Gündem

'Ağabeyimi iki şarapçıya para verip astırmışlar'

12 Eylül döneminde idam edilenlerden Necati Vardar'ın özel eşyaları da ailesine teslim edildi. Eşyalar arasında yine bir eskik vardı; son mektubu sakıncalı görülüp imha ailesine verilmedi

19 Kasım 2012 12:16

 

Milliyet Gazetesi'nden Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre, Necati Vardar, Seyit Konuk ve İbrahim Ethem Coşkun’un dosyaları 30 yıl sonra ailelerine teslim edildi. Vardar’ın dosyasından birlikte idam edildikleri dava arkadaşları gibi 30 yıl önce el konulan son mektubu çıkmadı
 
Devrimci 78’liler Federasyonu 1982’de idam edilen Necati Vardar’ın Genelkurmay Başkanlığı’ndan aldığı dosyasını, kardeşi Serdar Vardar’a teslim etti. Serdar Vardar,  ağabeyinin idamını, yargılama sürecini ve dosyayı alınca hissettiklerini şöyle anlattı:
 
“Asla asılacağını düşünmüyordu. 15 yıl verirler örgüt üyeliğinden diyordu en fazla. Yatıp çıkacağını düşünüyordu. Sadece bir şeye çok üzülüyordu. Evimizi bastıklarında bir polis babama yumruk atmıştı, o polisi çok düşünüyordu. Gördüğü işkencelere rağmen o polis canını sıkmıştı. Annemle ziyaretine giderdik. Camdan ellerini birleştirmeye çalışırlardı, cam arkasından. Annem Boşnakça biliyor sadece. Öyle konuştu mu jandarma bağırırdı. O yüzden anlıyorum Kürtler’in ne yaşadığını da. Söylediği de ‘nasılsın oğlum’. Onu bile engellemeye çalışırlardı.
 
Arkadaşı ‘ben yaptım eylemleri’ demesine rağmen üçünü de idama mahkum ettiler. 5 celsede bitti yargılama. İdam dediler ve 1982’de infaz ettiler. Buca Cezaevi’nde idam ettiler ağabeyim ve arkadaşlarını. Söz vermişlerdi çağıracaklarına ama bize haber vermediler. Akşam TRT’nin 20.00 haberleri vardı. Orada onaylandığı açıklandı idamların. Sonra eve geldiler akrabalar akın akın. Biz idamın ne zaman olacağını bekliyorduk. Meğer hemen o gece infaz etmişler. Sabah 04.30’du. Avukat geldi. Kapıyı çaldı ve ‘başınız sağ olsun’ dedi.
 
Annem, zaten TRT’nin haberlerini duyar duymaz fenalaştı. 35 yıllık kocasını, bizleri tanımadığı annem 15-20 gün. Hastanede yattı uzun süre. Sonrasında da yaşama küstü, evinden çıkmadı. Sadece bir kez bir yere geldi. Benim düğünüme. Orada da annemle sarılırken ağlamaya başladık, susamadık.  Annemle ağladık, annem bir daha da gitmedi bir yere. Öyle, acıyla vefat etti. 10 sene polis kontrolünde kaldı bizim ev. 10 sene kapımızın önünde polis vardı. 
 
Cezaevi celladı yapamamış idamı. Gidip iki şarapçıya para vermişler. Şarapçılar parayı almış ama gelmemiş gece. Apar topar iki şarapçı daha bulmuşlar. Bu kez onları getirmişler ama onlar da sehpaya vuramamış uzun süre. Sonra fırça yediklerinde vurmuşlar sehpaya. Cezaevine 9 ambulans getirmişler 3 cenaze için. Nereye götürüldüğü anlaşılmasın diye. Bize haber vermeden defnettiler. Kimin mezarı hangisi, belli değil. Allah’tan bir ambulans şoförü tanıdık çıktı, bakmış kimi nereye gömdüklerine. Geldi, bize söyledi kimin nereye gömüldüğünü. Ve sonradan öğrendik ki kefenlemeden, öyle kıyafetleriyle idam önlüğü ile asmışlar. Yıkamadan. Annemizin babamızın inançlarını bile gözetmeden. Tam 1 sene yasak koydular. Mezarlarına dokunulmayacak dediler. Mezarları yapılınca, polis bastı evi. Kimin yaptırdığını araştırıyorlarmış.
 
Mektup yazdıklarını avukat söyledi. Sonra sorduğumuzda, ‘mektuplar yakıldı, zararlı içeriği vardı’ dediler. Ne olacak ki öldürdüğün adamın mektubunda? Yıllarca bu dosyayı bekledik biz, içinden mektupların çıkacağını sanıyorduk. Çıkmadı.  30 yıldır sustuk ailece. İlk kez şimdi konuşuyorum. 12 Eylül davasına müdahil oldum ama son mektubu yok ağabeylerimin. Düşünebiliyor musunuz, askerde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’na verdiler beni. Santral görevlisiydim. Kenan Evren’in telefonlarını bağlıyordum. Ya da talimatlarını askerlere iletiyordum. 12 ay hizmet ettirdiler beni o adama. Bakıyorum, karşıda cephanelik, bir adım mesafede Kenan Evren. Aslında ne büyük hata beni orada asker yapmak. Alsam silahı vurabilirim de. Ama insan öldüremem ki ben. Yapmadım bir şey. Bunları yaşadık biz. Şimdi iki şey istiyorum. Birincisi işkencecilerin yargılanması, ikincisi ağabeyimin son mektubu. Versinler ağabeyimin veda mektubunu.”
 

Necati Vardar ve arkadaşları

 
İzmir’de 12 Eylül öncesi Tariş’te çalışan Necati Vardar, Seyit Konuk ve İbrahim Ethem Coşkun, özellikle işçilerin sendikal örgütlenmesi konusunda faaliyet gösteriyordu. Tariş işçilerinin gittiği bir kahvehanenin taranması ve ardından ülkücü iki kişinin öldürülmesi üzerine yapılan operasyonlarda 3 devrimci tutuklandı. TKEP davasından yargılanan Vardar, Konuk ve Coşkun’a İzmir ve çevresindeki birçok eylemle ilgili suçlamalar isnat edildi. Suçlamaların bir bölümünü yargılanan isimlerden Konuk üstlendi. Ancak mahkeme, 3 ismin de idamına karar verdi. Cezalarının iyi hal indirimi ile 15 yıla indirilmesi bekleniyordu ancak bu yolun uygulanmamasında karar duruşmasının yapıldığı 1 Mayıs’ta mahkeme salonundakileri saygı duruşuna davet etmelerinin etkili olduğu iddia edildi. Cezaları 13 Mart 1982’de infaz edildi.