12 Eylül ’den sonra başında Mehmet Ağar’ın olduğu polis timi tarafından işkencede öldürülerek binadan atıldığı, kimliği bilinmesine rağmen kimsesizler mezarlığına gömüldüğü öne sürülen öğretmen Süleyman Cihan hakkında verilen “zamanaşımı” kararına yönelik itiraz reddedildi. Cihan Ailesi’nin itirazını değerlendiren İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği, “Zamanaşımı kararında usule, yasaya ve oluşa aykırı bir yan bulunmadığını ve itirazın yersiz olduğunu” savundu. Ailesi, kanun yararına bozma işlemi yapılması için kararı hem Adalet Bakanlığı’na taşımaya, hem de Anayasa Mahkemesi’nde başvurmaya hazırlanıyor.
Cihan’ın ailesi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılanıp mahkûm edildiği 12 Eylül Davası’nda müdahil olarak kabul edilmiş, tazminat davası açma hakkı kazanmıştı.
İsmail Saymaz’ın Radikal'de yer alan haberine göre, Öğretmen Süleyman Cihan, 29 Temmuz 1981’de gözaltına alınmıştı. Başında Mehmet Ağar’ın bulunduğu 2. Şube’de sorgulanan Cihan iddiaya göre yoğun işkence görmüştü. Cihan’ı son görenler onun ‘koridorda banka bağlandığını, et yığını halinde olduğunu, iniltiler dışında ses gelmediğini’ söylemişti. Polise göre ise Cihan, 30 Temmuz 1981 gecesinde örgüt evi olduğu iddia edilen Kadıköy’deki İpek Apartmanı’na getirilmişti. Tutanağa göre, “Kelepçeli sanık, ani hareketle pencereden kendisini atmış” ve düştüğü yerde ölmüştü. Cihan’a ait olduğu bilindiği halde ceset, ‘kimliği belirsiz kişi’ olarak kayda geçirilmiş ve Kasımpaşa Kimsesizler Mezarlığı’na gömülmüştü.
Adli tıp: falaka, askı, elektrik...
Cihan’ın avukat kardeşi Ahmet Cihan,12 Eylül davası açıldıktan sonra suç duyurusunda bulununca dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ, 2. Şube Müdürü Mehmet Ağar, 1. Şube Müdürü Tayyar Sever, üç polis ile dönemin Sıkıyönetim Savcısı Erdoğan Savaşeri ve Adli Müşavir Durmuş Akşen’e soruşturma açıldı. Kadıköy Başsavcı Vekili Ahmet Tayfun Balyemez, 13 Kasım 2012’de, “Cihan’ın işkencede öldükten sonra apartmanın altıncı katında bulunan boş daireye getirilip camdan atılma ihtimali olduğuna” hükmederken; cinayetin işlendiği yer İstanbul olduğu için dosyayı İstanbul Başsavcılığı’na gönderdi. ‘Görevi kötüye kullanmak, canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme ve bu suça iştirak’ten açılan soruşturma dosyası iki buçuk yıl bekletildiği halde hiçbir şüphelinin ifadesi alınmadı. Bu süreçte, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından verilen raporda, Cihan’ın vücudundaki travmatik bulguların, “kaba dayak, falaka, çarmıh pozisyonunda askı ve elektrik işkencesi ile uygunluk gösterdiği, ölümünden sonra yüksekten atılmış olmasının reddedilemeyeceği” ifade edildi.
Savcı: İşkence ama zamanaşımı doldu
Bu arada Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Kadıköy Başsavcılığı’nın görevsizlik kararını 27 Temmuz 2014’te kaldırdı. Hakkında hiçbir işlem yapılmayan dosya iki buçuk yıl sonra İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Başsavcılığı’na döndü. Memur Suçları Savcısı Hayrettin Akkaya da geçen 18 Eylül’de kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Savcı Akkaya, “Emniyet’in iddiasına göre eli kelepçeli olan Cihan’ın altıncı kattan atlayarak intihar ettiği, ancak Adli Tıp raporları sonucu intihardan ziyade o dönemin emniyetçileri tarafından işkenceye tabi tutulup öldürüldüğü yolunda dosyanın ivme kazandığı”nı belirtti. Buna rağmen, dosyanın 1981’den bu yana “ilgili ilgisiz birçok savcılık arasından gidip geldiğini” kaydeden Savcı Akkaya, eski TCK’ya göre zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, şöyle dedi: “1981 tarihinden bu zamana kadar dosyanın ilgili ilgisiz birçok cumhuriyet başsavcılıkları arasında gidip geldiği, tarafımıza da dosyanın 2014 yılı sekizinci ayınca tevzi edildiği, olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’ya göre ceza dava zamanaşımlarının dolmuş olduğu, zamanaşımını kesen ya da durduran bir sebebin bulunmadığı ve kovuşturma olanağının bulunmadığı...”
Haberin tamamı için tıklayın.