05 Aralık 2014

Reza Zarrab - Zafer Çağlayan’lı yeni tape

Yer, Rıza Zarrab’ın evi. Büyük yemek salonu. Yemek yenmekte, arka fonda sözsüz bir Türk müziği ezgileri duyuluyor

Ama bu sefer hayali.

Zafer Çağlayan’ın Meclis araştırma komisyonuna verdiği ifadeyi okuyunca, orada söyledikleri kafama takıldı ve kafam tape gibi sarmaya başladı.

Buyrun benim kafamın derinliklerinden ele geçirdiğim tape.

Hiç bir müdahale olmaksızın orjinal haliyle sizlere sunuyorum.

Yer, Rıza Zarrab’ın evi. Büyük yemek salonu. Yemek yenmekte, arka fonda sözsüz bir Türk müziği ezgileri duyuluyor. Sofrada Zafer Çağlayan, eşi Songül Hn, Rıza Zarrab ve eşi Ebru Hanım var. Bir kaç değişik ses de zaman zaman duyulmakla birlikte bunların kim oldukları tapeden tam olarak anlaşılamıyor. Kaşık çatal seslerinden hızlıca yemek yendiği ve sofrada oturanların aç oldukları anlaşılıyor. Konuşma daha çok Zarrab ve Çağlayan arasında geçiyor.

Z. Çağlayan: Yahu Reza kardeşim sen şimdi dışardan biri olarak fark ediyorsun di mi?
R. Zarrab: Etmez miyim bakanım...
Z. Çağlayan: Yani görüyorsun değil mi bu memlekette bi şey yapmak...
R. Zarrab: Evet evet
Z. Çağlayan: Bi şey yapmak çok zor kardeşim...
R. Zarrab: Zor sayın bakanım, e hergün yaşıyoruz işte dediğinizi.
Z. Çağlayan: Yani o kadar engel var ki, birini atlatıyorsun öbürü takılıyor.
R. Zarrab: Öyle sayın bakanım, benim yaşadığım sıkıntıları biliyorsun. Sağolun sizler olmasanız bu hizmetleri yapamamış olacağız.
Z. Çağlayan: Çiğ süt emmiş çok insan var, gene de dikkatli olmak lazım.
R. Zarrab: Sağ olsun Muammer abi de çok yardımcı oldu. Bir de sayın bakanım, canım abim, ben de ilk zamanlar acemiydim, az daha tökezleyecektik.
Z. Çağlayan: Dediğim gibi dikkatli olmak lazım, hizmet vermek kolay değil. Ortam çakal dolu.
R. Zarrab: Abi Kaan nasıl abi, iyi mi geçen konuştuğumuzda baş ağrısından şikayet etmişti.
Z. Çağlayan: Sorma ya çocuk çok koşturuyor, piyasa işte. Kafa mı kalır adamda.
R. Zarrab: Geçmiş olsun abi. Doğru söylüyorsun.
Z. Çağlayan: Genç tabi koşturacak, bak, ona hep söylüyorum, bir iş adamı olarak seni örnek alması lazım.
R. Zarrab: Sağol abi, Kaan’la güzel bir diyalog kurduk sayende. Geçen euroları yolladım ona haberin olmuştur tabi.
Z. Çağlayan:  Oldu oldu...
(Burada bakan iki kere arka arkaya öksürür, o sırada Ebru Hanımdan geldiği anlaşılan bir kahkaha sesi duyulur, Songül Hanım da eşlik eder kahkahalara. İki bayan uzun uzun gülüşürler.)
Songül Hn: Allah müstahakını versin ya...
(Ebru Hanımın bir yandan kahkası sürmekte olduğundan bir şeyler söyler ama ne dediği tam olarak anlaşılmaz)
Z. Çağlayan: Amma kaynattınız ha...
R. Zarrab: Allah neşenizi arttırsın.
Z. Çağlayan: Rızacım hah aklıma gelmişken, şu benim saat meselesi, 700 bindi di mi? Onu sana takdim edeyim... Bak ya bana(güler) alışkanlıkla cüzdana bakıyorum, sanki cüzdana sığarmış gibi...
(uzun uzun beraber gülerler)
R. Zarrab: Zafer abi, sayın bakanım ne saati ne parası abi...
Z. Çağlayan: Yok Rezacım,  olmaz şimdi o başka bu başka, şimdi... Songülcüm, nereye koydun bizim çantayı...
Songül Hn: Ah Zafercim, para olanı mı diyosun, büyük geldi diye almayalım yarın yollarım dedin ya...
R. Zarrab: Bakanım, abi...
Z. Çağlayan: Yok yok sana öyle dedim ama içim rahat etmedi, elimle vereyim dedim aldım ben, kapının girişinde kaldı galiba... doğru, epeyce büyük oldu... Dur ben alıp getireyim.
(Bayanların gülüşmeleri devam etmektedir)
R. Zarrab: Abi beni çok mahçup ediyorsun, olur mu?
Z. Çağlayan: Yok yoook... Bak koca çanta oldu, ağır mağır demedim, yine de getirdim, haa sade saatin değil, beyaz piyanonun parası da var. Bir 300 bin de onun için koydum. Bizde böyle, şimdi ben vereceğim sen de tek tek sayacaksın.
R. Zarrab: Bak abi, şimdi benim açımdan düşün abi, o parayı alırsam dünyanın en büyük terbiyesizliğini yapmış olmaz mıyım?
(seslerden anlaşıldığına göre, bakan kalkmaya çalışır masadan R. Zarrab tutar, ufak bir çekişmece olur bu sırada masada bir bardak veya kadeh devrilir)
Z. Çağlayan: Bak Reza gördün mü yaptığını.
R. Zarrab: Abi bak bu evden ölüm çıkar ben o parayı almam.
Ebru Hn: Zafer abi, bak ama çok üzüyorsun Reza’yı zaten kalp sorunları çekiyor, korkuyorum vallaha, yapma abi, Songülcüm sen bişey söylesene...
Songül Hn: Tamam Zafer, koca çantayı geri taşımak zor geliyorsa, ben taşırım...
(Hepsi beraber kahkahayı basarlar)
R. Zarrab: Of ya abi, beni rezil edecektin az daha, yani alt tarafı bakanıma bir hediye almışım, parası mı olur abi. Hediye işte, basit bir saat abi...
Z. Çağlayan: Tamam tamam, bozmayalım keyfimizi daha çok yapacak iş var. Söz ama bir daha olursa parasını ödeyeceğim. Ben elden ödemeyi severim, gerçi tahmin etmezdim epey bir bişeymiş yani. Ağır oldu vallahi...
R. Zarrab: Neyse abi... unutalım bunu şimdi.
Z. Çağlayan: Songül bu arada saat kaç oldu, kalkmıyor muyuz?
Songül Hn: Ayol baksana yeni saatine...
(Hep beraber kahkahayı basarlar... Kahkahalar arasından Zafer beyin, “Daha alışamadık heralde” dediği duyulur.)

Konuşmalar sürer gider... 700 bin liralık saat ya da 700 bin TL’nin ne demek olduğunu, beyaz piyanonun parası da eklenince ne kadar yer tutacağını pek bilmeyen biri olarak, Zafer Çağlayan’ın  meclis araştırma komisyonunda “ 700 bin TL lik saat ve piyanonun parasını elden verdim” demesi üzerine,  benim kafam işte böyle bir tape yarattı...
Hukuksuz filan elde edildi ama ne yapalım oldu bir kere....
Sizlere de dinletmeden edemedim.
Hepimizin öğreneceği çok şey var bu hayattan.

Twitter: @ymbymb


 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti