Lübecker Nachrichten adlı gazetenin IŞİD’in hilafet devleti ilanına ilişkin yorumunda şu satırlar göze çarpıyor:
“On yıllar boyunca Filistin sorunu Ortadoğu’yu bir barut fıçısına dönüştürmüştü. Şimdi ise buna İslamcı terör sorunu patlayıcı madde olarak eklendi. Avrupa ile ABD ve ‘hilafet devletinin' doğrudan komşusu olan Türkiye bu gelişme karşısında hayrete düştü ve çaresiz kaldı. Her şeyden önce de bu devletlerin bölgede uygun müttefikleri yok. Suriye’de Beşar Esad adlı diktatörü, Irak'ta ise yeteneksiz ve inatçı Başbakan El Maliki'yi desteklemek durumundalar. İran ile zoraki yapılacak bir ittifak ise sonuçta şeytanla işbirliği anlamına gelebilir.”
Magdeburg kentinde yayımlanan Volksstimme adlı gazetenin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
“Sünni terör örgütü IŞİD, Irak ve Suriye'de ele geçirdiği topraklarda hilafet devleti ilan etti. Kürt peşmergelerin ham petrol kaynaklarının bulunduğu Kerkük’e girmeleri ise bağımsız bir Kürt devletinin ilk işaretlerini veriyor. İlan edilen hilafet devleti ve kurulması olası diğer devlet, temelde Saddam Hüseyin’in 1979’daki İran devriminden sonra bu ülkeye saldırmasıyla başlayan, bölgede petrolden sağlanan dolarlar ve savaşla sürdürülen ve dış güçlerin malzemesi haline gelen bir iktidar mücadelesinin sonucudur. Bu gelişmelerde Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra çizilen sınırların hâlâ büyük bir rol oynadığı pek söylenemez. Sonuçta Ortadoğu’nun haritası yeniden çizilecek gibi görünüyor. Ama böylesi bir durumda şimdilerde bir Kürt devletine destek veren İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da bir Filistin devletini engellemeye devam etmemesi gerekir.”
Almanya’nın mülteci politikalarına ilişkin yoğun tartışmalara Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck da dahil oldu. Köln’de yayımlanan Kölner Stadt-Anzeiger Gauck'un bu yöndeki çıkışına ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor:
“‘Hiçbir Avrupalı, Avrupa’ya sığınmak üzere yola çıkan mültecilerin bu uğurda gün be gün yaşamlarını yitirmelerini kanıksamamalıdır’ diyen Cumhurbaşkanı Gauck haklı. Bu çıkışıyla Gauck, eleştiriler karşısında hiçbir Avrupa ülkesinin Almanya kadar mülteci kabul etmediğini rakamlarla savunmaya çalışan fedaral hükümet ile de görüş ayrılığına düşmekten çekinmedi. Ne var ki Cumhurbaşkanı gerçekçi olmayan bir biçimde sınırların ardına kadar açılmasını da talep etmiyor. Almanya'nın sığınma ihtiyacı olan herkese bu imkanı sağlayamayacağını o da biliyor. Ama ne demişti Gauck? ‘Bazı şeyleri daha fazla ve daha iyi bir biçimde yerine getirebiliriz. Kendimizi illâ ki haklı çıkartma zorunluluğumuz yok.”
Alman Federal Meclisi'nde hararetli tartışmalara neden olan bir başka konu da, Alman Ordusu'nun silahlandırılmış insansız hava araçlarını kullanıp kullanmaması… Nürberger Zeitung'un bu konudaki yorumunu okuyoruz:
“Politikacıların Alman Ordusu'na ilişkin kaygılarını anlamak mümkün değil. Eğer 2001 yılı Aralık ayında Sosyal demokratlar-Yeşiller koalisyon hükümetinin yaptığı gibi Alman askerleri savaşa ya da operasyona gönderiliyorsa, o zaman -askerlerdeki yerleşik görüşe göre- ordunun bu askerlerin hayatını korumak üzere elinden gelen her şeyi yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Somut durum göz önüne alınacak olunursa, bu yükümlülük, en modern ve en etkili silahların bu hedef doğrultusunda devreye girmesi anlamına gelmektedir.”