11 Nisan 2016

Yeni lise tarih dersi müfredat taslağı; Türk, İslam en çok da Osmanlı - II

Umarım bu taslak program gerçekten taslaktır, geniş çevrelerden, üniversitelerden sivil toplum örgütlerinden görüş alınır ve bu görüşler çerçevesinde yeniden gözden geçirilir ve umuyorum ki, bu haliyle uygulamaya konmaz

Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu, önümüzdeki ders yılından itibaren başlamak üzere ortaöğretimde okutulacak ‘Tarih ve Coğrafya Dersi Öğretim Programı’nı taslak olarak yayınladı. Bir önceki yazımda  “Tarih Dersi (9, 10, 11 ve 12. Sınıflar) Öğretim Programı” başlığıyla yayınlanan programın 9 ve 10 sınıflar bölümlerini değerlendirmiştim. Bu yazımda ise 11 ve 12 sınıflar programını ele almaya çalışacağım.

 

11. Sınıf Tarih Dersi / Osmanlı Medeniyeti


Haftalık 4 saatlik bir ders olan 11. Sınıf tarih dersi, Osmanlı Medeniyeti üst başlığı altında hazırlanmış. Önceki yazımda da belirttiğim gibi yeni programın önemli bir farkı, kronolojik değil tematik olması, bu bağlamda dersin içeriği 4 üniteden oluşuyor. Buna 4 tema demek de mümkün. Ünite başlıkları şöyle: Âlem ve İnsan Tasavvuru, Toplum düzeni ve Devlet Anlayışı, Geçim ve Meslek Ahlâkı ve son ünite Keyif ve Afiyet Dünyası. Programın girişinde belirtildiği üzere, 9 ve 10. Sınıflarda elde edilen kazanımlar öğrencilere artık bu seviyede (11. sınıf) soyut düşünebilme ve genelleme yapabilme becerileri kazandırdığı varsayılarak, bu temel üzerinden, 11. Sınıf programında yoğun kavramsal bir dille Osmanlı Medeniyeti’nin dayandığı İslam esaslı felsefi konulara girilmiş.
Amaç ne? Neden bu kadar yoğun bir Osmanlı Medeniyeti ?
Şöyle diyor program: “... çağdaş dünyada birey ve toplum hayatındaki sorunları bütüncül bir bakışla sorgulayabilmeleri amaçlanmıştır.”
Yani, tam sürüm bir İslam kaynaklı Osmanlı felsefesiyle öğrenciler çağdaş dünyanın sorunlarını kavrayıp sorgulayabilecekler...

 

Bu nasıl olacak peki? 

 


Âlem(evren) ve dünyanın âlem içindeki yerine dair, İslam ve Osmanlı medeniyetindeki ana akım görüşlerin kavratılmasıyla, Nizam-ı Alem kavramıyla, vahdet/birlik-kesret/çokluk zıtlığı, devir nazireyesi, sudûr nazariyesi gibi teorik yaklaşımlarla, zahir ve bâtın birlikteliğinin incelenmesiyle, dünya hayatındaki olay ve olguların anlamlandırılmasına yönelik sebep-illiyet-hikmet üçlemesi ile, mutlak varlık (vücûd) ile beşeri varoluş arasındaki farkın kavranması ile, mekan kavramının aslen varoluş (kevn) sahnesi olduğuna dair görüşlerle, insanın bir ‘zübde-i âlem’(mikrokozmos) olduğu anlayışı ile Kınalızâde Ali ve Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin görüşleriyle, insanın nefsini terbiye ederek hürleşeceği düşüncesiyle...

11. sınıf öğrencileri böylece  “çağdaş dünyanın sorunlarını kavrayıp sorgulayabilecekler...”
Programa bakmaya devam edelim: “Kendini Bilen İnsan” başlığında, Osmanlı ilim ve irfan anlayışıyla modern bilim anlayışı karşılaştırılıyor, “Osmanlı irfan geleneğinde amacın insan zâtını tanıması üzerinden mutlak hakîkate varmak olması açıklanır” deniyor. Bu mutlak hakikat arayışında kaynaklar vahiy, sezgi, akıl ve beş duyu olarak belirlenip, modern bilimin bilgi kaynaklarıyla karşılaştırılıyor. (ders kitabında ne sonuç çıkar doğrusu merak ediyorum fakat modern bilimin biraz ‘kaynak fakiri’ olacağı belli). Osmanlı ilim anlayışı Taşköprülüzade’nin ilimler tasnifi üzerinden inceleniyor. Osmanlı ilminin kesinlik dereceleri de veriliyor: ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakke’l- yakîn. (programda geçen birçok kavramı benim gibi siz de bilmiyor olabilirsiniz, neyse ki öğrenmek kolay)
İlk ünitenin son konusunda İslam ve Osmanlı irfan geleneğinde ‘aşk’ ele alınıyor ve ona merkezi bir rol veriliyor. Aşkın anlamı tartışılıyor ve aşk türleri ayrılıyor, ilahî aşk ve mecazi aşk.
 


Örfi hukuk devleti, dini hukuk (şeriat) bireyin haklarını korur

 

“Toplum Düzeni ve Devlet Anlayışı” başlıklı 2. Ünitede başlıktan anlaşılacağı gibi, Osmanlı medeniyetinin devlet düzeni ve bu düzenin kaynakları veriliyor. Osmanlı siyaset felsefesinde ‘nizam-ı âlem’ düşüncesiyle, devlet otoritesinin düzenin teminatı olduğu kavratılıyor. Buna bağlı olarak da otorite boşluğunun da düzenin yıkılması anlamına geleceği vurgulanıyor.
Din ve Devlet Birlikteliği konusunda, din ve din kaynaklı hukukun toplumsal düzen ve devlet teşkilatındaki kurucu rolü üzerinde duruluyor. “Devletin bekâsı fikrini esas alan kanun/örfi hukukun aksine, dini hukukun(şeriat) şahıs haklarının dokunulmazlığını esas aldığı fark edilir” deniliyor. Doğrusu bu çok açık bir şekilde dini hukukun(şeriat) üstünlüğünü savunan yargının ders kitabında nasıl açılacağını, öğrencilere nasıl verileceğini çok merak ediyorum. 

 

Cihad, fetih, halka hizmet, talim ve terbiye, keyif ve afiyet

 


Cihad kavramının manevi anlamı, İslam ve Osmanlı düşünce sisteminde cehd ve cihad kavramının özel yeri, İslam fıkhına dayalı Osmanlı hukukunda savaşın meşruiyeti, fetih kavramının geniş ve dar anlamları, fetihle işgalin farkı, Osmanlı hukukunun kaynakları (şeriat ve örf) ve uygulama alanları, kadı mahkemelerinin nasıl işlediği, bu işleyişte hukukun üstünlüğüne verilen önem üzerinde duruluyor. Osmanlı siyasetinde önemli bir yer tutan “halka hizmet” anlayışının manevi temelleri açıklanıyor. Osmanlı hayatının vazgeçilmez değerlerinden olan vakıfların rolü üzerinde duruluyor. Talim ve terbiye konusunda ise medrese ve tekkelerin toplum terbiyesinde üstlendiği roller açıklanıp, Enderun, Acemi Oğlanlar Kışlası, Okçular Tekkesi gibi kurumların yönetici ve asker yetiştiriken hangi değerleri esas aldıkları açıklanıyor.
Maişet ve hane ekonomisi konusunda, Osmanlının geçim ekonomisiyle Pazar ekonomisi karşılaştırılıp, dinlerın insanın dünyevileşmesini sınırlayan ilkelerine vurgu yapılıyor. Pazar ekonomisinin çirkin rekabet şartlarına karşı Osmanlının sahip olduğu geçim ekonomisi karşılaştırılıp, Osmanlının sahip olduğu bu değerle din ilişkilendiriliyor. Din kaynaklı değerlerin Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkisinin, meslekler, meslek ahlakı ve çarşı pazar ilişkilerine yansımaları üzerinde duruluyor.
Keyif ve Afiyet başlıklı son ünitede ise, Osmanlı gündelik yaşamı, aile hayatı, kıyafetleri, yeme içme alışkanlıkları, eğlence hayatı ve sanat konularının işlenmesi isteniyor.

Yukarıda en görünür haliyle ele almaya çalıştığım gibi, yeni programda, haftada 4 ders saat boyunca 11. Sınıf öğrencilerine Osmanlı Medeniyeti, üst bir dilden(hem kavramsal olarak ağır hem de kullanılmayan bir Türkçe’yle), hiçbir şekilde eleştiri konusu yapılmadan, tarihsel gelişiminden kopuk olarak ve donmuş kalmış bir medeniyet olarak (hiç mi değişmedi bu medeniyet?) verilmesi hedeflenmektedir. Ders programı son derece ayrıntılı bir şekilde düşünülmüştür. Sonuç olarak, bana kalırsa bu ders, başlangıçta söylendiği gibi öğrencilerin çağdaş dünya sorunlarını anlamalarına filan yardım etmez, olsa olsa günümüz değerleriyle çatışan Osmanlı hayranı Yeni-Osmanlı gençler yetişmesine yardımcı olur.

 

12. Sınıf Tarih Dersi,
Çağdaş Dünya ve Türkiye Tarihi

 


Tarih derslerinde yakın tarihe ilişkin konular görmek çok alışageldiğimiz bir şey değil. Lise tarih dersi nedense Cumhuriyetin ilanıyla biter, böylece bizim bu derste, ne 2. Dünya savaşından ne faşizimden ne de çok partili hayattan haberimiz olurdu. Son yıllarda okutulmaya başlanan “Çağdaş Dünya ve Türkiye Tarihi” dersi son derece önemli gördüğüm bu açığı biraz olsun kapattı. Yeni program taslağında 12. Sınıflar için düşünülen bu ders de aynı çizgiyi devam ettirmekte. Dersin ünite ve konu başlıklarına bakınca, ilk olarak, bu konuların neden sadece son sınıfa yığıldığını, 9. 10. ve 11 sınıf programlarıyla beraber yeniden değerlendirilip diğer yıllara da neden yayılmadığını düşündüm.

12 sınıfın konu başlıkları şöyle:

Topyekün Güç Arzusu ve Küresel Stratejiler, Krizlerle Büyüyen Dünya Ekonomisi, Dünya Savaşı ve Bölgesel Çatışmalar, Kitle Toplumu ve Popüler Kültür.

Programın her ne kadar tematik olduğuna vurgu yapsa da belirlediği temaların altında yine kronolojik bir sıralamayı gözettiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda basit kronolojik bir sıralama izlemektense temalar üzerinden gidilmesi olumlu olmuş. Programda, 1. Dünya savaşından başlanıp, Cumhuriyetin ilk yılları, tek parti dönemi politikaları, faşist ve totaliter ideolojilerin yükselişi ve bunların Türkiye’ye etkileri, 2. Dünya savaşı, çok partili yaşam, soğuk savaş dönemi, Türkiye’nin Avrupa ve Amerika ile ilişkileri, nükleer silah politikaları, tüketim toplumu, ideolojiler, popüler kültür başlıklarıyla öğrencilerin ilgisini çekecek konular seçilmiş. Ele alınan temalar çerçevesinde nüfus, göç, ekonomi gibi konulara da girilmesi hem dersi çok disiplinli bir hale getirmiş, hem de toplumsal bir tarih anlayışına yaklaştırmış. 12. Sınıf Tarih dersinin temel sorununun(bu yıl öğrencilerin üniversite telaşı olduğu ve devamsızlık yapma eğiliminde oldukları düşünülürse) çok fazla konuyu bir yıla sığdırmaya çalışmanın zorluğu olacağını düşünüyorum. Bunun yol açtığı en büyük tehlike de konuların yeterince özümsenip birbirleriyle bağlantılarının kurulmadan, öğrencilerin zihninde bir film sonu jeneriği gibi akıp gitmesi olur.

Son olarak, umarım bu taslak program gerçekten taslaktır, geniş çevrelerden, üniversitelerden sivil toplum örgütlerinden görüş alınır ve bu görüşler çerçevesinde yeniden gözden geçirilir ve umuyorum ki, bu haliyle uygulamaya konmaz.

@ymbymb
 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti