Gündem

7 gazeteden 13 köşe yazarı gündem için ne dedi?

Mehmet Y. Yılmaz: Bir yandan kendine ait medyada itibarsızlaştırma, hedef gösterme operasyonu sürerken, diğer yandan da varlığını göstermek için meydanlara çıkanlara karşı yürütülen ağır bir şiddet operasyonu var

13 Temmuz 2013 09:29

 Radikal’den Murat Yetkin; Taraf’tan Erol Koç, Korhan Gümüş; Hürriyet’ten Taha Akyol, Mehmet Y. Yılmaz; Milliyet’ten Fuat Keyman, Hasan Pulur; Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül, Yasin Aktay; Zaman’dan Bülent Korucu, Nuriye Akman; Vatan’dan Ruşen Çakır, Okay Gönensin gündeme dair yazdı, önemli tespitlerde bulundu.

İşte o yazılardan hazırladığımız bir derleme:

Murat Yetkin – Radikal
Biz iyiyiz de komşular kötü

Davutoğlu’nun perşembe bölgedeki Türk büyükelçileri ve Dışişleri merkez kadrolarının yanı sıra MİT ve mevcut dış politikanın ideolojik dinamosu konumundaki Başbakanlık ekibini acil gündemle toplaması dış politikada hayırlı bir gözden geçirmeyle sonuçlanacak mıdır? Yoksa bir şövalye ya da alperen tutumuyla ideolojik doğrular adına durumu düzeltme ihtimali zayıf yeni girişimler mi söz konusu olacaktır?

Muhalefet ‘komşularla sıfır politikasının’ ne olduğunu sordukça hükümet ‘ilkeli ve vicdani siyaset’ söyleminin çekiciliği altında adeta “Biz iyiyiz de komşularımız kötü” söylemi geliştirmektedir.

Dış politikanın uluslararası siyasetin gerçeklerine teslim olarak değil, ama onları tanıyarak gözden geçirilmesi, ideolojik doğruların öne çıkması tehlikesine karşı, siyasi çıkarlara vurgu yapılması gerekmektedir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Erol Koç – Taraf
Sandık ve demokrasi


Demokratik kültür, her şeyden önce farklı grupların farklı çıkarları ve dolayısıyla görüşleri olacağı kabulünden hareket ederek, her şeyden önce “anlamak, müzakere etmek ve uzlaşmak” demektir. Eğer karşınızdakini kabul etmiyorsanız, onu anlamıyorsanız, müzakere edemiyorsanız ve uzlaşamıyorsanız, ya muhakeme gücünüz yoktur ya da düpedüz karşınızdakini yok etmek isteyen bir ruh hâli içindesiniz demektir. Bu ruh hâli içindeyseniz veya bu şekilde bir muhakeme kapasiteniz yok ise, siz zaten yaşadığımız dönemin değil, gücün hâkim olduğu, güçlünün diğerini asıp kestiği, hiç kimseye hesap vermediği bir döneme aitsinizdir; ya da böyle bir dönemi özlüyor ve böyle bir dönemi getirmek istiyorsanız demektir.

Eğer muhakeme kapasitesinden yoksun, yani anlamayı, müzakere etmeyi ve uzlaşmayı beceremiyorsanız, yapacağınız en basit şey, elinize pala alıp kalabalığa dalmak ve önüne gelene sallamak; ya da karşınızdakine gözdağı verip, “bak biz en az yüzde elliyiz, bir sokağa çıkarsak canınıza okuruz...” demektir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Korhan Gümüş – Taraf
Darbe mağdurları olmak istemiyoruz


Türkiye’de iktidar Mısır üzerinden kamuoyuna şöyle bir mesaj veriyor: “Seçilmiş bir iktidar ne yaparsa yapar, kimse karışamaz. Demokrasinin yeri sandıktır, onun dışında iktidarların hesap vereceği bir yer yoktur.” Bir de sıklıkla şu söyleniyor: “İtirazı olanların seçimleri beklemekten başka yapacağı şey yoktur.” İktidarın protesto edilmesi darbecilikle özdeşleştiriliyor. Oysa Türkiye’de ne darbe yapacak bir ordu var, ne de protestocuların darbe yapmak gibi bir niyeti var. (Ayrıca Gezi’de şiddet gören insanların en az iktidar yandaşları kadar darbelere karşı olduklarını söylemeye bile gerek yok.)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız
 

Taha Akyol – Hürriyet
Nereye?


1970’ler darbeyle sonuçlandı. Türkiye’nin bugün ulaştığı ekonomik, sosyal ve sivil düzeyde asla darbe olmaz. Öyleyse neden endişeliyim?
Toplumun “yönetilebilir”, demokratik kurumların da “yönetebilir” olmaktan çıkması ihtimalinden endişeliyim. Bunlar benim uydurmam değil, Giovanni Sartori gibi büyük siyaset bilimcilerin geliştirdiği kavramlardır.
Allah korusun öyle bir durumda ekonomi ne olur?! PKK ne yapar?!
Yeni anayasa, sistem tartışması falan... Bunlardan önce birinci ihtiyacımız dilimizi yumuşatmaktır, toplumsal tansiyonu düşürmektir. Taraftarlarımızı motive edeceğim diye karşıtlarımızı öfkelendirmekten sakınmaktır. İlk adımı da Başbakan atmalıdır. Çünkü toplumsal “yönetilebilirlik” en çok başbakanlara lazımdır. Başbakanların elinde kamu erki vardır, toplumu kutuplaşmaya veya itidale yöneltmede herkesten fazla onlar etkilidir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız
 

Mehmet Y. Yılmaz – Hürriyet
Yeni kirli savaşın faili meçhulleri


Bir yandan kendine ait medyada itibarsızlaştırma, hedef gösterme operasyonu sürerken, diğer yandan da varlığını göstermek için meydanlara çıkanlara karşı yürütülen ağır bir şiddet operasyonu var.

İnsanlar uyduruk delillerle “gizli örgüt kurmakla” suçlanıyorlar.

Bütün bunların bir tek amacı var: Meydanlara çıkıp hak arayanlara gözdağı vermek, iktidarı sorgulamanın önüne geçmek. Ve bunun için de her yolu mubah görüyorlar.

Böyle bir kirli savaşın ayrılmaz parçası faili meçhul cinayetlerle topluma korku salmaktır, memleketimizin güneydoğusunda bunu yıllarca yaşadık.

Protesto gösterileri sırasında meydana gelen can kayıplarının faillerini gizlemek için adeta özel bir çaba var.

Nasıl oluyorsa Ali İsmail Korkmaz sopalarla dövülürken “Sokağa bakan kameranın harddiski bozuk” olabiliyor.

“Bozuktu” denilen kameraların görüntüleri daha sonra ortaya çıkınca anlaşılıyor ki Korkmaz’ı döverek ölümüne yol açanların ellerinde “cop” var!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Fuat Keyman – Milliyet
‘Türkiye modeli’ bitti mi?


Türkiye-AB ilişkilerinin durma noktasında olması ve Türkiye demokrasisinin, özellikle haklar ve özgürlükler alanlarında, giderek “sınırlı ve otoriter eğilimler” gösteren niteliği, Türkiye’nin yüzleştiği “dış politika çıkmazı”nı derinleştiriyordu.Tüm bu olumsuz gelişmeler, bugün Mısır darbesiyle birlikte, yeni bir boyut kazandı: “Türkiye modeli bitiyor mu?” sorusu sorulmaya başlandı.Suriye, İran, Irak, İsrail’den sonra, Mısır’la da ilişkilerin bozulma olasılığı, “Türkiye dış politikasının çıkmazı” tartışmasını, “Türkiye modeli bitti mi?” tartışmasına dönüştürecek gözüküyor.Mısır darbesi, Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerine çok ciddi zarar verebilir ve “Türkiye modeli”ni bölgede bitirebilir.Türkiye, Mısır darbesine karşı net tavır almalıdır.Fakat, Türkiye, Mısır’daki gelişmelere karşı doğru stratejiler geliştiremezse ve aktif dış politikasını değişen bölge ve dünya koşullarına bağlı yeniden yapılandıramazsa, Türkiye modeli bitebilir. Bu, üzerinde dikkatle durmamız gereken bir risk ve olasılıktır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Hasan Pulur – Milliyet
Yine tasa anayasa…


Anayasa Mahkemesi, 10 yıldan fazla tutukluluğu öngören maddeyi iptal etti.
Bir de süre koydu, bir yıldan sonra uygulanır.
Adam tutuklu, tahliye olması gerekmiyor mu?
Hayır, bir yıl sonra...
Hem maddeyi Anayasa’ya aykırı diye iptal edeceksiniz, ama bir yıl içeride bekleteceksiniz.
Bu nasıl bir mantık.
Kanun iptal edilmiş, Anayasa’ya aykırı bulunmuş, lakin sen hele bir yıl daha yat da!
Anayasa Mahkemesi Başkanı da işin farkında olmadı ki takdiri hakimlere bırakıyor.
Velhasıl böyle işte!
“Yine tasa/Anayasa!”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız
 

İbrahim Karagül – Yeni Şafak
Ve o diriliş gerçekleşecek

Bu coğrafyayı liflerine ayırmak istiyorlar. Her ülke için iç çatışma alanları oluşturmak istiyorlar. 'İç savaş, iç çatışma' kavramlarını olağan hale getirmek istiyorlar.

Bazıları için etnik çatışma, bazıları için din ya da mezhep eksenli ayrışma, bazıları için kaynak/sınır savaşı ama her ülke için zaaflarına göre ayrışma ve çatışma tezgahlıyorlar.

Yıllarca 'İslam'ın kanlı sınırları', 'Müslümanların olduğu her yerde savaş var' algısı ile kendi çatışma alanlarını bize kanıksattıranlar, saldırganlıklarına, yağma/talanlarına gerekçe üretenler, şimdi çok daha büyük, çok daha çirkin bir senaryo yazıyor:

Yazının tamamını okumak için tıklayınız
 

Yasin Aktay – Yeni Şafak
Mısır'da İhvan kazandı

Mısır'da her şey 'halkın direnilemeyen taleplerini karşılamak üzere duruma el koymak zorunda kalan silahlı kuvvetler' hikâyesine uygun olarak yazılmıştı. Ama kahrolası pis aksilikler, hesaba katılamayan 'öteki halkın akıl almaz inatçı direnişi', bütün hikâyeyi tersinden yazacak gibi görünüyor.

Oysa mizansen mükemmel görünüyordu. Arap Baharı sürecinin özgürlük sembolü Tahrir meydanında toplanan kalabalıklar giderek diktatörleşmiş, tek adamlığa doğru gitmekte olan bir despota karşı özgürlük talebiyle ayaklanıyordu. Havai fişek ve ışık gösterileriyle göğe yazılan sloganlar, protestocu kalabalıkların yaşamakta olduğumuz çağı çoktan atlamış olduğunu gösteriyordu bir yandan. Bir başka yandan çok ileri bir çağda yaşamakta olan bu halkın böyle bir diktatör tarafından yönetilmeyi hak etmiyor olduğunu anlatıyordu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Bülent Korucu – Zaman
Çok bayat numaralar bunlar


Kraldan fazla kralcılık yapıp iktidarın gözüne girme yarışında denge hepten kaçtı. Açık artırma şeklinde giden tetikçiliğin nerede duracağını kestirmek zor. Her güne kırılması imkânsız bir rekorla uyanıyoruz. Heyhat, arkadan gelen öndekini geçiyor. Dün refik bildiğimiz bir gazetede yazan ise yarışa sonradan katılanlardan. Gazetecilik argosunda ‘salağa yatmak’ diye tabir ettiğimiz metotla Hocaefendi üzerinden atış yapıyor. Güya Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tenzih ediyormuş gibi yaparak fitnecilerin tezlerini tekrar ediyor. Aralarında paslaştıkları internet sitesi fotoğraflarla süsleyerek yazıyı manşetine çekmiş. Hangi ‘mahalle’de hazırlandığı belli o site birkaç gündür aynı şeyleri yazıp duruyor. Bu arkadaşa biraz sos ekleyip adını yazmak kalmış. Bu arkadaşlar benim de aralarında bulunduğum Zaman yazarlarını, Gezi eylemleriyle ilgili yazıları sebebiyle ‘darbeci’ ilan etti.

 Darbecilikten tövbe istiğfarla kurtulmaya çalışıp, pişmanlık yasasından yararlanmak istiyorum! Ama önce merak ettiğim bir şey var: Benim yazımı okumuşlar mı? Okumadan yazdılarsa gazetecilik açısından skandal. Ama okudularsa ‘Allah zihin açıklığı versin’ diye dua etmek gerekecek.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Nuriye Akman – Zaman
Mısır’ın aynasında

Ordunun müdahalesini sevinçle karşılayan Mısırlılara bakarken ne hissettiniz? Benim içimden ağlamak geldi.

Çünkü onların yüzünde otuz üç yıl önceki halimi gördüm. 12 Eylül darbesi olduğunda generalleri kurtarıcı addeden idraksizliğimi hatırlayıp utandım. Artık kardeş kanı akmayacak zannedebilmeme, katillerimizi alkışlayabilmeme, tezgah içi tezgahlara ayılmayışıma geç kalmış bir şaşkınlık yaşadım. Darbeden asla hayr gelmeyeceğini bilemeyecek kadar gençtim. Oysa 1960 darbesinin anıları tazeydi. O zaman da üç yaşındaydım diye geçiştiremezdim, ölümcül bulmacanın parçalarını birleştirip, geleceğe projeksiyon yapabilmeli, darbenin iyisi olmaz, şimdi direnmezsek sonra öldürmeseler bile süründürürler diyebilmeliydim. Darbeciliğin bir virüs gibi sistemin tüm kılcal damarlarına yayıldığını, desteklemeyenler kadar destekleyen insanları da sadık köpekler haline getirdiğini öğrenebilmek yıllarımı aldı. O yüzden kızamadım “Mursi’ye defol, askere bravo” diyenlere. Sadece ağladım. Yürünecek yol ne uzun, çekilecek acı ne çoktu...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Ruşen Çakır - Vatan
'Erdoğan arabulucu olabilir'

 

Dün Kahire’de kritik bir Cuma yaşandı. İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) çağrısıyla Mısır’ın başkentine akın eden yüz binlerce kişi, günlerdir askeri darbe karşıtlarına ev sahipliği yapan Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda önce Cuma namazı kıldı, ardından iftar yaptı ve teravih namazını kıldı. Dün kritikti çünkü askeri rejimin Mursi yanlılarının Kahire’ye girmesine izin verip vermeyeceği belli değildi; Adeviyye’de toplananların, Pazartesi günü kanlı bir katliam yaşanan Cumhuriyet Muhafızları Kışlası’na ve/veya Tahrir Meydanı’na yürümeleri ihtimal dahilindeydi, böylesi bir durumda yine kan akması bile işten değildi. Fakat Ramazan ayının, insanların oruçlu olmasının da etkisiyle, esas olarak her iki taraf da soğukkanlılıkla davranınca herhangi bir ciddi çatışma ve olay yaşanmadı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Okay Gönensin – Vatan
Ayak sürüme bahaneleri


Herhangi bir sorun yaşamayacağını düşünen PKK’lıların daha önce kış aylarında yaptıkları gibi köylerine, evlerine dönmeleri, ortamı bilenler için beklenmedik bir durum değildir. Silahlarını bıraktıktan sonra siyasi faaliyet alanına giren işler yapmaları da tahmin edilebilecek bir durumdur.

PKK, otuz yıl içinde aşağıya doğru kuvvetli bir yapılanma oluşturdu. Bu kişiler köyde aval aval oturup “survivor” izlemeyeceklerdir, kendi aralarında ve Kürt siyasetinin tümü içinde belli ilişkileri olacaktır. Bunları abartmanın anlamı yoktur.

Esas olan silaha el sürmemeleri, silahlı faaliyet hazırlığı yapmamalarıdır.

Devlet raporları, birkaç PKK’lının hareketi üzerine kurulur ve yukarıya “alarm” havasında iletilirse bu durumu hareketsizliğe bahane olarak kullananlar çıkacaktır.

Nitekim hükümet katında böyle bir eğilim seziliyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız