin törenine katılarak çok doğru bir karar verdiğini belirterek, şunları söyledi: ''CHP çok garip, hem içerde hem yok. Önde oturuyorlar, ismini okuyoruz, ağzını açamıyor, 'buradayım' diyemiyor. Yaa oradasın. 'Oradayım ama yokum'. Garip bir şey. Hani dışarda olsa burada yok diyeceğiz ama ön sıralarda oturuyor. Ant içmek için davet ediliyor 'ant içmeyeceğim' diyor mızıkçı çocuklar gibi kafasını sağa sola çeviriyor. Bu görülmüş bir şey değil. Çok yanlış bir şey. Çok yukarıdan attılar tuttular. '4 yıl bile tahliye edilmeseler ant içmeyeceğiz'. Aman Allahım breh breh, 4 yıl bile... Nasıl da bol keseden atıyorlar. Ne kadar düşüncesizler, ne kadar Meclise karşı saygısızlar. Yargının işine karışmak bugüne kadar mümkün oldu mu? Bir hükümet 'tahliye et ya da tutukla' diye bugüne kadar böyle bir şey yaptı mı, yapabilir mi? Başka bir organdan, 'sen söyle de tahliye etsinler'... Bu, yargının bağımsızlığına hakaret olmaz mı?'' Davalarda talep edenin savcı, tutuklayanın hakim olduğunu vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yine talep tahliye olabilir, tutuklayan tahliye edebilir. Bu, sen-ben olamayız, bunlar yine hakimler olacak. Dolayısıyla dosyadaki delil durumlarına göre, isnat edilen suçun mahiyetine göre, tutukluluk süresine göre ve özellikle Anayasa'nın 14. maddesinde sayılı suçlar işlenmişse, onlar milletvekileri açısından dokunulmazlık teşkil etmediğine göre tahliye beklemeyeceksiniz. Mahkeme her şeyi yeterli görmüştür, tahliye kararı verir. Biz de seviniriz aslında. Bir insanın içerde tutuklu kalmasından memnuniyet duyacak değiliz. Ama mahkemenin işine karışmak bizim haddimize değil başkalarının da değil.'' -''SONRA GELDİLER KUZU KUZU ANT İÇME TÖRENİNDE BULUNDULAR''- Bülent Arınç, CHP'nin bir süre sonra ''kıvranmaya başladığını'' belirterek, şöyle konuştu: ''(Biz böyle bir yanlış yaptık ama bize onurlu bir dönüş lazım. Siz bize biraz yol gösterin.) 'Nasıl yapalım?' 'Şöyle bildiri yayınlansa biz de mahcup olmasak'. 'Ne yazacağız bildiride?' 'Şunları yazacağız'. Konuşuldu edildi, bildiri çıktı ama bildiri 'içerdeki tahliye olsun' diye çıkmadı. Böyle bir cümle yok, bildiğimiz şeyler yazıldı. Yani bahane arıyorlardı Meclise gelip ant içmek için. Çünkü, 'maaşlarını alıp da ant içmeden bankamatik vekil mi oldunuz?' sözleri onları perişan etti. Sonra geldiler kuzu kuzu ant içme töreninde bulundular. Bir tanesi halen direniş yapıyor sanki. O da 'bir an önce ekim olsa da ben de koşup ant içsem, bu işten kurtulsam' hevesi içinde. Öbürleri Diyarbakır'dan henüz Ankara'ya gelemediler. Tatil olduğu için bilemiyorum belki gelmişlerdir. Orada varlığı bile yasal statüye kavuşmamış, dernek değil, vakıf değil Demokratik Toplum Kongresi diye bir şeyi iki güne bir topluyorlar, çay içip dağılıyorlar, 'biz grup toplantısı yaptık' diyorlar. Ne Anayasa'da ne Meclis İçtüzüğü'nde partilerin grup toplantılarını parlamento dışında yapabileceklerine dair hiçbir yetki yok. Siz sadece konuşur, çayınızı içer dağılırsınız. Varlığı ortada olmayan bir isimle oralarda buralarda halkı kışkırtarak, şiddete yönlendirerek, halen kendilerinin dışlandığını iddia etmek konumunda bulunuyorlar. Emin olun, Meclisin açılmasıyla onlar da gelecek ant içecekler TBMM, yasama görevine başlayacak.'' Arınç, milletin, milletvekillerini yasama çalışmalarına katılmak üzere seçtiğini, ideolojik kavga yapmak için seçmediğini belirterek, ''Düşüncelerimiz farklı olabilir. Bütün bunları ortaya koyabileceğiniz yer, parlamentodur. O kürsü hürdür. Anayasa'nın 83. maddesine göre o kürsüden konuşulanlardan dolayı cezai sorumluluk yoktur. Burada konuştuğunuzu meydanda konuşabilirsiniz. İlçede ve köyde konuşabilirsiniz, onlar da suç teşkil etmez'' dedi. Dokunulmazlığın böyle bir şey olduğunu dile getiren Arınç, ''Dolayısıyla bana çok çirkin, yanlış gelen, benim tüylerimi diken diken eden her şeyi, ben ters bile gelse dinlemek zorundayım, sen de onu kürsüde söyleyebilirsin. Milletin, Meclisin kürsüsünde İçtüzük hükümlerine uygun olarak her konuşmayı yapabilirsin. Niye dışarda bağırıp çağırıyorsun?'' diye konuştu.