Medya

Ahmet Taşgetiren'den kendisine 'göbekli adam' diyen Fethullah Gülen'e: Klinik boyut derinleşiyor

"Pensilvanya’dan sırtını Amerika’ya dayayıp esip savurmanın hesabı da sorulur"

25 Ekim 2016 11:45

Star yazarı Ahmet Taşgetiren, darbe girişiminin planlayıcısı olduğu öne sürülen Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'in kendisine "Göbekli adam" dediğini savunarak "Ne diyeyim? Onu Allah’a havale ediyorum. Ahiret’te karşılaşırız mutlaka. Eminim ona, bir mü’mine küfür isnadının ve bunca insan Türkiye’de bağlılığın bedelini öderken, Pensilvanya’dan sırtını Amerika’ya dayayıp esip savurmanın hesabı da sorulur. 'Göbekli adam' öyle mi? Demek artık kimya bozulması fiziki özellikler üzerinden çamur atma noktasına kadar getirdi. Klinik boyut derinleşiyor" dedi.

Ahmet Taşgetiren'in "Şu ‘sürüneceksin’ hikayesi" başlığıyla yayımlanan (25 Ekim 2016) yazısı şöyle:

Haber Cumhuriyet’te çıktı. (20 Ekim 2016) CHP İstanbul milletvekili Mehmet Bekaroğlu Silivri cezaevinde tutuklu gazetecileri, bu arada Ali Bulaç’ı ziyaret ediyor. Ali Bulaç Bekaroğlu’na yaşadıklarını anlatıyor. İfadesi alınırken içeri giren bir polisin kendisine “ağır şekilde hakaret ettiği”ni, “Ali Bulaç daha çok sürüneceksin. Sen Ahmet Taşgetiren gibi hareket etmedin. Bak o nerde sen buradasın. Reisin kadrini bilemediniz, iyiliğini, dürüstlüğünü bilmediniz. Şimdi burada, bu yaşta, bu şekilde sürünüyorsun, daha da sürüneceksin” dediğini naklediyor.

Bu haberi o gün okudum. Yazayım mı yazmayayım mı tereddüt ettim. Ama dün Pensilvanya’dan bir video kaydı kondu internete. FG, bu haberden yola çıkarak bir şeyler söylüyordu. Artık yazmak vacip oldu.

FG’nin sözleri şöyle:

“Ali Bulaç, içeriye girmiş, SS’lerden bir tanesi gitmiş ona demiş ki: “Yahu ne diye buraya geldin girdin, sen de o göbekli adam gibi böyle deseydin, bunlara sövseydin, ‘...’ın yanında yerini alsaydın hiç buraya girmeyecektin. Bak adam ne güzel gül gibi, oradan alıyordu 1000 buradan alıyor 
10 bin böyle gül gibi yaşıyor işte... Doğru, dünyaya tapanlar için, ahirete inanmayanlar için, Allah dediklerine bile inanmayın, alla diyordur onlar.. İnanmayın katiyen... Namaza dedikleri zaman, başka bir şey kastediyorlardır... Çünkü genleri böyle yalana, iftiraya, tezvire, ihanete kilitlenmiş insanlar bunlar... O babayiğitlik yapmış orada medreseyi yusufiyeyi tercih etmiş, öbürü ahiretini karartmış dünya adına, halayikliği tercih etmiş, halayikliği tercih etmiş, kapı kulu olmayı tercih etmiş...”

Önce şunu söyleyeyim: Ali Bulaç’la, zaman zaman farklı düşüncelerimiz olmuştur. Farklılıkların bir bölümü Hükümete yönelik tavırda sergilenmiştir. Benim de Hükümete yönelik eleştirilerim oldu ama Ali Bey belki daha kategorik durdu. Ali Bulaç Zaman’da yazıyordu ama o yapının içinde midir, hayır. Sert eleştirileri o yapıyı desteklemek anlamına mı gelir, bence hayır. Bu sebeple tutuklanmasını, tutukluluğunun devam etmesini doğru bulmuyorum.

Gelelim diğer konuya.

O polis kimdir, böyle bir şey söylemiş midir, Bekaroğlu olan biteni doğru nakletmiş midir, bence bütün bunlar soru.

Doğru olan şu: Ben bir tarihten sonra Bugün gazetesinden, ayrıldım, Aksiyon’daki yazılarıma ve Burç FM’deki yorumlarıma son verdim. Ayrıca oralarda yazarken - konuşurken de, yanlış giden şeyleri hem yazılarımda hem yüz yüze konuşmalarımda ilgililere ifade ettim. Üstelik bunu, o hareketin heba olmaması hassasiyetiyle yaptım. İlk yazdığım yazılarda bir uluslararası odağın, Ak Parti ve Hizmet hareketi gibi iki büyük yapıyı birbirine vuruşturarak, her türlü sonuçta islami gelişmelere darbe vurmayı hedeflediğini yazdım.

Eğer benim gösterdiğim hassasiyet kadar o yapının her kademedeki insanı da hassasiyet gösterseydi, bugün başlarına gelen gelmezdi.

“Tayyip Erdoğan’ı gözünüze kestirdiniz, Amerika’yı, İsrail’i, Avrupa’yı arkanıza aldığınızı düşündünüz ve harekete geçtiniz” dedim.

Anlamadılar. Anladılarsa bile neticeden emin olduklarına inandılar. Bugünlere gelindi.  

Ali Bulaç orada yazmaya devam etti. Ne diyebilirim, olan biteni okuyabilecek bir insandı, demek başka türlü okudu.

FG’nin sözlerine gelince... O çok utanç verici. Çok iğrenç. O bir Ali Bulaç güzellemesi değil. O bir çamur deryası. Zift püskürtüsü. Onlar 1000 veriyormuş da, ben 10 bin verildiği için başka yere geçmişim. Külliyyen yalan. Bu ifadelerden, ilk gazete değiştirdiğim günlerde çıkan o “50 bin dolar aldı...” bilmem ne yalanları da Pensilvanya merkezliymiş sonucu çıkıyor. Yalanı su gibi içen bir “H. Efendi” öyle mi?

Öteki sözler... “... Göbekli adam, dünyaya tapan, ahirete inanmayan, genleri yalana, iftiraya, tezvire, ihanete kilitlenmiş olan... ahiretini karartmış, kapı kulu olmayı tercih etmiş...”

Ne diyeyim? Onu Allah’a havale ediyorum. Ahiret’te karşılaşırız mutlaka.

Eminim ona, bir mü’mine küfür isnadının ve bunca insan Türkiye’de bağlılığın bedelini öderken, Pensilvanya’dan sırtını Amerika’ya dayayıp esip savurmanın hesabı da sorulur.

“Göbekli adam” öyle mi? Demek artık kimya bozulması fiziki özellikler üzerinden çamur atma noktasına kadar getirdi. Yazık. 

Klinik boyut derinleşiyor.