Tunus'ta bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla tetiklenen Arap Baharı'nın başlamasının üzerinden yedi yıl geçti.
Arap Baharı süreci, bir dizi Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesinde önemli değişimleri beraberinde getirdi. Bazı ülkelerde ise bu süreçle birlikte başlayan iç kargaşa ve çatışmalar halen devam ediyor.
Tunus ve Mısır, diğer ülkelere kıyasla nispeten iktidar değişikliğinin ardından iç istikrarını sağlamayı başardı. Libya ise iç istikrarı bir türlü yakalayamadığı gibi bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. Suriye'de başlayan iç savaş halen sürüyor ve Devlet Başkanı Beşar Esad'ın görevinde kalma ihtimali artık daha yüksek sesle dile getiriliyor. Bahreyn'de de kraliyet ailesi eylemleri sert bir şekilde bastırmasının ardından iktidarını sürdürüyor.
2010 yılının son günlerinde başlayan ve etkileri 2011 yılında zirveye ulaşan Arap Baharı'nın etkilediği ülkelerden bir diğeri de son dönemde sıkça gündeme gelen Yemen.
Ülkeyi yaklaşık 30 yıl boyunca yöneten ve 2011 yılında uğradığı suikast girişiminin ardından ülkeden ayrılarak görevini bırakmak zorunda kalan eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih dün uğradığı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.
Salih, Orta Doğu coğrafyasının özellikle Soğuk Savaş sonrası şekillenmesine yardımcı olan en etkili isimlerden biriydi.
Arap Baharı'nın yedinci yıldönümü yaklaşırken, bu süreç sonunda yönetim değişikliği yaşanan ülkelerin eski liderlerine neler olduğunu derledik:
Mısır'da Enver Sedat'ın uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirmesinin ardından 1981 yılında cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.
İktidara geçmeden önce devlet başkanlığı görevini yürütüyordu ve kamuoyu tarafından çok bilinen bir isim değildi.
Ancak iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra ülke içindeki siyasi kargaşayı sonlandırarak, istikrar sağladı ve aynı zamanda kendisini Batı'nın müttefiki olarak konumlandırdı.
Mübarek, Mısır'ı 30 yıl boyunca "demir yumrukla" yönetti. Yönetimi boyunca insan hakları ihlalleri ve yolsuzluğun yaygın olduğu iddiaları sıkça dile getirildi.
Arap Baharı, Mısır'a Ocak 2011'de Tahrir Meydanı'nda düzenlenen protestolarla ulaştı. Eylemlerin başlamasından 18 gün sonra görevden ayrılmak zorunda kaldı.
Yapılan bazı yorumlarda, ordunun o dönemde Mübarek'e istifa baskısı yapması nedeniyle, bunun bir devrimden çok, darbe olduğu görüşü ön plana çıktı.
Mübarek daha sonra, protestolar sırasında göstericilerin öldürülmesi emrini verdiği ve kamu parasını zimmetine geçirdiği suçlamalarıyla yargılandı. İçişleri bakanı ve altı yardımcısıyla birlikte ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Ancak, Arap Baharı dönemindeki protestoların en önemli gruplarından biri olan Müslüman Kardeşler'in kurduğu iktidarın bir darbeyle devrilmesinin ardından ülkenin iç siyasi dengelerinde meydana gelen değişim Mübarek için de yeni bir dönem başlattı.
Sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine önce cezaevinden askeri bir hastaneye kaldırıldı. Daha sonra, 2014 yılında, mahkeme, yargı sürecinde bazı teknik hatalar yapıldığı gerekçesiyle protestocuların ölümüyle ilgili suçlamaların ve cezanın düşürülmesine hükmetti.
Mart ayında, hastaneden çıkarıldı. Bugün 89 yaşında olan Mübarek, yaşamını Kahire'nin kuzeyindeki malikanesinde sürdürüyor. Oğulları da yolsuzluk suçlamalarından hüküm giymelerine karşın sık sık başkent Kahire sokaklarında görülüyor.
Uzun yıllar boyunca Arap dünyasının en dikkat çeken ve en ilginç liderlerinden biri oldu. 1969 yılında iktidarı ele geçirdi.
İlk başta Batı'ya açıkça karşı olduğunu ilan etse ve hatta 1988 yılında Pan Am uçağının bombalanması gibi Batı hedeflerine dönük bir dizi saldırıya destek vermiş olsa da ilerleyen yıllarda ABD'nin el Kaide'ye karşı yürüttüğü mücadelede önemli bir müttefiki oldu.
Libya'da hükümet karşıtı gösteriler Şubat 2011'de başladı. Kaddafi, bu gösterileri şiddet kullanarak bastırmak istedi.
O dönem bazı aşiretler ve siyasi gruplar silahlanmaya başladı ve gösteriler kısa süre içerisinde silahlı çatışmalara dönüştü. Sayıları tam olarak bilinmese de binlerce kişinin öldüğü tahmin ediliyor.
Libya'da şiddet olaylarının artmasıyla birlikte önce uçuşa yasak bölge ilan edildi, ardından da NATO hava operasyonları düzenleyerek, müdahalede bulundu.
Ağustos 2011 yılında silahlı muhalif gruplar başkent Trablus'u ele geçirdi. Böylece Kaddafi ve oğullarının birkaç sürecek kaçış dönemi başladı.
Kaddafi, 20 Ekim 2011 günü öldürüldü. O dönem iktidarda olan geçici hükümet, Kaddafi'nin çatışmada öldürüldüğünü açıkladı. Ancak olay sırasında çekilen ve internette yayılan görüntüler, Kaddafi'nin linç edildiğini gösterdi.
Kadafi'nin cesedi, günlerce bir soğuk hava deposunda halka sergilendi. Sonra bir gece, çölde bilinmeyen bir yere gömüldü.
Kaddafi'nin ölümünün ardından ailesi de parçalandı. Oğullarının bazıları halen tutuklu, bazısı hayatını kaybetti. Başta kızı olmak üzere ailenin bir kısmı da sürgünde yaşıyor.
Libya'da istikrar halen sağlanabilmiş değil. Birden fazla grubun iktidar üzerinde hak iddia ettiği ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi cihatçı örgütlerin faaliyet gösterdiği ülke, bugün bölge için de önemli bir istikrarsızlık kaynağı olarak gösteriliyor.
Tunus, Arap Baharı'nın başladığı ülke. 17 Aralık 2010 günü Sidi Bouzid kentindeki seyyar satıcı Muhammed Buazizi yaşadığı ekonomik sıkıntıları protesto etmek için kendini yaktı.
Bu olay, ülkede hükümet karşıtı çok büyük kitlesel eylemlerin düzenlenmesine neden oldu.
Protestoların sonucunda, 14 Ocak 2011 günü, 1987 yılından bu yana iktidarda olan Bin Ali görevinden istifa etti.
Bin Ali'nin ülkeden ayrılmasına izin verildi. Yazlık Sarayı'ndan bindiği bir helikopterle Malta'ya geçti. Daha sonra ise ailesiyle birlikte Suudi Arabistan'a gitti. O zamandan bu yana Cidde kentinde yaşıyor.
Bin Ali ve eşi Leyla Trabelsi hakkında gıyabi yargılama yapıldı ve her ikisi de yolsuzluk suçlamasıyla 35'er yıl hapis cezasına çarptırıldı.
O tarihten bu yana kamuoyu önünde hiç görülmedi. Bir dönem Bin Ali'nin ciddi sağlık sorunları yaşadığı yönünde haberler yayınladı.
2016 yılında Tunus'ta Hakikat ve İtibar Komisyonu'nun kendi yönetimiyle ilgili yaptığı oturumların ardından bir yazılı açıklama yaptı.
Bin Ali, bu açıklamada, yönetimi altında "hatalar ve hak ihlalleri yapıldığını" kabul etti.
1978 yılında dönemin Kuzey Yemen lideri Ahmed el Gaşimi'nin suikast sonucu öldürülmesinin ardından iktidara geçti.
1990 yılında Soğuk Savaş'ın sona yaklaşmasıyla birlikte, Kuzey Yemen'in o dönem Sovyetler Birliği'nin desteklediği Güney Yemen ile birleşmesini sağladı. Bunun ardından birleşik Yemen'in cumhurbaşkanı oldu.
Yönetimi altındaki Yemen, 1990'lı yıllarda Saddam Hüseyin liderliği döneminde Irak ile ittifak kurdu. Ancak ilerleyen yıllarda Salih tavrını değiştirdi ve Batı'nın müttefiki olarak, özellikle El Kaide ile mücadelede önemli bir rol üstlendi.
Arap Baharı'nın etkisiyle Ocak ayında Yemen'de Salih'in istifasıyla sokak protestoları başladı. Salih, protesto çağrılarını kabul etmedi.
Mayıs ayıyla birlikte bazı aşiretler arasında çatışmalar yaşanmaya başlandı. Yaz aylarında Salih'in sarayına füze saldırısı düzenlendi. Bu saldırıda vücudunun yüzde 70'i yanan Salih, tedavi için Suudi Arabistan'a gitti.
Saldırıdan üç sonra, Eylül ayında ülkesine döndü ancak Kasım ayında Körfez İşbirliği Teşkilatı'nın yürüttüğü arabuluculuk çalışmaları kapsamında görevini yardımcısına bırakmayı kabul etti. 2012 başında yapılan seçimlerin ardından resmen istifa etti.
Ancak Salih'in Yemen'deki iktidar mücadelesi bununla kalmadı. 2014 yılında Şii isyancı grup Husilerin iktidarı ele geçirmesi sürecinde verdiği maddi ve manevi destekle önemli rol oynadı.
Yemen'de iç savaşın giderek şiddetini artırmasının ardından ise Husilerden desteğini çekeceğini ve Suudi Arabistan'ın desteklediği Abid Rabbo Mansur yönetimine destek vereceğini açıkladı.
Bu açıklamadan birkaç gün sonra Pazartesi günü Husiler tarafından öldürüldü.