Altın Portakal’ın jürisinde yer alan Sevin Okyay, nasıl karar aldıklarını yazdı
Altın Portakal’ın juri üyesi Okyay:
Taraftar bulamadım
Ödül listesinde yer almayan ‘Üç Maymun’ ile ‘Hayat Var’ bence 45. Altın Portakal’ın en iyi filmleriydi. Ceylan oyunculuk dahil, her şeyi tam anlamıyla kontrolü altında, bütünlük sahibi bir şaheser çıkarmış. Aynı şey Reha Erdem için de geçerli
Geçip gitmiş bir festival üzerine ne yazılabilir ki? Örneğin, son yılların en iyi Altın Portakal’larından biri olduğunu söyleyebilirim. Bunu gitmeden de biliyordum. Sır değildi çünkü, filmlerin adı belliydi. Hepsini gördükten sonra, bugün de aynı fikirdeyim. Ama siz onları festivalin ödül listesinde görmüyorsunuz, çünkü üyesi olduğum jürinin kararı başka türlü tecelli etti.
45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin jüri kararları genelde oyçokluğuyla, eleyerek, üzerinde tartışarak ve el kaldırmak suretiyle oylayarak alındı. Bir tek dalda başkanın takdirine başvuruldu. Demokratik bir süreçti. Ödül listesinde görmediğiniz filmler ise kendilerine naçiz yazarınız ve bir başka üye dışında taraftar bulamadı. Bakış meselesi, sinema anlayışı farklılığı diyelim. Tartışmalar bazen üst volüme ulaştı ama kavgaya dönüşmedi. Durum da, bir istisna dışında, önceden belli oldu sayılır. Dediğim gibi, beğeniler farklıydı, saflar da açık. Bir konuya açıklık getirmek istiyorum: Ödül kararı verirken, dalları biz belirleyemiyoruz. Kimin hangi dalda ödül adayı olduğu, şirketlerin hazırladığı imzalı listeler halinde bize ulaşıyor. O listelerin dışına çıkamıyorsunuz.
‘Nokta’ ve ‘Pazar’a itirazım yok
Gelelim, gönlümüzde kalan filmlere... ‘Nokta’ya, özellikle ‘Pazar’a itirazım yok, ikisi de iyi filmler. Ancak benim için onların önünde gelen dört film vardı. İlk filmlerinden, hatta ilk kısalarından beri izlediğim yönetmenlerin filmleri. Semih Kaplanoğlu’nun ‘Süt’ü için aslında yeniden izleme hakkı talep ediyorum. Kendimi sembolizm altında bir nezbe ezilmiş hisettim. Buna karşılık, yönetmenin bu ‘önce’ filminde ‘Yumurta’dan bir anlamda kopması bence gayet ferahlatıcı bir tavırdı. (yanlış anlaşılmasın: ‘Yumurta’yı severim.) İzlerken insana hayli uzun gelen final ‘kare’si ise, Festival’in en akıldan çıkmaz görüntülerinden biri olacak.
‘Pandora’nın Kutusu’, Antalya’ya San Sebastian büyük ödülüyle geldi. Bir de büyük sürprizi vardı: Derya Alabora ve Övül Avkıran (en iyi yardımcı kadın oyuncu) gibi her ikisi de kendi dalında aday olan iki güvenilir oyuncuya ek olarak, Tsilla Chilton’ın varlığı. Özellikle tiyatroyu sahneye tercih eden bu Fransız oyuncuya ‘Tatie Danielle’den beri hayran olanlardanım. Yeşim Ustaoğlu’nun filmi, belki mekân nedeniyle, bilemiyorum ama bana sanki, ‘Bulutları Beklerken’le organik bir ilgisi olmasa da, akraba bir filmmiş gibi geldi. Oyuncularının yanı sıra, hikâyesi ve görüntüleri de iyiydi.
Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Üç Maymun’u ile Reha Erdem’in ‘Hayat Var’ı ise, bence 45. Altın Portakal Festivali’nin en iyi filmleriydi. ‘Üç Maymun’, yönetmenin en iyi filmi diye düşünüyorum. Hatta pek sevmemiş olduğum ‘İklimler’i bu bağlam içinde (aile ilişkileri) düşününce, benim için daha fazla anlam kazandı. Hatice Aslan ilk sinema filminde nefisti, Ahmet Rıfat Şungar, çok yetenekli bir genç oyuncu. Film görsel olarak da, teknik olarak da mükemmel. Ama asıl önemli olan Ceylan’ın oyunculuk dahil, her şeyi bir arada yoğurarak, tam anlamıyla kontrolü altında, bütünlük sahibi bir şaheser çıkarmış olması.
Aynı şeyi Reha Erdem için de söylemek isterim. Onun filmlerini sevenleri şaşırtacak bir film yapmış. ‘Hayat Var’, daha önce izlediğimiz Erdem filmlerinden farklı, çok vurucu, yer yer harap edici bir film. Bu duygusal yükü, bizzat Erdem’in üstlendiği ses tasarımı da ağırlaştırıyor. Filmde neredeyse hikâye kadar rolü olan, yer yer hikâyeye müdahale eden ama temelde onu tamamlayan bir ses tasarımı bu. Ben kendi payıma, ‘Hayat Var’ın kostümlerini de çok başarılı bulmuştum. Orhan Gencebay müzikleri için ne desek boş. Mazlum Çimen’in iki filme yaptığı müzikle birlikte, Festival’den kulağımda ‘Hayat Var’ın müzikleri ve Ceylan’ın ‘Üç Maymun’un kadın kahramanına uygun gördüğü, Yıldız Tilbe şarkılı telefon ‘müziği’ kaldı. Gene ‘Hayat Var’a dönersek, Erdal Beşikçioğlu ile ne yazık ki adını bilmediğim, kapıya gelen şahsı oynayan aktörü beğendim. Levend Yılmaz, fizik güç de gerektiren büyükbaba rolünün altından başarıyla kalkmıştı. Ama ilk kez ‘Beş Vakit’te yeteneğine hayran kaldığımız Elit İşcan’ı unutamayacağım. Hayat’ın hayatının zorluğunu da, bu hayata karşı zırhını da layıkıyla vermiş. Umarım Elit oyunculuğu sürdürür. Bu arada, sonuçlar beni üzmüştür diye teselliye gelen Reha’ya da ayrıca teşekkür ederim.