Ahmet Altan*
Türkiye bir darbe atlattı ama bunun sevincini toplumca hep birlikte yaşayamıyoruz.
O korkunç geceden bu yana yaklaşık bir ay geçmesine rağmen ortam demokratik bir huzura kavuşacağına aksine daha da geriliyor.
Öyle bir travmadan geçmenin yaratacağı sarsıntıyı kavramak mümkün ama darbeyle ilgisi olmayan baskıları kavramak pek mümkün değil.
Hukukla ve mantıkla açıklanamayacak işler oluyor.
Daha sonra tepkiler üzerine geri çekilseler de Genco Erkal’ın piyesini engelliyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Bilmem kaç yüz muhalif gazetecinin pasaportlarını iptal ediyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Yenikapı’ya katılmayı reddetti diye Sıla’nın bütün konserlerini durduruyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Kürt gazetecileri tutup tutup hapsediyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Şehir Tiyatroları’ndan “sendika üyesi” sanatçıları atıyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Cemaat’e ait gazetelerde yazı yazdılar diye yazarları tutukluyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Üniversitelerden “barış bildirileri” imzalamış bilim insanlarını çıkartıyorlar.
Darbeyle alakası ne?
HDP’nin binasını sabaha karşı basıp talan ediyorlar.
Darbeyle alakası ne?
Korkunç bir darbeye katılan FETÖ’cüleri saptayıp onları hukukun karşısına çıkartmak başka bir şey, darbeyle hiç ilgisi olmayan insanları bu hercümerç içerisinde fırsat bu fırsat cezalandırmaya kalkmak başka bir şey.
Darbeye karşı çıkmış, darbeyi kanıyla ödemiş bir toplum olarak ortak bir demokrasi çizgisinde buluşmak imkânı varken, bu imkânı ziyan etmenin bu topluma çıkartacağı bedeli de iyi düşünmeniz lazım.
Bu bedeli herkes birlikte ödeyecek.
Ayrıca “darbeyi cezalandıracağız” derken insafı elden kaçırmanın da bu toplumun ruhunu sakatlayacağını unutmanın kimseye bir faydası yok.
Düşünün bir öğretmeni, “FETÖ’cü” diye alıp götürüyorlar, öğretmen sorguda fenalaşıyor, hastaneye kaldırılıyor, kurtarılamıyor, ölüyor.
Adamın cenazesi için cenaze arabası vermiyorlar.
Bu da yetmiyor, imamlar adamın cenaze namazını kılmıyor.
Bütün bunları da “ölülerinizi hayırla yad edin” diyen bir dinin üyeleri yapıyor.
Adam ölmüş, defter kapanmış, bir ölüyü, dahası o ölünün ailesini cezalandırmaya kalkmanın bu topluma faydası ne?
Övünülecek bir iş mi bu?
Böyle işler eninde sonunda o toplumu utandırır.
Bunlar barbarca işler.
Sanırım AKP’nin net bir karar vermesi gerekiyor.
Bu rezil darbenin bastırılmasından, siyasette her fikrin, her görüşün âdil bir şekilde yarışacağı, herkesin kendini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı hissedeceği, güvenli ve demokratik bir toplum yaratmak için mi yararlanacağız?
Yoksa, AKP bu darbe girişiminin bastırılmasını, bütün muhaliflerini susturmak, muhalefeti yok etmek, demokrasi yanlısı herkesi dışlamak, hukuku yok saymak için bir bahane olarak mı kullanacak?
Bugün “havuz medyası” denilen AKP medyasının yazdıklarına bakılırsa, AKP ikincisi tercih ediyormuş gibi görünüyor.
Gerçekten ikincisini mi tercih ediyorsunuz yoksa AKP’nin medyadaki yandaşları, bu darbe girişiminin bastırılmasını bir “göze girme yarışına” çevirip kendi başlarına mı azgınlaşıyor?
Kuduz kapmış küçük çakal yavruları gibi salyalı minik dişleriyle saldırmadıkları kimse kalmadı.
Onların boyu da gücü de kimseyi ısırmaya yetmez ama demokrasinin boğulduğu, Avrupa’dan ve hukuktan uzaklaşılan bir ülke görüntüsü yaratmaya yeter.
Bu çapsız ve yeteneksiz adamların ahlaksız saldırılarıyla herkesi susturabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Amacınız her muhalif sesi susturmak mı?
Obama koskoca Amerika’yı, muhalefetin her çeşidiyle açıkça tartışarak yönetmeyi beceriyor da siz Türkiye gibi çok daha küçük bir ülkeyi neden muhalefetle tartışarak yönetemiyorsunuz?
Neden bu kadar korkuyorsunuz?
Karşınızda büyük bir şans var işte.
Toplumu birleştirebilir, hukuku tesis edebilir, ağır ağır bir batağa saplanan ekonomiyi yeniden canlandırabilirsiniz.
Hukuku öldürürseniz, ekonomiyi de öldürürsünüz.
Çağımızda bu iki kavram Siyamlı ikizler gibi birbirine yapışık yaşıyor.
Hukuku bıçakladığınızda, ekonomi ölümüne kanıyor.
Bu kanamanın rakamlarını en iyi siz görüyorsunuz.
Turizm çöktü, ihracat geriliyor, imalat sanayiinin üretimi düşüyor, enflasyon artıyor.
Hukuku yok sayarak, toplumu bölerek, size doğru yolu gösterecek muhalefeti susturarak, size eleştiren herkesi tehdit ederek, gelişmiş ülkelerden uzaklaşarak ne kendinizi, ne toplumunuzu güvenli bir huzura kavuşturabilirsiniz.
Bütün enerjinizi sadece iktidarda kalmak için harcar, bunun için adaletten uzaklaşır, devleti sadece size ait kadrolarla doldurursanız, ülkeyi yönetemezsiniz.
Zaten yönetmekte çok zorlanıyorsunuz.
Herkes dikkatini siyasete verdiği için şu an sezilmiyor ama Türkiye teknik açıdan da çok kötü yönetiliyor.
İki küçük örnek vereyim size.
Harran Ovası, biliyorsunuz, dünyanın en verimli ovalarından biri… Yıllardır yanlış sulama rejimi uyguladıkları için bu ovanın “15 bin hektarlık” bölümü çoraklaştı… Hiçbir şey ekilemez hâle geldi… Toprağı çürüttüler.
Ceylanpınar Devlet Çiftliği, çok bereketli topraklara, geniş arazilere ve zengin su kaynaklarına sahip bir yer.
Bu çiftliğin sahip olduğu arazi, İsrail’in toplam sulu tarım arazisine eşit.
İsrail, o topraklardan aldığı mahsulle toplumunu besliyor, üstüne üstlük bir de dünyaya tarım ürünleri ihraç ediyor.
Bizim çiftliğin durumu ne?
Zarar ediyor.
Şimdi bu gerçekler söylenmeyince Türkiye iyi yönetilmiş mi oluyor?
Bu gerçekleri söyleyenleri susturunca, Türkiye’nin başı göğe mi erecek?
Gerçekleri nereye kadar saklayabileceksiniz?
Türkiye’nin olmadığı gibi sizin de hukuktan ve demokrasiden başka kurtuluş çareniz yok.
Bu yoldan ayrıldıkça batağa batacaksınız.
Türkiye’yi de batıracaksınız.
Ülkeyi bölmeyin, hukuktan ayrılmayın, insaftan kopmayın, muhalefetten bu kadar korkmayın, sonsuza dek iktidarda kalma hırsına kapılmayın.
Karşınıza bir şans çıktı, onu iyi değerlendirin.
Bunun aksine davranmak, başımızdaki dertleri daha da artırmaktan başka bir işe yaramaz, sorumlusu da siz olursunuz.
Medyadaki çakallarınızın hırıltıları da sizi kurtarmaya yetmez ülke battığında.
Eğer onlara güveniyorsanız, çok yanlış bir şeye güveniyorsunuz demektir.
Bakın size çok net ve açık bir biçimde söyleyeyim.
Onların alçaklıkları, seviyesizlikleri kimseyi korkutmaz… Çakallarınıza sahip olun.
Bazıları öyle sansa da burası tereyağ topağı değil elinizle ayağınızla içine gireceğiniz, burası ancak demokrasinin ve hukukun pusulasıyla yolunuzu bulabileceğiniz kayalık bir arazidir.
Pusulanızı kaybetmeyin.
Sonra siz de kaybolursunuz.
Sizi ilk terkedenler de kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştıracak çakallarınız olur.