23 Haziran 2018

Türkiye ‘Kohabitasyon'a hazır mı?

Cumhurbaşkanı ve Parlamento çoğunluğu arasında ‘siyaset farkı’ olması, yani Cumhurbaşkanı’nın partisinin, Parlamentoda ‘muhalefet’ konumuna düşmesi hali olabilir mi?

Bu Pazar yapılacak olan seçimlerden sonra olabilecek bir ‘Kohabitasyon’ dönemi hiç konuşulmuyor. “Kohabitasyon” kavramı, latince ‘Cohabitare’ kökünden türeyerek, Fransızca ve İngilizce olarak ‘Cohabitation’ olarak yansımış ve dilimize geçmiştir. Esas olarak ‘Birlikte yaşama’, ‘Birlikte oturma’ anlamına gelen bu kavram, anayasa hukuku ve siyaset bilimi açısından ‘Devlet Başkanı ve onun rakibi Parlamento çoğunluğu arasında kurumsal anlamda birlikte yaşayabilmek’ olarak tanımlanabilir.

Fransa örneği

24 Haziran seçimleri sonrasında ülkemizde böyle bir ‘yönetim’ şekli yaşanabilir mi? Cumhurbaşkanı ve Parlamento çoğunluğu arasında ‘siyaset farkı’ olması, yani Cumhurbaşkanı’nın partisinin, Parlamentoda ‘muhalefet’ konumuna düşmesi hali olabilir mi? Yapılan kimi kamuoyu araştırmaları, böyle bir sonucun seçimler sonrası yaşanabileceğini gösteriyor.

Fransa’da ‘Yarı Başkanlık’ sistemi nedeniyle defalarca ‘Kohabitasyon’ yaşandı ve anayasal bağlamda yetkileri çizilen bir rejim içerisinde farklı siyasete mensup Cumhurbaşkanı ve Parlamento ülkeyi birlikte yönetme durumunda kaldı. Sosyalist kökenli François Mitterand, Merkez Sağ Temsilcisi Jacques Chirac’ın partisinin ağırlıkta olduğu Parlamento ile yaşadı. Yine Mitterrand, Merkez Sağcı Edouard Balladur’le ülkeyi yönetmek durumunda kaldı. Merkez Sağ’dan Chirac bu kez, Sosyalist Lionel Jospin ile ülke yönetimini devraldı. 

Bu sistem beraberinde birçok sorun yarattı ama (biraz da Fransa’da sahip olunan siyasal kültür ve demokrasi anlayışı nedeniyle) tarafların anayasal sınırlarını zorlamamaları ve ‘uzlaşma’ kültürüne yanaşmalarını zorunlu hale getirdi.  Gerçi Türkiye’de ‘Bakanlar Kurulu’nu Cumhurbaşkanı seçecek ve ülkeyi bu kabine ile yönetecek.

Fransa’da ise Parlamento, Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nu seçip ülkeyi halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ile birlikte yönetiyor. İşte bu nedenle ‘Uzlaşma’ ön plana çıkıyor. Çünkü tıkanma her an yaşanabiliyor.   

Fransa’daki sistemden yola çıkarak bir değerlendirme yaparsak, anayasal bağlamda yetkileri çizilen bir rejimin, farklı siyasete rağmen ülkeyi ‘uzlaşma’ ile yönetebileceği görülür. Ancak ülkede bu uzlaşmanın olmadığı dönemlere bakarsak, güçlü devlet başkanı anlayışının, iyi niyetli kişilerin elinde normalleşmeyi sağlayabilmesine karşı, ‘tek adam’ olmayı tercih eden devlet başkanlarıyla büyük krizler yaşanabileceği görüldü. 

Yunus dili, Mevlana gönlü ve Hacı Bektaş kucağı

Benzer bir durum Türkiye’de yaşanır mı? Soru bu!..

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz geçen ay yaptığı bir konuşmada demişti ki, “50 artı 1 alabilmek için 81 milyonu kucaklamak lazım. Dilin Yunus'un dili gibi olması lazım, gönlün Mevlana'nın gönlü olması lazım, kucağın aslan ile ceylanı aynı kucakta tutabilen Hacı Bektaş'ın kucağı olabilmesi lazım. Eğer bunu yapamazsan bu ülkede iktidar olamazsın"…

Ancak 50 artı 1’i almak yetmiyor, bunu iki turlu bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir şekilde alabilirsin, aynı zamanda, Yunus’un dilini, Mevlana’nın gönlünü ve kucağında hem aslan, hem de ceylan tutan Hacı Bektaş’ın herkese açık kucağına sahip olamazsan, ‘Kohabitasyon’ dönemleri yaşamak zorunda kalırsın… Parlamentoda ‘muhalif’ konumuna düşebilirsin. İşte o zaman bu dile, gönüle ve kucağa sahip olman gerekecek.

Sıkıntı yaşanır

25 Haziran sabahına uyandığımızda, Cumhurbaşkanı ve partisinin ‘Muhalefet’te olduğu bir parlamento ile karşılaşırsak ne gibi sorunlar yaşanır veya bu durum Türkiye’de artık bir ‘uzlaşma’ kültürü doğurabilir mi?

Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı sorusunun cevabı için, seçim sonuçlarını bekleyeceğiz. Erdoğan olursa, bugüne kadar sürdürdüğü siyasetin, ‘uzlaşma’dan ziyade ‘dayatmacı’ bir üslup içinde olduğu görüldü. Acaba olası bu yeni ‘Kohabitasyon’ dönemi, Cumhurbaşkanını farklı bir tavra yönlendirebilir veya ‘uzlaşma’ arayışına sokar mı? Ya da İnce veya bir başkası, olası bir ‘Kohabitasyon’ sürecinde neler yapar?  

Bilinmiyor ama, böyle bir Türkiye’de Parlamentonun Cumhurbaşkanı’nın işini oldukça zora sokabileceğini söylemek mümkün.

Önemli düzenlemelerde sıkıntılar yaşanabilir.

Örneğin;

-Cumhurbaşkanı’nın bütçesi parlamento tarafından reddedilebilir.

-OHAL ilanı durumunda buna meclis onay vermeyebilir.

-OHAL düzenlemeleri kapsamında TBMM’den geçirilmesi zorunlu olan yasaların tümü reddedilebilir.

-Anayasaya göre; Cumhurbaşkanı temel hak ve özgürlükler ile anayasada yasayla düzenlenmesi gerektiği belirtilen konularda kararname çıkartamıyor. Bunların yasa ile yapılması gerekiyor.

-Eğer çoğunluk sorunu yaşanırsa, muhalefet bir araya gelerek önemli konularda yasalar çıkartabilir.

Mevcut sistem, ancak birbiriyle ‘husumet’ içinde olmayan, ya da ‘Çoğunluğu Cumhurbaşkanıyla farklı siyasi görüşlere sahip’ bir Meclis olmaması halinde yürüyebilir. Ancak tam tersi, ‘Kohabitasyon’ dönemi demektir ki, bu da mutlaka yürümesi için ‘Uzlaşma’ gerektirir. Aksi takdirde sistem tıkanır.

Buna Türkiye hazır mı? Soru bu!...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altılı masa ve sarsıntılar

Altılı Masa'nın şunu unutmaması gerekiyor: Bu halk masadan kalkan, zayıf karnından vurulan, masaya tekme atan, iktidarın oyununa gelen, sarsıntılara karşı dayanamayıp sallanan ya da yıkılanı hiç ama hiç unutmayacak

Avrupa-Türkiye karşılaştırması ve terazinin kefesi

Bu ülkede yaşayan gençlerin yüzde 80’inin Avrupa’da yaşamak istemesinin nedeni, Türkiye’de yaşanan bolluğu bırakıp, orada kıtlık içerisinde bir dünya kurmak mı? Sorun bakalım bu insanlara, ‘Terazinin kefesi hangi yönde ağır basıyor?’…

İsrail ile normalleşme süreci

Orta Doğu'da şekillenmekte olan yeni dengeler Türkiye'nin normalleşme çabalarına çok uygun bir zemin sunuyor