Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 2013 sonunda varılan uzlaşı çerçevesinde Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanabilmesi için terörle mücadeleye ilişkin mevcut yasal çerçevenin gözden geçirilmesi gerekiyor. AB, geçmiş yıllarda Terörle Mücadele Yasası’nda yapılan değişikliklerle belli bir uyum sağlandığı, ancak 2015’te kabul edilen İç Güvenlik Paketi’nin geri adım niteliğinde olduğu görüşünde.
Hürriyet'ten Güven Özalp'in haberine göre, AB’nin çerçeve kararına göre bir eylemin terörizm kapsamına alınması için şu nitelikte olması gerekiyor:
Bir ülkeye ya da uluslararası örgüte ciddi zarar vermek, spesifik olarak bir halkı ciddi şekilde sindirmek amacıyla yapılmış olması.
Bir hükümetin, uluslararası örgütün faaliyet göstermesini ya da bir adım atmaktan kaçınmasını aşırı şekilde zorlama amaçlı olması.
Bir ülkenin ya da uluslararası organizasyonun temel politik, anayasal, ekonomik ya da sosyal düzenini ciddi şekilde istikrarsızlaştırmak ya da yıkmak amacıyla yapılması.
Tercih spesifik tanım
Bu amaçtaki eylemlerin insan hayatına ve fiziksel bütünlüğüne saldırı, kaçırma ve rehin alma, hükümet binaları, ulaşım sistemi, altyapı binaları, kamu alanı ya da özel mülke insan hayatını tehlikeye atıp ekonomik zarara nedene olacak yıkım yaratan saldırı, toplu ulaşım araçlarının ele geçirilmesi yoluyla yapılmasının da aralarında bulunduğu yöntemlerle gerçekleştirilmesi terör suçu sayılıyor.
Türkiye’nin terör tanımı ise “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilenCumhuriyet’in niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir” şeklinde.
AB daha spesifik bir terör tanımı yapılmasından yana. Türk mevzuatının odağını daha geniş buluyor. Bununla birlikte Türkiye’den AB’nin çerçeve nitelikteki kararında yer alan tanımı kelimesi kelimesine kendi mevzuatına yansıtması yönünde bir talep yok.
AB’nin tespit ve taleplerini şu şekilde sıralamak mümkün:
Yasal çerçeve terörizm teriminin aşırı geniş kullanılmasına olanak sağlayacak şekilde tasarlanmış. Kesin tanımlamalar yapılmaması halinde insan hakları ve temel özgürlüklerde ciddi kısıtlamalara neden olabilir.
Avrupa hukuku ile uluslararası hukukta yer alan orantılılık ilkesi Türk yasal mevzuatında da olmalı.
Mevzuatın yanı sıra mahkemelerin terörle mücadele düzenlemelerini yorumlama şekline de dikkat edilmeli. İfade, medya ve toplanma özgürlükleri sıkça kısıtlandı.
İç Güvenlik Paketi, kolluk güçlerinin halka karşı daha fazla güç kullanma olasılığını artırdı.
AB son yıllarda terörle mücadeleye ilişkin yasal çerçevede olumlu adımlar atıldığını görmezden gelmiyor. Buna karşın AB, Türkiye’nin bu alanda 2013’ten bu yana reform yapmamasından yakınıyor. Mart 2015’te kabul edilen İç Güvenlik Paketi ise ilerleme olarak değil gerileme olarak niteleniyor. Gelinen aşamada yaşanan sorunun büyük bölümü AB’nin insan hakları ve temel özgürlükleri, Türkiye’nin ise konjonktürün de etkisiyle güvenlik boyutunu öne çıkararak hareket etmesi nedeniyle yaşanıyor. Türkiye ise terörün yoğun şekilde kendini hissettirdiği, kayıpların verildiği bir ortamda talep edilen yönde bir değişikliğin mümkün olmadığını savunuyor.