T24 - Radikal gazetesi yazarı Akif Beki, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'la ilgili, Ross Wilson'un makalesinden edindiği izlenimi yazdı. Beki, "Başbuğ'un en büyük hatasının hatasını erken fark edip düzeltmemiş olması. Karagâhındaki yanlış işlere, emri altındakilerin bulaştığı anti-demokratik tezgâhlara şayet iştirak etmediyse vaktinde müdahale de etmediği şüphesi var" dedi.
Beki'nin, Radikal'de "Başbuğ Nerede hata yaptı?" başlığıyla yayımlanan (10 Oacak 2012) yazısı şöyle:
Büyükelçi Ross Wilson’un kaleminden çıkan makale ilginç. Askerin psikolojisini geriye dönük bir bakışla analiz ediyor. Başbuğ’un tutuklanması hadisesinin yankılarına dair 3 kritik tespitte bulunuyor Wilson.
Birincisi şu: İlker Başbuğ’un genelkurmay başkanlığı döneminde sivil otoriteye tabi bir komutan profili çizdiğini ve bunun kendi camiasında pek de hoşnutluk yaratmadığını söylüyor.
Wilson, ikinci olarak, Başbuğ’un görevden ayrılışının komuta kademelerinde üzüntüyle karşılanmadığı görüşünde. Çünkü, askeri kamuoyunda birçok kimse, seleflerinin AK Parti iktidarına karşı takındığı hasmane tavrı Başbuğ’un yumuşatmasından, açıktan düşmanlık tonunu düşürmesinden rahatsız olmuş.
Yine Wilson’a göre, Başbuğ’un bugün tutuklanması da askerin gözünde talihsiz hikâyelerden yalnızca biri, fakat en önemlisi değil. Gösterilen tepkilerin nispeten vurdumduymaz, yükselen itiraz seslerinin görece cılız oluşunu bu tahlile dayandırıyor.
Tespitlerine katılırsınız katılmazsınız ama dikkate almamazlık edemezsiniz.
Amerikalılar oldum olası bizim silahlı kuvvetleri yakından izler, orada yaprak kımıldasa haberleri olur. Ross Wilson ise rastgele bir isim değil. 2005-2008 tarihleri arasında tam 3 yıl boyunca ABD’nin Ankara Büyükelçiliği görevinde bulundu.
Wilson’un makalesi, 6 Ocak’ta Atlantic Council adlı düşünce kuruluşunun internet sitesinde yayımlandı. Kendisi de bu kuruluş bünyesindeki Avrasya merkezinin direktörlüğünü yürütüyor halen.
Fakat sakin olun, Wilson ne askercilik ne de tarafgirlik ithamını hak etmeyen bir dengede konuşuyor. Başbuğ’un başına gelenleri ‘itaatkâr bir asker’ ya da ‘sivil otoritenin emrinde bir TSK komutanı’ olma konusundaki cehd ve gayretine bağlamıyor mesela.
Kariyer yolu Ankara’dan geçmiş bu eski Amerikan sefiri, başka bir şeyin daha altını çiziyor. O da şu: Fiili komplolara girişmemişlerse bile 2000’li yıllarda askerin hükümet üzerinde gerçek ve sahici bir baskı kurduğu vakıasını kabul ediyor.
‘’Açık bir sırdı bunlar’’ diyor Wilson. Yani Ankara’da herkesin bilip konuştuğu sureta gizli işler. Başbuğ’un da o süreçlerde yüksek rütbeler taşıdığını ve etkin pozisyonlara geldiğini özellikle hatırlatıyor.
Asıl ilginç olan da burası. Wilson, taraf tutmuyor, Başbuğ’u aklamaya çalışmıyor. Günahına da sevabına da kefil değil, yanlışları varsa hesabını da vermesi gerektiğinde hemfikir. Ama bir konuda açık tavır koyuyor.
Takıldığı yer, Türkiye’nin darbe geçmişiyle yüzleşip eski-yeni cuntalarla hesaplaşması için adil ve hakkaniyetli bir yargılamanın önemi. Wilson, adaletin hızlı tecelli etmesi gerektiğini düşünenlerden.
Sürecin ağır ilerlemesi, Wilson’un dile getirdiği tek çekince. Yargılamanın yavaş yürümesini Türkiye’nin demokratik itibarını zedeleyen bir yük olarak görüyor. Erdoğan ve arkadaşlarının telafi etmesi gereken bir demokrasi açığı...
Peki, Başbuğ nerede yanlış yaptı? Ross Wilson’un makalesinden edindiğim izlenim, en büyük hatasının hatasını erken fark edip düzeltmemiş olması. Karargâhındaki yanlış işlere, emri altındakilerin bulaştığı anti-demokratik tezgâhlara şayet iştirak etmediyse vaktinde müdahale de etmediği şüphesi var.
Başbuğ’a yöneltilen suçlamayla suçlamaya konu eylemlerin neler olduğu malum. Eylemler, İnternet Andıcı ve İrticayla Mücadele Eylem Planı. Suçlama ise terör örgütü kurup yönetmek.
Başbuğ, ifadesinde, psikolojik harekât sitelerinin durdurulması emrinin bizzat kendisi tarafından verildiğini belirtiyor. Ama ne zaman? Yargılama sonucunda gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacağını umuyoruz.
Çok hata kaldırmayacak bir süreç. Hassas, hassas olduğu kadar nazik, nazik olduğu kadar kırılgan... Sürecin kırılganlığını akıldan hiç çıkarmamakta sayısız fayda görünüyor.
Adaletin gecikmeden tecellisi, yarın da başkalarının ‘Ben nerede hata yaptım?’ sorusuna maruz kalmaması bakımından gerekli. Daha ne diyeyim?