Aram Ekin Duran
Kürt sorununun nihai çözüme kavuşması ve silahlı çatışma döneminin sona ermesi için hayata geçirilen "çözüm süreci"nin hükümet ve Öcalan eliyle başlatılmasının üzerinden yaklaşık 6 ay geçti. Bu 6 aylık süre zarfında Türkiye’de daha önce hayali bile imkansız sayılan olayları hep beraber yaşadık, gördük.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan yaptığı açıklamalar haftalarca gazete manşetlerinde, köşelerde, televizyon ekranlarında tartışıldı; Öcalan'ın devlet ve medya tarafından bugüne kadar itinayla oluşturulan "bebek katili terörist apo" imajı, yerini "barış için çabalayan olgun ve uzlaşmacı lider Öcalan" algısına bırakmaya başladı. Bu dönemde ilk kez BDP milletvekilleri İmralı Cezaevi'ne gitti. Devlet, yek vücut bir halde, Cumhurbaşkanı'ndan Başbakan'ına, Genelkurmay Başkanı'ndan Anayasa Mahkemesi Başkanı'na çözüm sürecine tam destek verdi.
Batı 'bölünme' Doğu 'aldatılma' korkusu içinde
Ve nihayet 21 Mart Newrozu'nda Öcalan "silahlı mücadele bitmiştir" diyerek, barış için en gerekli adımı attı. PKK bu adıma olumlu karşılık verdi ve işte şimdilerde Türkiye'den sınır dışına çekilen PKK güçlerini izliyoruz. Özellikle Hasan Cemal'in T24'teki Çekilme Günlüğü, bu konuda enfes bir kaynak sunuyor bize.
Birkaç yıl değil, 6 ay öncesi için bile tahayyülü zor, barış için çok ama çok önemli bir eşikten geçiyoruz. İşte bu süreçte, özellikle batı kamuoyunun aklındaki en kırçıllı meselenin “bölünme paranoyası” olduğunu, Kürtlerin ise genel olarak “devlete güvenmek” konusunda tedirgin olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Tam da bu dönemde Uluslararası Kültürel Araştırmalar Merkezi’nin (UKAM) yaptığı “Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci Algı Araştırması” bize sürecin hangi dinamikler üzerinden yürüdüğünü, Kürtlerin süreç sonundaki beklenti ve hayallerini anlamak açısından önemli bir fırsat sunuyor.
Kürtler çözüm sürecinden ne bekliyor
Dicle Üniversitesi’nden Doç. Dr. İlhan Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Metin Gültekin ile Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Hasan Aydın tarafından hazırlanan çalışma, bölgedeki 13 ilde, 18 yaş ve üzeri 2985 kişi ile yüz yüze görüşerek hazırlanmış. Araştırmanın belki de en dikkat çekici sonucu, bölgede yaşayanların çözüm süreci sonunda ne beklediklerine ilişkin söyledikleri...
Araştırmaya katılanların %62,8’i eşit vatandaşlığı, “Kürtlere tanınabilecek en iyi statü” olarak gördüğünü belirtmiş. Ancak bölge halkının yaptığı bu tespit, “hepimiz kardeşiz canım” türü bir hafiflikten çok uzak; bir irade beyanı aslında. Kürtler, Türkiye’de Türklerle eşit olarak yaşamak istiyorlar. Ama bunu hükümetlerin, askerlerin ya da Türk komşularının tepeden bakan insiyatifine bırakmak istemiyorlar. İşte bu yüzden araştırmada yer alan “Hangisi olursa Kürt sorunu çözülür?” sorusuna %41’i anadilde eğitim, %34’ü PKK’ye genel af, %24.7’si de demokratik özerklik yanıtını veriyor. Dolayısıyla artık barışın koşulları konusunda bölgede kafaların net olduğunu söylemek gerekiyor.
Roboski'nin erittiği kredi Erdoğan'a geri dönüyor
UKAM araştırmasında çıkan bir diğer kayda değer sonuç ise Başbakan Erdoğan’ın Kürtler nezdinde giderek artan kredibilitesi. Özellikle Roboski katliamı sonrası Erdoğan için duyulan “onlar farklı, bu işi çözebilirler” algısının hızla aşındığını hepimiz gördük. Ancak şimdi, BDP’nin ezici çoğunluğa sahip olduğu birçok kentte yapılan bu araştırma, Erdoğan’ın çözüm süreci ile birlikte Roboski’de kaybettiği kredileri yeniden kazanmaya başladığını gösteriyor.
'En önemli aktör Erdoğan'
Araştırmaya göre, çözüm sürecine ilişkin olarak “Hükümetin girişimlerini samimi buluyorum” diyenlerin oranı %68.4 olurken, “Çözüm için oldukça iyimserim” diyenlerin oranı %84’e çıkıyor. Daha da önemlisi bölge halkı, barışın taşlarını döşeyen sürecin en önemli aktörü olarak Başbakan Erdoğan’ı işaret ediyor. “Çözüm sürecinin en önemli aktörü Erdoğan’dır” diyenlerin oranı %77.7’ye ulaşıyor. “Hükümet üzerine düşeni yapmazsa büyük hayalkırıklığına uğrarım” diyenlerin oranı ise %76...
Yani halk barış için Erdoğan’a gözünü dikmiş durumda. Ve barış sürecinin bir şekilde başarısız olması, bölgede 90 yıldır kemikleşmiş “düşman devlet” algısının geri dönüşü olmayacak bir biçimde şiddetlenerek devam edeceği endişesi yaratıyor. Bu yüzden bölgede esen bahar havasının Öcalan’ın Kürtler ve PKK nezdindeki “kredibilitesi” nedeniyle sürdüğünü unutmadan, Erdoğan için açılan yeni krediyi doğru kullanmak gerekiyor.
Bölgede CHP ve MHP neredeyse aynı şey
Son söz olarak şunu söyleyelim:
Araştırmadan çıkan bir diğer önemli sonuç ise Kürtlerin sürece ilişkin olarak CHP ve MHP’nin tavrını eşitlemiş olmaları. Yani CHP algısı ile MHP algısı neredeyse aynı. Zira katılımcılara yöneltilen “Kimlerin çözüm sürecini sabote edebileceğini düşünüyorsunuz?” sorusuna %32 MHP, %26 CHP yanıtı çıkıyor. Bu iki partinin ardından %15 ile derin devlet ve %14 ile dış güçler geliyor. Yani şu an bölge halkının gözünde CHP, barışın önünde derin devletten bile daha güçlü bir engel.
=========================================
Kürt Sorunu Çözüm Süreci-Algı Araştırması
Çözüm konusunda “oldukça iyimserim” diyenler %84
Hükümetin girişimlerini “samimi” bulanlar %68.35
“Hükümet üzerine düşeni yapmazsa büyük hayalkırıklığı yaşarım” diyenlerin oranı %76
“PKK üzerine düşeni yapmazsa büyük hayalkırıklığı yaşarım” diyenlerin oranı %74
PKK’nın silah bırakabileceğine inananların oranı %70
“Çözüm sürecinin en önemli aktörü Erdoğan’dır” diyenlerin oranı %77.69
“Kürtlere tanınabilecek en iyi statü eşit vatandaşlıktır” diyenlerin oranı %62.8
=================================
Hangisi olursa Kürt sorunu çözülür?
Anadilde eğitim % 41
PKK’ya yönelik genel af % 34.4
Demokratik özerklik % 24.7