T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, sadece gazetecilik faaliyetinde bulunmayan medya patronlarının iktidarla ilişkisini sorunlu bulduğunu söyledi. Akın, “Ama biz her şeyi iktidar baskısına bağlayamayız. Böyle yaparsak büyük hata yaparız” dedi.
Doğan Akın, Milat gazetesinden Maaz İbrahimoğlu’nun sorularını yanıtladı. İbrahimoğlu’nun Milat gazetesinde “Gazeteciler sadece gazetecilik yapmıyor” başlığıyla yayımlanan sunuşu ve Akın söyleşisi şöyle:
T24 İnternet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni ve Taraf gazetesi köşe yazarı Doğan Akın ile medyanın dünden bugüne dönüşümü, gazetecilerin görevlerinden medya patronlarının eliyle işten çıkarılması, iktidar ve medya ilişkileri dahil birçok konuyu konuştuk.
Bütün iktidarların medyaya nüfuz etme eğilimleri taşıdığını belirten Akın'a göre gazetecilerin direnmekten başka şansları yok. Medyanın eskiden beri kirli bir dil kullandığını ifade eden Akın, merkez medyanın hastalıklarının muhafazakâr medyaya da geçtiğini belirtiyor. Gazeteciliğin etnik ve inanç takıntılarından bağımsız olması gerektiğini ifade eden Akın, medyanın Âkil İnsanlar Heyeti'ne yönelik eleştirilerinin haksız olduğunu belirtti. Akın’a göre şimdiden alınmış bir sonuç var; “insanlar ölmüyor.”
Son dönemlerde gazetecilerin işten ayrılması, daha doğrusu patronlar tarafından çıkarılmasından sonra gözler hep iktidarda. Bunun sorumlusu olarak hükümet görülür. Fakat Hasan Cemal olayında hükümet kovulmanın taraftarı olmadığını ve bu işin patronların işgüzarlığından kaynaklandığını söyledi. Zaten sonrasında Derya Sazak bu işin failinin kendisi olduğunu itiraf etti. Bu olay neden böyle oldu? Amaç her şeyi hükümete mal ederek hükümeti yıpratma çabası mı?
Gazetecilik nelerin etkisinde altında sorusunu sormak lazım. O zaman cevap tek bir başlık olarak çıkmıyor karşımıza. Önce ülkede sosyo-kültürel yapı, hukuki düzen. Hükümet bunlar üzerinden medyaya nüfuz etme eğilimini taşıyor. Yine bu grup medyası dediğimiz medya sahiplerinin, gazetecilerin iktidarla ilişkileri var. Medya sahipleri sadece gazetecilik yapmıyor burada. Onun altında medya kurumları var. Gelenekleri ve yayın politikalarıyla medya kurumları var. Onun da altında gazeteciler var. Şu an iktidarla ilişkilendirdiğimiz medya iktidar ilişkisindeki süreçte herkes sürecin bir tarafındadır. Şimdi en tepede iktidarlar eskidenden de ve bugün de daima medya nüfuz etmek isterler.
AK Parti’nin diğer iktidarlardan farkı ne oldu?
AK Parti döneminin farkı şu; Türkiye’nin alışık olmadığı çok güçlü bir iktidardan, istikrarlı bir iktidardan söz ediyoruz. Dolayısıyla onun nüfuz edişi daha belirgin olabiliyor. Daha önceki dönemlerde, Tansu Çiller’in döneminde yok muydu? Elbette vardı. O kadar gücü yoktu, ama nüfuz etme eğilimi yüksekti. O dönemde medya ile iktidar arasında asla kabul edilemeyecek ilişkiler vardı. Fakat AK Parti gelecek seçimlerin de favori partisi. Erdoğan büyük bir lider ve medya konusunda tahammülsüz de bir lider. Dolayısıyla bu medyayı konuştuğumuzda iktidar birinci derecede suçlanıyor.
Gazeteler neden kovdukları isimlerin faili olarak iktidarı göstermekle nasıl bir amaca hizmet etmiş oluyor?
Hasan Cemal olayında Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı. “Çok ayıp” deyip Milliyet’in tavrını burada eleştirdi. Ayrıca “Başbakan üzerinden bir empoze var mı” diye sorulduğunda, “Bence yok ama varsa bile direneceksin kardeşim” diyerek medya sahipliğine ve medyanın temeline çok güzel bir vurgu yaptı Cumhurbaşkanı. Dolayısıyla medya sahipleri diyor ki, “Biz bir kara delik yaratalım. O deliği iktidarın nüfuz alanı olarak gösterelim. Önümüze ne gelirse o deliğin içine atalım. Ve iktidar yüzünden oldu. İktidar bize baskı yaptı” diyelim. Evet, iktidar hoşlanmaz, hoşlanmadığını belli eder, ama siz de yolunuza devam edecekseniz.
Mesela 28 Şubat döneminde işlerini bırakan gazeteciler oldu. Yeni Şafak onlara köşe açtı. Yani direnebildi. Ama bu dönem aynı gazete hükümeti eleştirdiği için Ali Akel’in işine son verdi. Biz her şeyi iktidar baskısına bağlamayız. Böyle yaparsak büyük hata yaparız.
Gazetecilik ideolojik takıntılardan da bağımsız olmalı. Bağımsız diyebileceğimiz bazı gazeteler var ki hem etnik, hem inanç bağlamında kışkırtma yapıyor. Bunu sadece laiklik duyarlılığı olan gazeteler Müslümanlara yapmıyor. Kendini Müslüman olarak adlandıran bir gazete aynısını Ermenilere yapıyor. O nedenle ideolojik ve inanç takıntılardan bağımsız bir gazetecilik de yapmamız lazım.
Bunlar olduktan sonra konuşabiliriz. Kimse bana Hasan Cemal’in, Ali Akel’in, Amberin Zaman’ın, Nuray Mert’in sadece editoryal bir tercihle köşelerini kaybettiklerini söylemesin. Gazeteler yazarından ayrılabilir, ama Türkiye’de bu ortam yok. Gazeteciler etkiyle işlerini bırakmak zorunda kalıyor.
‘Patronlar ifade özgürlüğüne engel’
Avrupa Birliği, ifade ve düşünce özgürlüğü raporunda medya sahiplerine yönelik eleştiriden bahsettiniz. Bu ne anlama geliyor?
Benim yapı içerisinde ondan daha önemli gördüğüm şey, medya sahiplerinin başka işlerinin olması. Medya sahiplerinin başka işleri olunca gerçekten iktidarlara nüfuz etme olayı çok kolaylaşır. Medya sahipleri başka işlerle meşgul olunca çok kolay sindirilebiliyorlar. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili hazırladığı medyada ifade özgürlüğü raporunda grup medyasının, yani sadece gazetecilik yapmayan, gazetecilik dışında işleri bulunan medya gruplarının, Türkiye’deki ifade özgürlüğünün önündeki engellerden birisi olarak sayıldığını gördük. İlk kez Türkiye’deki ifade özgürlüğünün önünde engel olarak medya gruplarının yapısı ortaya konuldu. Bu çok doğru bir fotoğraf.
Medyanın dili nasıl size göre? Yıllarca taraflı bir dil kullandı. Şimdi başka bir tarafın diline mi geçiliyor?
Altına indiğimizde medya kurumlarının problemleri var. Mesela yıllarca Barzani ve Talabani için “aşiret reisi” gibi davranıldı. O ifadelerle anıldı. Çok kirli bir dil kullanıldı. Hemen hemen her konuda, yani azınlıkta olan herkes medyanın ana akımı tarafından ya cezalandırıldı ya da dışlandı. Grup medyası olmasa bile bağımsız diyebileceğimiz bazı kurumlarda bile etnik ve inanç bağlamındaki kışkırtmalara da seyirci olduk. Medya kurumlarını bu açıdan bilgilendirmek lazım.
Peki, gazetecilerin bu konuda peşinde koştukları bir gerçek yok muydu?
Nihayet gazeteci milleti… Özellikle medya sahipleri tarafından kayıtsızlıkları çok yüksek ücretlerle satın alınan, gazetecilik faaliyeti ile karşılanamayacak kadar yüksek ücretler alan bir medya eliti oluşturuldu. Bu gazeteciler gerek televizyonlarda, gerekse köşelerde elde ettikleri ayrıcalıklar için gerçekten sadakat gösterdiler. Böylece bazıları gerçeklere karşı kayıtsız kalabildiler.
‘Medya değişiyor’
Medyada kirli ve ayrımcı bir dilden bahsettiniz. Bu eskiden beri vardı. Bugün o dili aşma çabaları var mı?
Var. Medyada birazcık daha evrensel standartlara yaklaştığımızı da düşünüyorum. Eskiden medya üç büyük gazete ve üç büyük televizyon idi. Hasan Cemal, köşesi kapatıldıktan üç gün sonra Kandil’e gidip Murat Karayılan ile söyleşi yaptı. T24’de yayımlandı. Artık medya tek zemin değil. Medya değişiyor. Yeni Şafak üç ay evvel BDP’liler için “Katil sizsiniz” diye manşet attı. Ama bugün çok güzel bir şekilde barış sürecini destekliyor. Akit Gazetesi’nin bazı aydınları ajan diye suçlamasının ardından bazı İslamcı aydınların da katıldığı bir kınama gördük. Bunlar çok önemli. Bence her şey olabilir. Yeter ki kışkırtma ve aşağılama olmasın.
Medya dili ‘erkek’
Medyada eril bir dil olduğuna dair sürekli bir şikâyet var. Bu cinsiyetçi dil üzerinde ne kadar etkili?
Türkiye’de medyanın dili erkektir. Mesela internet medyasında en çok görüntüleme sayısı kadın görüntülerinin olduğu galeri sayfalarıdır. Bazı sitelerde çocukların zarar görmesini engellemeyecek kadar içerikler var. Dolayısıyla medya halen erkek, ama eskisi kadar değil.
Kadın yazarlar içinde olup baya bir erkek dili kullananlar var. Buna kategorik olarak bakmıyorum. Eskiye göre medya daha iyi yerde. Artık nefret söylemi raporları yayınlanıyor. Ben medya organlarının o raporlara girmemek gibi bir meselesi olması gerektiğini düşünüyorum. Mesela Hazal Özvarış, Hasan Karakaya ile söyleşi yaptı. Karakaya “Ermeni olsaydım, ben de Akit Gazetesi’ndeki bazı ifadelerden rahatsız olabilirdim” dedi. Bu açık sözlülüğü gösterdi. Yani eski Türkiye yok. Meslektaşlarınız, insan hakları örgütleri ve toplum tarafından izleniyorsunuz. Üstelik rapor ediliyorsunuz. Bugün gazete yapan her kişi kendi sicilini de yazıyor. Bir ömür utanacak şeyler de yapabilirsiniz. Bugün 28 Şubat’ta olanlar bazılarını utandırıyorsa, bugün bazı şeyleri yapanlar gelecekte utanacaktır.
‘Muhafazakâr medyanın sorunları var’
Eskiden mahrum ve mağdur bir zeminde duran muhafazakâr medyanın bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhafazakâr medya geçmişte merkez medyanın hastalıklarına önemli ölçüde yakalandı. Neden? Muhafazakâr medya deyip tamamını bir kenara atmak mümkün değil. Bugün Yeni Şafak’ı eleştiririm ama içinde çok kıymetli yazarlar var. Mesela Ahmet Taşgetiren, Fehmi Koru gibi insanlar gayet güzel eleştiriyorlar. Mesela Yusuf Kaplan, “Muhafazakâr medyanın iktidarla ilişkileri iğrenç” dedi. Eskiden merkez medya iktidar ile alışveriş içinde idi. Şimdi ise muhafazakâr medya aynısını yapmaya çalışıyor. Fakat Hasan Cemal’e (ilk anda) merkez medyadan teklif gelmedi ama Yeni Şafak ve Milat’tan teklif gitti. Dolayısıyla muhafazakâr medyanın da önemli sorunları var.
Bugün Kürtçe yayın yapan Kürt medyası olarak varlık gösteren medyaya büyük bir ilgi var. Sizce bunun sebepleri neler olabilir?
Çünkü merkez medyanın görmediklerini onlar gördü. O coğrafyada ne oluyor öğrenmek isteyenler var. Fakat Kürt medyasının da görmediği ya da görüp zorlandığı bazı hadiseler olduğunu görüyorsunuz. Yani orada da gazetecilik sorunları olduğunu görüyoruz. O nedenle bütün medya kesimlerinin problemlerini görüyoruz. Ama Kürt medyasının en çok mağdur edilen kesim olduğunu kabul etmemiz lazım. Bombalandılar, öldürüldüler. Bu hakkı teslim etmek lazım.
‘İnternet gazeteciliği büyük umut’
Sosyal medya ve internet medyası nasıl?
İnternet medyasındaki en önemli şey şu anda kurumsal ve finansal yapıya, dolayısıyla bekalarını sağlayacak bir zemine sahip olmamalarıdır. Onun koşulları yeni oluşuyor. Aynı zamanda internet medyası büyük bir umut. Bugün Hasan Cemal köşesi kapatıldığında röportajını internet sitesinde yayımlıyorsa bu bize geleceği haber veren bir gelişme olarak okunmalıdır.
Neden?
Çünkü gazeteler büyük sermaye gerektiriyor ama internet medyası onu gerektirmiyor. İnternet medyasında sadece gazeteciler olarak kurumsallaşabiliriz. İnternet medyasında içerik ve haber çok kıymetlidir. Fakat sosyal medya Türkiye’de yanlış kullanılıyor. Sosyal medya içeriğini tamamen kullanıcılarının oluşturduğu bir alandır. Twitter gibi çeşitli alanlar içeriğini tamamen kullanıcıların oluşturduğu siteler çok önemlidir. Benim birinci gazetem Twitter. Sabahları takip ettiğim insanlar hangi haberleri paylaşmış ben o takip ettiğim listeden bakıyorum. Dolayısıyla gazeteciliği çok değiştiriyor. (Bazen) İnsanları yanlış yönlendiriyorlar, ama insanlar (da) yönlenmesin.
Medyanın Akil İnsanlar Heyetine yönelik saldırganlığının altında ne var? Bu insanları hedef gösteren birçok kişi ve kurum var.
İlk kez konuşuyoruz. Bu çok önemli. Akil İnsanlar için haklı eleştiriler oldu. Bu heyetin içinde çok kıymetli insanlar var. Osmanlı’nın kurduğu Heyet-i Nasiha’ya benzetmenin çok büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu eleştiriler var. Sonuçta bu insanlar gidecek ve bu barış sürecini destekleyecek kesimi belki genişletecekler. Ola ki arzu edilen sonuç olmadı. Peki, ne kaybedeceğiz? Bunu desteklemek lazım. Tahrikten kaçmak lazım. Çok eleştiriler oldu. Ama unutmayalım ki bu insanları hedef gösteren MHP lideri ihanetle suçladı. Bu insanlar gerçekten zarar görebilirler. Bu insanlar bunu bir şey karşılığında yapmıyorlar. Baskın Oran bir şey alarak gidip Ege’de barışı ve barış sürecini anlatmayacak. Sadece bir destek verecek. Hasan Celal Güzel çıkıp “Yarısı PKK’cı bunların” dedi. Bunlar problemli şeyler. “Silahımı alırım dağa çıkarım” gibi ifadeler kullandı. Bunlardan kaçınmak lazım. Bunlar çok kışkırtıcı şeyler. Üstelik daha neler olduğunu bilmiyoruz. Bunlar dillerinin döndüğünce ‘savaşmayalım, barışalım’ diyecek. Ne var bunda? Keşke muhalefet işin içinde biraz daha fazla olsa. Bu da önemli. Çünkü toplum sahiplenirse barış kalıcı olabilir. O nedenle ana muhalefetin işin içinde olması çok kıymetlidir. Üstelik şimdiden aldığımız bir sonuç var. İnsanlar ölmüyor.