8 Haziran’da İmralı’ya giden BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’dan oluşan heyetle görüşen Abdullan Öcalan’ın Gezi olayları için “paralel devlet ayaklanması” dediği, ancak heyetin Öcalan’ın bu sözlerini “Gezi direnişini anlamlı buluyor ve selamlıyorum” olarak değiştirdiği öne sürüldü.
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde iki kişinin güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu hayatını kaybetmesiyle başlayan ve Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 4 askerin örgüt üyeleri tarafından kaçırılmasıyla yükselen gerilimi değerlendirerek, “Silvan baskını ya da Bingöl katliamına benzer bir tehlikenin eşiğinden dönüldü” dedi.
Selvi, gerilimin Öcalan’dan gelen “provokasyon” uyarısına rağmen yükseldiğine dikkat çekerek, “Öcalan'a doğru durum raporlarının iletilmesi ve İmralı'nın mesajlarının kamuoyuna ve Kandil'e doğru ve sağlıklı bir şekilde iletilmesi açısından heyetin kimlerden teşekkül ettiği önemli” görüşünü dile getirdi.
Abdülkadir Selvi'nin Yenişafak gazetesinde yer alan "Provakasyon nasıl aşıldı" (10.12.2013) başlıklı yazısının tamamı şöyle:
Provokasyon nasıl aşıldı
Çözüm sürecine yönelik büyük provokasyonlardan biriydi.
Ancak süreç bu provokasyonu da aşmayı başardı.
Askerlerimizin PKK tarafından kaçırılıp, geri bırakılmasından söz ediyorum.
Kritik bir 24 saat yaşandı.
Bu arada süreç geldi-gitti demeyeceğim ama bıçak sırtı bir durumdu.
Oslo sürecinin köküne kibrit suyu döken Silvan baskını ya da Bingöl katliamına benzer bir tehlikenin eşiğinden dönüldü.
Çözümü isteyen tüm kesimler seferber oldu ve bir provokasyon amacına ulaşmadan sona erdi.
Yüksekova bize bir şey öğretti. O da sürecin hala çok kritik olduğunu.
Bu arada Yüksekova'da gerilimin tırmandığı saatlerde Öcalan'ın verdiği mesajların önemini de gözardı edemeyiz.
Paris suikastinde olduğu gibi Öcalan bir kez daha sürece yönelik provokasyonu çok net bir şekilde tespit etti ve tavrını çözümden yana koydu.
2 kişinin hayatını kaybettiği olaylardan sonra Yüksekova'daki kanaat önderleriyle konuştuk. Kaygılıydılar.
Akşam saatlerine doğru kaygıları daha da artmış, ciddi bir endişeye dönüşmüştü.
Çünkü Kandil'den, 'İki üç gün içinde Yüksekova'nın hesabı sorulsun' talimatı ilgili birimlere ulaşmıştı.
Öcalan'ın mesajı tam o sırada geldi.
PKK lideri, 'Katliam tamamen provokatörlük kokuyor, dolayısıyla içinde paralel devletin parmağı var. Bu tür süreçlerde böyle oyunlar, kat- liamlar yaşanabilir' dedi.
Öcalan'ın bu mesajına rağmen yol kesildi askerler kaçırıldı, Türkiye'nin yüreği ağzına geldi. Yetmedi Yüksekova bahane edilerek başta Diyarbakır olmak üzere bölge gerildi.
Eğer Öcalan'ın duruşu ve çözüme inananların seferberliği olmasaydı bugün başka şeyleri konuşuyor olurduk.
Çözüm karşıtı bir cephe vardı, buna bir de Anti-Erdoğan cephesi eklendi.
Bunun içinde İran ve İsrail gibi bölgesel aktörler ile çözüm süreci başarılı olursa bundan Erdoğan karlı çıkar diye düşünen bir kesim var. Bunlar PKK'nın içindeki silahlı mücadele yanlıları ile ittifak etmiş durumdalar.
Yüksekova'nın İran sınırına yakın olması da bu kuşkuyu besliyor.
Kürt sorununda değerli bir beyin olan Hüseyin Yayman, 'Çözüm sürecine karşı olanlar her türlü bahaneyi kullanıp, süreci bitirmek istiyorlar' diye formüle ediyor bu cepheyi.
Bu arada çok önemli gördüğüm bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
O da İmralı'ya giden heyet.
Öcalan'a doğru durum raporlarının iletilmesi ve İmralı'nın mesajlarının kamuoyuna ve Kandil'e doğru ve sağlıklı bir şekilde iletilmesi açısından heyetin kimlerden teşekkül ettiği önemli.
Hatırlarsanız çözüm sürecinin başında yapılan ilk jest, PKK'nın elindeki asker ve sivillerin bırakılmasıydı.
Bu jesti Öcalan'a teklif eden heyetti.
Ve sürece çok olumlu bir katkı yaptı.
Başka bir heyet ise, Öcalan'ın, Gezi için, 'Paralel devlet ayaklanması' dediği kamuoyundan gizlendiği gibi, üstüne üstlük Öcalan'dan Gezi'ye selam çakıldı.
Bu parantezi burada kapatıyorum.
Hatırlarsanız bir süre önce Cemil Bayık'ın Kandil'de hükümranlık alanını genişlettiğine dikkat çekmiştim.
Ağzını her açtığında tehdit eden ve çözüm sürecinin aleyhinde konuşan bir isim Cemil Bayık.
Bunu Kandil'deki durumu yansıtmak için paylaşmıştım.
Murat Karayılan'ın ise çözüm sürecinin Kandil'deki önemli bir ayağını oluşturduğunu söylemeliyim.
Silahlı yapılanmanın başında olması ve Öcalan'ın desteği onu daha da güçlü kılıyor.
Bu da çözüm sürecinin ne denli güçlükler içerisine olduğunu göstermeye yetiyor.
Yüksekova'da PKK'lıların mezarlarının tahrip edilmesi söz konusu değildi. Sadece mezarlığın girişine yığılan briketlere hasar verilmişti. O da PKK'nın 2 bekçisinin 24 saat görev yaptığı bir yerde.
Peki, örgüt Yüksekova'dan başlayarak çözüm sürecini alt üst edebilecek bir adımı neden attı?
Başbakan Erdoğan'ın, Barzani'li, Şivan Perver'li, 'Kürdistan'lı Diyarbakır açılımı çözüm sürecine öyle bir format attı ki; sadece PKK ya da Türkiye'deki Kürtleri değil bölgedeki bütün Kürtleri sürecin doğal bir parçasına dönüştürdü.
PKK ise Kürtlerin yüzyıllık rüyalarını gerçekleştiren 'Diyarbakır açılımı'nın üzerine bir siyaset geliştiremedi.
O yüzden de yine bildik yönteme başvurdu.
Yüksekova bir bahaneydi. Bölgeyi tekrar şiddet ve gerilim sarmalına sokmanın denemesini yaptı.
Ama bu kez çözümü isteyenler daha güçlü bir şekilde sahip çıktılar sürece.
Çözüm süreci bu provokasyonun da içinden güçlenerek çıktı.
Bu arada benim kafam Öcalan'ın, 'paralel devlet' değerlendirmesine takıldı.
Sahi paralel devlet kim ola ki?