17 Mayıs 2024

Şecaat arz ederken...

Durumun değişeceğine, işlerin bu iktidar tarafından düzeltilebileceğine dair benim olmadığı gibi, bu ülkedeki “mantıklı” hiçbir vatandaşın ümidi yok.

Türkçemizde “Şecaat arz ederken...” diye başlayan Osmanlı'dan kalan bir deyim vardır. Aslında bir tarif, kişilik tarifi...

Anonim olduğu sanılır. Değildir. 18 yüzyıl Osmanlı Sadrazamı Koca Mehmet Ragıp Paşa'nın bir gazelinde yer alan bir mısra-ı bercestedir. Bu, Divan edebiyatında ezberlenebilen, fonetik güzelliği olan, derin anlam ve sanatsal yönden estetik bir değer taşıyan dizeler için kullanılan bir terimdir. Tamamı şöyledir;

“Miyan-ı güft ü gûda bed-meniş iham eder kubhun,”

“Şecaat arzederken merd-i kıpti sirkatin söyler”

Türkçesi;

Niyeti iyi olmayan, anlatırken bilmeden kabahatlerini ortaya döker;

“Çingene başının kahramanlık diye yaptığı hırsızlıkları anlatması gibi

 Sayın Maliye Bakanı Şimşek’in “tasarruf tedbirlerini” dinlerken bu mısraların ilk kuplesini anımsadım.

 Ülkemiz, Endüstri devrimini kafalarında yapamamış insanların bolca bulunduğu bir ülke. Okuyucu “Hadi canım, ülkede otomobil, hatta uçak fabrikaları var; nereden çıkartıyorsun!” diyebilir.

Bazı parametrelerde dünyanın 20’nci (belki 21?) ekonomisi olduğumuz da rakamsal bir gerçek. Bazı konularda gerilerken, bazılarında ilerliyor olmamız da görülebilir. Ancak, bunları buzlu camın arkasından seyrediyoruz. Bilgiye uzağız.

Tarih, dinde reform ve beraberinde Rönesans, hemen ardından da “Endüstri Devrimi'ni” anlatır. Hristiyan Avrupa, 19 asırdan itibaren buhar ile başlayan makine üretimine geçerek dünyada üstünlük kurmuştur.

O toplumun çeşitli katmanları, bütün bunları yapmak için veya yaparken ya da yaptıktan hemen sonra “düşünce sistemlerini” de değiştirdiler.

İlk çağ insanının tabiat, varlık, yaratıcı, ruh gibi “anlaşılmazları” duyu organları ile çözmeye çalışması metafizik diye adlandırılır. Asırlar süren gelişmeler ile bunun olası olmadığı anlaşılınca, “akıl” ortaya çıkmış; buradan da epistemoloji (bilgi kuramı) ve sonunda mantığa varılmıştır.

Batı dillerinde “mantık” (logic; antik Yunanca logos;) “söz” den yola çıkarak, “düşünce, akıl yasası” anlamı kazanırken, Türkçemize, MANTIK, Arapça “Nutk” (nutuk, konuşma) kökünden girmiş; öyle de kalmış!

AKP hükümetinin Bakanı da bu “milli gerçeğimizi” kullanarak bizi kandırmaya çalışıyor.

Allahtan Türk halkının tamamı mantık denince lagara lugara anlamıyor. Çoğunluk mantığın da bilginin de ne olduğunun farkında.

Son verilere göre Türkiye'de 125 bin kamu aracı bulunurken bu rakam Fransa'da 2 bin, Almanya’da 9 bin, İtalya’da ise 29 bin. Ancak bu hesapta askeri araçların olup olmadığını bilmiyorum.

Ben de medyadan öğreniyorum; ancak medyada kimin doğruyu yazdığı belli değil.

Ancak kıyaslamaya kalktığınız vakit bizim “resmi araç” kullananların, (avanta gidiş geliş dışında) ciddi bir “görgüsüzlük” içinde olduğu kesin.

Burada “görgüsüzlüğü” bir hakaret ya da aşağılama maksadı ile söylemiyorum; Tam lügat manasında, yani daha önce bazı “şeyleri” görmemiş olan insanlar birden bu imkanlara (yasal ya da değil!) kavuşunca yağları bir yerlerine sürüyorlar.

Bir ülkenin insanlarına Diyanet Başkanlığı yapan bir zat Ordu'nun Kabadüz İlçesi Yeşilyurt Köyü'nde doğmuş. İlkokulu Yeşilyurt Köyü İlkokulu'nda okumuş. 1980'de Sakarya İmam-Hatip Lisesi'nden, 1984'de ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun olmuş.

Bu yıllara ve yerlere bakınca Ali beyin en azından “hususi otomobil” konusunda pek de görgülü olduğu iddia edilemez. Onun nezdinde mesela 8 silindirli bir Audi’nin herhangi bir şey ifade ettiğini sanmıyorum. Pahalı, büyük ve siyah olması kafi.

Öte yandan dünyada yaşayan milyarlarca Hristiyan’ın Papası olan zat ise 1984 model bir Renault 4 kullanıyor.

Şimdi ben bu “kamuda tasarruftan” ne anladım size yazayım.

Üstelik AKP’li Sn. Mehmet Şimşek ağzından yazayım ki daha anlaşılır olsun.

“22 Yıllık İktidarımızda hayat pahalılığını bir sorun haline getirdik, enflasyonu tek (ya da düşük) hanelere indiremedik.  

Fiyat istikrarını sağlayamadık..

T.C. Merkez Bankası da enflasyonu düşürmek için para politikasında sıkılaştırma dahil, kendi alanıyla ilgili her türlü tedbiri aldı ama bir işe yaramadı.

Daha önce de tasarruf paketleri açıkladık, maliye politikasında yeni adımlar attık, ancak dezenflasyon sürecine katkıda bulunamadık.

Lüzumsuz araçlar satın aldık veya kiraladık, Üstelik bunları ithal ve pahalı olanlardan seçtik. 20 yıldır Bütçe açığını yüzde 2.4'ün altına çekemedik.

Avrupa ülkelerinde kamu borcunun GSYH'ye oranı yüzde 100-yüzde 130 civarında iken biz yüzde 170'lere çıkardık.

Ne kadar çabalasak da tasarruf edemiyoruz.

Bu açıkladığımız ilk paket değil, son paket de olmayacak. Önümüzdeki dönemde boyuna paket açıklayacağız.

Boyuna Kamu binası yaptık veya kiraladık. Lüzumsuz lojman ve sosyal tesisler yaptık. Kirası rayiç piyasa fiyatından daha yüksek lojman ve sosyal tesisler kiraladık. Şimdiye kadar Kamu tasarrufu diye sadece belirli kurumlara tasarruf tedbiri empoze ettik. Onlar da uygulamadı zaten.

Kamu çalışanlarımız verimli değiller. Buna merkezi idareler, mahalli idareler, kamu iktisadi teşebbüsleri, döner sermayeler ve fonlar da dahil. Bunlar için orta vadeli planlar yaptık. Olmadı, çalıştıramadık. Çünkü izleyemedik, denetleyemedik, raporlayamadık ve yaptırım uygulayamadık.

Boyuna lüzumsuz personel aldık. Emekli olan var mı yok mu bakmadık. Açıktan atama izinleri dağıttık. Lüzumsuz destek personeli de aldık. Esnek ve uzaktan çalışma işini beceremedik. Yönetim Kurullarına hesapsız yüksek ücretler verdik.

Kalıcı fiyat istikrarı için mali disiplinin önemli bir destek mekanizması olduğunun daha yeni farkına vardık. Yeşil ve dijital dönüşüme kaynak aktarmadık.

Uluslararası finans piyasalarından uzun vadeli makul maliyetlerle ve düşük risk primi üzerinden borçlanmasının önünü açmak için mali disiplinin ne kadar önemli olduğunu kavrayamadık.

Lüzumsuz yeni kurumlar kurduk.  

Bakanlıklar manasız Yurt dışı Teşkilatlar kurdu. Aynı savurganlık bölge ve il bazında taşra teşkilatlarında da mevcut. Eğitim yapacağız diye lüks otellerde paralar harcadık. Aklına eseni geçici görev ile yurt dışına yolladık. Cebine de hesapsız paralar koyduk,

Ciddi borçlar altına girerek gelecek nesilleri de yükümlülük altına soktuk. Kamuda harcama kontrolü ve tasarruf yapamadığımız için dezenflasyona destek veremedik.

Yatırımları öncelikli alanlara yönlendiremedik.

Kamu maliyesini birçok alanda disiplin altına alamadık, reform yapamadık.

Enerjiyi verimli hale getiremedik. Yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanamadık. Atıkların ekonomik değerini anlayamadık.

Batı e-yazışma sistemine geçeli 25 yıl oldu, biz hala geçemedik. Elektronik tebligat, arşivlerin elektronik ortama alınmasını beceremedik. Lüzumlu lüzumsuz dokuman bastık.

Bol bulamaç tanıtma ve temsil ödenekleri verdik. Lüzumlu lüzumsuz Kokteyl, yemek, vs düzenledik, plaket, hediye, eşantiyon dağıttık.

Aklına esen demirbaş aldı. Makine tesisatın ekonomik ömrü sürerken yenisini aldık. Devlet Malzeme Ofisi dışında alımlar yapıldı.

İsteyen istediği taşıt aracını aldı ne yaşına ne kilometresine ne yıllık kullanımın izledik.

22 yıldır, taşıtların ortak bir havuzda toplanarak kurumlar arası kullanımını akıl edemedik. Biz söylemesek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı hala hiçbir çalışma yapmayacak.”

Sayın Şimşek’in Konuşmasından ben bunları anladım. Bunları düzelteceğini söylüyor.. İlk hareket olarak da 500 araç satışa çıkacakmış. 125 bin araç arasından... Bu işten anlayanlar, tedbir ile elde edilebilecek maddi varlıkların Bütçenin (yüzde 0.6) BİNDE 6’sı seviyesinde olduğunu söylüyorlar. Problem bu kadar mı acaba?

Şimşek, programın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onay ve direktifleriyle ortaya konulduğunu sözlerine ekledi. 3 yıl evvel, 30 Haziran 2021 tarihli Resmî Gazete'de bundan daha “zecri” tedbirler içeren bir “Cumhurbaşkanlığı Tasarruf Tedbirleri Tebliği” yayınlanmıştı. Merak ediyorum; o tebliğden bir netice çıkmadığına göre bugünkü tebliğe gelindi. Bunun başarılı olup, bütçeye bu defa binde 6 katkıda bulunabileceği kesin mi? Bu defa neyi değişik yapacaklar?

Zaten Sn. Şimşek de söylüyor. 3 yıl tedbir açıklayacakmış. Niye 3 yıl? Seçimlerde oruç bozulacak da ondan…

Bir küçük ilave yapayım;

Yukarıda özetlediğim durumun değişeceğine, işlerin bu iktidar tarafından düzeltilebileceğine dair benim olmadığı gibi, bu ülkedeki “mantıklı” hiçbir vatandaşın ümidi yok.

AKP Genel Başkanı “31 Mart seçimlerinin neticelerini açık yüreklilik ile değerlendireceğiz. Kendi Bünyemizde gerekli değişiklikleri yapacağız!” dedi. 31 Mart seçimlerindeki mağlubiyetin sebebi belli, Sayın AKP Başkanı “Cumhurbaşkanlığı sistemine” geçmeden önce çeşitli defalar “Verin bu kardeşinize yetkiyi, görün bakalım ne olacak!” demedi mi?

“Her şeyin sorumlusu benim, ben!” diye defalarca söylemedi mi? Herhalde bu defa istifa edecek...  

Yazarın Diğer Yazıları

Köpek...

22 yıldır, diğer işleri gibi bu işi de yapamayan AKP yönetimi, bu iş nasıl yapılır diye kime sordu? veya sordu mu? Veya sordu da cevabı anladı mı? bilemiyorum...

Akılsız başın cezası

Rizeli kardeşler; yüzde 80 oy verdiğiniz AKP yönetimi tek adam rejimine geçtikten sonra çayı üretene değil, aracıya yani sermayeye destek verdi

Anahtar şiiri, yeni Özgür Özel

Ekrem İmamoğlu ile rekabet yapması ise çok ham hayal gibi görünüyor. Epeyce süre önce böyle bir olasılığın var olmadığını bizzat isim vererek yalanlamadı mı?