Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun kasım ayında göreve gelen başkanı Christian Berger, 15 Temmuz'dan sonra başlayan idam tartışmalarından 16 Nisan'daki referandum sürecindeki Almanya ve Hollanda'daki 'salon' krizi ve Türkiye'nin 'Nazi' söylemine kadar birçok konuda gerilen AB-Türkiye ilişkilerini değerlendirdi. Berger, AB üyeliği için "İnsan haklarına, temel haklara ve medya özgürlüğü dahil olmak üzere diğer temel özgürlüklere saygı, olmazsa olmazdır. İfade ve basın özgürlüğü, AB-Türkiye ikili ilişkileri kapsamında Türkiye’nin AB’ye geçis süreci çerçevesinde paylaşılan ortak değerlerin bir parçasıdır" hatırlatmasında bulundu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye'yi yeniden "denetim sürecine" almasına ilişkin karara da değinen Berger, "Birlikte bir ilerleme yolu bulmak her ikimizin de ortak kaderi. Haritaya bir bakın. Türkiye’nin Avrupa’ya daha da yakınlaşmasını isteriz, bunun Türkiye’nin de çıkarına olduğunu düşünüyorum" dedi.
Berger, mülteci krizinin çözümü için imzalanan Geri Kabul Anlaşması'na ilişkin olarak da "Bu anlaşma hem Türkiye’nin hem de AB’nin çıkarına. AB, anlaşmada kendi üzerine düşen sözleri yerine getirecek. Bu senenin sonuna kadar, daha önce sözünü verdiğimiz 3 milyar euro’yu vermiş olacağız. Şu ana dek, Türkiye’deki mülteciler için zaten 2,2 milyar Euro tahsis etmiş durumdayız" görüşünü dile getirdi.
Christian Berger'in Hürriyet gazetesinden İpek Yezdani'ye verdiği söyleşi şöyle:
- AB - Türkiye ilişkileri son dönemde çok gerildi. Karşılıklı suçlamalar ve iddialar gündeme geldi. Şu anda Türkiye-AB ilişkilerinin durumunu nasıl görüyorsunuz?
AB ve Türkiye arasında iyi bir ilişki olması her iki taraf için de çok önemli. Bence iki taraf da güçlü bir ilişkinin olması için ellerinden geleni yapmalı. Son dönemde bir takım problemler olmuş olabilir ancak AB-Türkiye ilişkilerinin tarihine baktığınızda, her zaman iniş-çıkışlar olmuştur, ama en sonunda tüm bu sorunların üstesinden gelinmiştir. Türkiye’nin statüsüne gelince, Türkiye aday ülkedir, resmi olarak bunu değişterecek hiç bir şey söylenmemiş ya da yapılmamıştır. O yüzden de halihazırda müzakereler fiilen yürümese bile bu süreç devam edecek. Şartlar uygun olduğunda da (müzakereleri) sürdüreceğiz.
- Türkiye’nin üyelik statüsü değişmedi diyorsunuz ancak daha geçen hafta AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn, “Türkiye’nin AB rüyası şimdilik bitti“ dedi.
Burada temel soru şu, (Türkiye’yle) müzakerelere devam edebileceğimiz bir noktaya nasıl gelebiliriz?
- Peki, nasıl gelebiliriz?
Geçen hafta Malta’da yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısında, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, (müzakerelerde) ilerleyebilmek için Türkiye’nin yerine getirilmesi gereken şartların tamamen farkında olduğunu söyledi. Bu kadar basit. (Türkiye tarafından) bu kriterler dikkate alındığında süreç devam edecek.
- AB’nin bu süreci ilerletmeye istekli olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, düşünüyorum. Bu sürecin her ikimiz için de önemli olduğu ve çok güçlü, istikrarlı ve ekonomik olarak başarılı bir Türkiye’nin bizim çıkarımıza olduğu hem Mogherini, hem de (AB Komisyonu Başkanı) Jean-Claude Juncker tarafından açık bir şekilde ifade edildi. Bana göre Türkiye’nin bu noktaya ulaşmasında AB’ye giriş sürecinin çok yardımı dokundu ve bu süreç çok da başarılı oldu. Bölgeye baktığınızda, çok başarılı geçen AB’ye giriş süreci hazırlıklarının da bir parçası olarak, yaptığı reformlar ve aldığı ekonomik önlemlerle Türkiye her zaman başarılı bir ülke olarak öne çıktı.
"Türkiye'nin Avrupa'ya yakınlaşmasını isteriz"
- AB’nin, Türkiye’nin son dönemde yüzünü Batı’dan Doğu’ya çevirdiğine dair kaygıları var mı?
Hem Türkiye hem de AB’nin küreselleşmenin etkileriyle baş edebilmek için işbirliklerini güçlendirmeye ihtiyacı var. Hem Türkiye’nin hem de AB’nin bunu yapması çok doğal. Eğer kast ettiğiniz Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşmasıysa, açıkçası Türkiye’nin Avrupa’ya daha da yakınlaşmasını isteriz, bunun Türkiye’nin de çıkarına olduğunu düşünüyorum.
- Son aylarda Hollanda ve Almanya’yla siyasi krizler yaşandı. Türkiye’nin güçlü Avrupa ülkeleriyle yaşadığı bu krizler AB üyelik sürecini nasıl etkiler?
Bu iki ülkeyle Türkiye arasında çok sayıda karşılıklı söz söylendi ve çok sert bir dil kullanıldı. Bence bu tonun normale dönmesi AB-Türkiye ikili ilişkileri açısından da çok önemli. Ki bunun yakında gerçekleşeceğinden eminim.
- Türk Hükümeti idam cezasını geri getirmeye karar verirse, bunun Türkiye’nin AB’ye üyelik talebi üzerinde nasıl bir etkisi olur?
AB’ye üyelik süreci, belli kriterlere ve aynı değerlerin paylaşılması temeline dayanır. Özellikle AB ülkeleri arasında bir bağ vardır ki, o da Avrupa Konseyi’nin sözleşmelerine ve protokollarına saygı duymaktır ve idam cezasının kaldırılması da bunlardan biridir. Dolayısıyla AB’ye üyelik demek, birliğin arkasında durduğu değerleri de paylaşmak demek ve idam cezası bu değerlerden birisi değil.
"3 milyar Euro'yu bu yılın sonuna kadar vermiş olacağız"
- Peki AB-Türkiye arasında göçmenlerle ilgili imzalanan ‘Geri Kabul Anlaşması’nın uzun ömürlü olacağını düşünüyor musunuz?
Bu anlaşma hem Türkiye’nin hem de AB’nin çıkarına. AB, anlaşmada kendi üzerine düşen sözleri yerine getirecek. Bu senenin sonuna kadar, daha önce sözünü verdiğimiz 3 milyar euro’yu vermiş olacağız. Şu ana dek, Türkiye’deki mülteciler için zaten 2,2 milyar euro tahsis etmiş durumdayız.
Diğer sözlerimize gelince, Avrupa Komisyonu 21 Aralık 2016’da Gümrük Birliği’ni güncellemek için AB Konseyi’nden yetki talep etti. Bu yetki verilir verilmez müzakereler başlayabilir. Vize serbestisiyse belli kriterlerin yerine getirilmesine bağlı. Bu kriterlerle ilgili (Türkiye tarafından) çok yakında bir ilerleme yolu önerileceğini anlıyoruz.
"Birlikte bir ilerleme yolu bulmak kaderimizde yazılı"
- Yani AB ve Türkiye birlikte bir ilerleme yolu bulabilir mi?
Birlikte bir ilerleme yolu bulmak her ikimizin de ortak kaderi. Haritaya bir bakın. Komşuyuz, çok yakınız ve Türkiye zor bir coğrafi bölgede bulunuyor. Bizim de problemlerimiz var, dolayısıyla birlikte çalışmak ve birlikte bir ilerleme yolu bulmak Türkiye ve AB’nin kaderinde yazılı. Bunun için çok fazla emek harcandı. Türkiye geçmiş yıllarda gerekli standarlara ulaşabilmek amacıyla, yasalarını AB’yle uyumlu hale getirebilmek için çok sayıda değişiklik yaptı, AB’den de yardım aldı. Bunun Türkiye ekonomisine de yardımı dokundu. Bunun devam etmesi lazım.
"Bölge ülkeleri Türkiye'yi kıskanıyor"
- AB yolunda ilerlemenin Türkiye’nin çıkarına mı olduğunu düşünüyorsunuz?
Evet. AB yolunda kalmak bugüne dek Türkiye’ye çok güçlü bir avantaj sağladı. Örneğin ekonomideki gelişmeye bakın. Türkiye tabi ki kendisi de bir çok şeyi başardı ve şurası açık ki Türkler iş hayatında ve ticarette çok yetenekliler. Ancak ilaveten AB’ye uyum süreci de buna katkıda bulundu. Aslına bakarsanız bölgedeki ülkeler Türkiye’deki bu gelişimi ve Türkiye’nin ekonomik başarısını kıskanıyor.
- Bölge ülkeleri, AB’ye katılım sürecinde olduğundan dolayı mı Türkiye’yi kıskanıyor?
Evet, ben geçmişte bölgedeki başka ülkelerde de çalıştım ve bunu çok sık duyardım. Sıkı çalışma ve başarılı ekonomik reformlar etkileyici sonuçlar alınmasına yardımcı oldu.
"Temel hak ve özgürlüklere saygı olmazsa olmaz"
- Türkiye’de cezaevinde 140’tan fazla gazeteci var. Son dönemde ifade ve basın özgürlüğü, insan hakları ve yargı bağımsızlığına ilişkin AB’den Türkiye’ye sert eleştiriler oldu. AB bu konularda şu andaki durumu nasıl görüyor?
Bütün bu konular çok önemli çünkü AB’ye geçiş sürecinin temel prensiplerini oluşturuyorlar. İnsan haklarına, temel haklara ve medya özgürlüğü dahil olmak üzere diğer temel özgürlüklere saygı, olmazsa olmazdır. İfade ve basın özgürlüğü, AB-Türkiye ikili ilişkileri kapsamında Türkiye’nin AB’ye geçis süreci çerçevesinde paylaşılan ortak değerlerin bir parçasıdır.