29 Kasım 2018

Cemevi ve AİHM

AİHM kararları bağlayıcıdır, cemevlerinin ibadethane sayılıp sayılmayacağı tartışması artık yapılmamalı

AİHM kararları bağlayıcı kararlardır. Cemevlerinin ibadethane sayılıp sayılmayacağı tartışması artık yapılmamalıdır. Devlet tüm inançlar karşısında tarafsız olmalıdır.

Geçtiğimiz günlerde Yargıtay, cemevlerini ibadethane statüsünde olduğuna ve elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmesi gerektiğine karar verdi.

Buna rağmen Türkiye’de bitmek bilmez bir ‘Cemevi’ tartışması sürüyor. Din adamları ya da siyasetçiler, cemevlerinin ‘ibadethane’ olamayacağı yönündeki görüşlerini zaman zaman dile getiriyorlar. Hâlbuki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aldığı kararlarla bu tartışmayı çoktan sonlandırdı.

Her ne kadar AİHM’in kararlarını ‘bağlayıcı’ bulmayan siyasetçilerimiz olsa da pekala bu kararların Türk Hukuk sisteminin bir parçası olduğunu biliyorlar. Türkiye’de hâlâ ‘Cemevi’ konusunun ‘tartışılıyor’ olması, Türkiye’yi uluslararası alanda ‘hukuk uygulamayan ülke’ konumuna düşürüyor.

Tazminata mahkûm etmişti

Gelin bu konudaki AİHM kararlarına yakından bakalım.

Cem Vakfı idaresindeki Yenibosna Cemevi’nin başvurusu sonrası AİHM, Türkiye’yi haksız bulmuş ve toplam 54 bin 400 Euro tazminata mahkûm etmişti. AİHM, vakfın idaresindeki Yenibosna Cemevi’nin elektrik giderlerinin devlet tarafından karşılanması talebinin “Alevilik bir din değil, cemevleri de ibadethane değil” tespitiyle reddedilmesini, “ayrımcılık’ olarak nitelemişti.

AİHM Türkiye’yi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ayrımcılık yasağı”nı öngören 14. maddesinin ve bununla bağlantılı olarak da  “inanç özgürlüğünü” güvence altına alan 9. maddesinin ihlali nedeniyle mahkûm etmişti.

Aslında ve normalde, AİHM’nin Yenibosna Cemevi’ne ilişkin kararı sonrası cemevlerinin ibadethane sayılıp sayılmayacağı tartışması sona erdi. Çünkü Türk hukuk sisteminin de en son ‘karar mercii’ konumundaki AİHM, cemevlerinin ibadethane olduğunu reddetmenin bir ‘hak ihlali’  oluşturduğunu karara bağladı.

Cemevlerine ayrımcılık yapıldı

Türk Hükümeti, 2002’de yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararı uyarınca ibadethaneler elektrik parası ödemekten muaf tutuluyor. Elektrik paraları Diyanet’e bağlı bir fondan ödeniyor. Ancak bu kararda, ibadethane olarak cami, mescit, kilise ve sinagog sayılıyor. Cemevi bunların arasında yer almıyor. İşte AİHM bu durumu hukuken ‘ayrımcılık’ olarak nitelendiriyor.

AİHM bu kararda, önce Yenibosna Cemevi’nin ibadethane olup olmadığını inceledi. Ve şu tespitlerde bulundu:

*Cemevinde Alevi inancının temel bir unsuru olan Cem yapılıyor ve bu mekân cenaze törenleri için kullanılıyor.

*Buna karşılık hiçbir ücret alınmıyor. Yani Cemevleri, bir inanç üyelerinin ibadet amacıyla kullandığı bir mekân, dolayısıyla burası bir ibadethane.

AİHM bu bağlamda, cemevlerine aynı statüdeki başka ibadethanelerden farklı işlem yapıldığını saptadı ve bu farklılığın nesnel ve makul bir nedene dayanıp dayanmadığını araştırdı. Bu araştırma sonucu devletin diğer ibadethanelere karşı Cemevlerine ‘ayırımcı’ davrandığını tespit etti.  

İnancın meşruluğuna devlet karar veremez

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmeleri uyarınca, devletin bütün inançlara karşı tarafsız ve eşit mesafede olmak yükümlülüğü var. Sözleşme’nin 9’uncu maddesi, “din ve vicdan özgürlüğünü” içeriyor. Tarafsızlık ilkesi gereğince devletin bir inancın meşruiyetine karar vermek gibi bir yetkisi bulunmuyor.

Bu nedenle eğer devlet ibadethaneler için bazı ayrıcalıklar tanımışsa, (elektrik faturalarının diyanet tarafından ödenmesi gibi) bu ayrıcalıkların ‘bütün ibadethaneler’ için geçerli olduğunu bilmek ve uygulamak durumunda. Bütün ibadethaneleri ‘ayrım gözetmeksizin’, eşit bir biçimde bu olanaklardan yararlandırmak zorunda.

AİHM bu davada bir dinsel makamın görüşü esas alınarak başvurucunun talebinin reddedilmesinin devletin inançlar karşısında tarafsız olma yükümlülüğünü ihlal anlamına geldiğine hükmetti.

Devlet, inançlar karşısında ‘tarafsız’ olmalı

Bütün bu kararlara bakılacak olunursa, cemevlerinin ibadethane sayılıp sayılmayacağı tartışması artık yapılmamalıdır. Devlet tüm inançlar karşısında tarafsız olmalıdır.

AİHM cemevlerinin ibadethane olduğunu ve bunu reddetmenin bir insan hakkı ihlali oluşturduğunu karara bağladı. Bu kararın bir önemli tarafı ayrıca, yargı organlarının Diyanet’in görüşünü esas alarak karar vermelerinin kabul edilemeyeceği, bunun devletin inançlar karşısındaki tarafsızlığı ilkesi ile bağdaşmayacağı yönünde artık bir ‘AİHM içtihatı’ oluşması.

Devletler bu kararlara uymak zorundadırlar. Kararın uygulanmasının anlamı, ihlale yol açan nedenin ortadan kaldırılmasıdır. Eğer bu yapılmıyor ve AİHM kararlarına rağmen eski uygulamalar sürdürülüyorsa, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi devreye girer ve Türkiye üzerine yaptırımlar gündeme gelir.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altılı masa ve sarsıntılar

Altılı Masa'nın şunu unutmaması gerekiyor: Bu halk masadan kalkan, zayıf karnından vurulan, masaya tekme atan, iktidarın oyununa gelen, sarsıntılara karşı dayanamayıp sallanan ya da yıkılanı hiç ama hiç unutmayacak

Avrupa-Türkiye karşılaştırması ve terazinin kefesi

Bu ülkede yaşayan gençlerin yüzde 80’inin Avrupa’da yaşamak istemesinin nedeni, Türkiye’de yaşanan bolluğu bırakıp, orada kıtlık içerisinde bir dünya kurmak mı? Sorun bakalım bu insanlara, ‘Terazinin kefesi hangi yönde ağır basıyor?’…

İsrail ile normalleşme süreci

Orta Doğu'da şekillenmekte olan yeni dengeler Türkiye'nin normalleşme çabalarına çok uygun bir zemin sunuyor