Cumhurbaşkanı'nı halk seçtiği takdirde hükümetle kavga içinde olacağı endişesinin konuşulduğunu belirten Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç,''Yapılacak şey, siz Anayasa'yı değiştiremiyor, yarı başkanlık sistemine geçilmiyorsa, Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini sembolik hala getirmektir. Bunu getirmediğiniz sürece bu kavga kaçınılmazdır. Halk seçtiğinden dolayı değil. Halkı arkasına alan bir Cumhurbaşkanı kendisini çok güçlü hissedecek ve hükümetle kavga edecek. Kavganın sebebi Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini çok olması'' dedi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, KTO Karatay Üniversitesi tarafından Mevlana Kültür Merkezi'nde düzenlenen 'Anayasa ve Demokrasi' konulu konferansa katıldı.
Zaman zaman yaptığı açılamalar karşısında politikacıların sert eleştirileriyle karşılaştığını belirten Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, adlarının Anayasa Mahkemesi olmasına rağmen yasaların siyasi partilerin, siyasi ürünleri olduğunu ve görevlerinin bunu denetlemek olduğundan, onlara bulaşmadan birşey söylemesinin mümkün olmadığını kaydetti.
Haşim Kılıç, demokrasinin siyasi ve sivil özgürlüklerin üzerinde temellenmiş bir kavram olduğunu, siyasi ve sivil özgürlüklerin olmadığı bir yerde demokrasiden söz edilemeyeceğini ifade etti.
'Değişmez demokrasi düzenlemelerle değiştiriliyor'
Anayasamızın 2'nci maddesinde demokrasi, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez şeklinde kavram olarak karşımıza çıktığını belirten Haşim Kılıç, şunları söyledi:
''Demokrasinin tarifi de bu maddede yapılmıyor. Ancak, daha sonraki maddelerde, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez maddelerden sonraki diğer Anayasa'nın 174 maddesinde demokrasiyle ilgili zaman zaman çoğu maddelerde bir takım hükümler görüyorsunuz. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili ki, Anayasa'nın en önemli iskeletini oluşturan bölümle, demokrasi arasındaki ilişkiyi söylememize gerek yok. Demokrasinin içi işte Anayasa'nın diğer maddeleriyle dolduruluyor. Aslında sadece demokrasi değil, değiştirilmesi teklif edilmesi mümkün olmayan kavramlardan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti, bunların hiç birisi değiştirilemiyor. Gerçekten de değiştirilemiyor mu? Zaman zaman biliyorsunuz bu konularda ciddi kavgalar oluyor. Bu maddeler değiştiriliyor. Bu maddeler orada değişmez bir şekilde duruyor ama, bu maddelerin içini dolduranlar, işte o 174 madde de, Anayasa'nın diğer maddelerinde demokrasiyle ilgili bir takım düzenlemeler var. Demokrasi işte bunlarla şekilleniyor. Bunun içini dolduran, önümüze geldiğinde de bir Anayasa Mahkemesi var. Anayasa Mahkemesi de bunu yorumlarıyla bunun içini dolduruyor. Zaman zaman farklı anlamlar yükleyerek bu kavramların değişmesine neden oluyor. Demek ki bu kavramlar kanunlarla, Anayasa'nın söylediğim bu maddeleriyle, artı Anayasa Mahkemesi'yle değiştiriliyor. Aslı olan, bu kavramların içinin evrensel doğrularla, evrensel uygulamalarla doldurulmuş olması. Eğer siz, kendinizi özgü, şartlarınıza ya da korunması gereken bir takım insanların zorunluklar itibariyle bu kavramların içini doldurmaya kalkarsanız, demokrasiyi de ve laikliği de ayakta tutmanız mümkün değil.''
Kılıç, Türkiye 'nin Anayasa tarihine bakıldığında, Sened-i İttifak'tan itibaren bunların yapılış biçiminde demokratik bir Anayasa'nın olduğunu söylemenin mümkün olmadığını; halkın katılmadığı, halkın dışında belli bir yöneticiler tarafından yapılan Anayasaların olduğunu kaydetti.
Kenan Evren'inkinden farkı yok
Haşim Kılıç, 1982 yılında askeri darbe sonucunda Kenan Evren döneminde çıkartılan bir Anayasa ile günümüzde yapılmak istenen Anayasa'nın şekli arasında fark olmadığını söyledi. Kılıç, '' Bugün itibariyle gerçekten demokratik bir Anayasa'nın ortaya çıkabilmesi için önce bu Anayasa'yı yapacak olanların demokratik yöntemlerle oraya gelmesi lazım. Bu kurucu meclis olabilir ya da parlamento olabilir. Demokrasinin tam anlamıyla, tarifine uygun bir şekilde, yöntemle oraya gelemiyorsa, demokratik anayasadan bahsetmek mümkün değildir. 1982 Anayasa'sını kim yaptı Kenan Evren ve 5 arkadaşı. Cunta darbe yaptı, arkasından bu anayasa hazırladı ve halka buyurun onaylayın dedi. Bugün ne oluyor? Parlamentoyu oluşturan siyasi partilerimiz bir anayasa yapmak üzere harekete geçtiler. Ne yaptılar. Nasıl geldi bu arkadaşlar. Yine siyasi parti başkanlarının iradeleriyle oluşmuş, milletvekillerinin oluşturduğu bir meclis var ortada. Kenan Evren'in yazdıklarıyla, bunların söyledikleri arasında ne fark var Allah aşkına. Bir Meclisin sağlıklı oluşması için ciddi bir siyasi partiler ve seçim kanunun oluşturulması lazım. Bunlar hazırlanacak ve bunların oluşturduğu meclisle gerçek demokratik noktayı oluşturabilirsiniz. Aksi halde mümkün değil'' diye konuştu.
Haşim Kılıç, 2011 yılında yapılan seçimlerde bütün partilerin yeni anayasa yapılacağına dair vaatlerle halkın karşısına çıktığını ve milletin aklında yokken bunları söyleyerek milleti heyecanlandırdıklarını söyledi.
Oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun ilk 60 maddede anlaştığını hatırlatan Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İlk anlaştık dedikleri 60 madde de anlaşılmayacak maddeler değil. Kenan Evreni de getirseydiniz aynı maddeleri yazacaktı ve yazdı da. Avrupa İnsan Hakları Sözleşme hükümlerinden 1982 Anayasa'sına aktarıldı. Orada farklı olan neydi? Farklı olan bu özgürlüklerin ve hakların sınırlandırılmasıyla ilgili sorunlar. Belki bunlar revizyon yapılabilirdi. Bu 60 maddedeki haklarda anlaşılması için çok büyük bir çaba sarf etmenize gerek yoktu.''
Kılıç, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun gelen teklifleri görüşmek ve konuşmak için kurulduğunu ancak demokrasinin müzakere imkanını kullanmadıkları için de uzlaşamadıklarını söyledi. Kılıç, komisyonun uzlaşmasının bir kenara bırakılıp, bir partinin 3 milletvekilinin birbiriyle bile uzlaşamadığını kaydetti.
'Evlenme vaadiyle kandırıldık'
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun artık görevinin bittiğini ve 2011 verilen sözler nedeniyle yapılacak seçimlerde halkın huzuruna nasıl çıkacaklarını ifade eden Kılıç, ''Ben kendimizi evlenme vaadiyle kandırılmış insanlara benzetiyorum. Nikah masasına oturulmadı. Tabii bunun faturasına bu siyasi partilerimiz çekecektir'' dedi.
Tutuklu vekiller
Haşim Kılıç, tutuklu vekillerinde, tutuksuz olarak yargılanması gerektiğini, onlara oy veren yaklaşık 1 milyon kişinin mecliste temsil edilmediğini, suçlulukları sabitlenip, hükümleri kesinleşince meclisten alınıp, cezaevine konulabileceklerini söyledi.